İ Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • İBTİZAZ

    İhtiyacdan dolayı zillet ve hakaretlere tahammül etme.
  • İBYİZAZ

    Beyazlama, ağarma.
  • İBZA'

    Kötü söyleme, fena söyleme.
  • İBZA'

    Bir kimseyi sıkıntı ve kedere boğma. Mahvetme.
  • İBZAL

    Esirgemeyip bol sarfetme, bol kullanma.
  • İBZAZ

    Bir şeyi istenilen miktardan veya gerektiğinden az verme.
  • İBZAZ

    Yağlanma, şişmanlama, semirme.
  • İCA'

    (Veca. dan) Ağrıtma, veca verme.
  • İCAA

    (Cu. dan) Yemek içmek için hiçbir şey vermiyerek aç bırakma.
  • İCAB

    Lâzım. Gerekli. Lüzum. Sebeb olmak. * Ist: Akitlerde ilk söylenen söz. Bir mal sahibinin müşteriye karşı, "Bu malımı sana şu kadar paraya sattım" demesidir. Müşterinin de kabul etmesine dair olan sözüne "kabul" denir. Şer'i ıstılahta buna "icâb ve kabul" denir.
  • İ'CAB

    Şaşırtmak. Hayran etmek. Hayrete düşürmek. * Hodpesendlik. Kendini beğenmişlik.
  • İCABAT

    İcablar. Gerekenler. Lüzum edenler.
  • İCABE(T)

    Kabul olmak. Kabul etmek. * Râzı olma, rızâ gösterme, muvafakat etme.
  • İCABE-İ DUÂ

    Duânın kabul olması. Duâya cevap verilmesi. Muvafakat edilmesi. (Bak: Dua)
  • İCABETGÂH

    f. Kabul etme yeri.
  • İCABÎ

    Müsbet. İcaba âit, icaba dair. * Lâzım, gerekli, zarurete müteallik.
  • İCAD

    (Ücâd) Kapı ve pencerelerin üstlerinde bulunan kemer.
  • İCAD

    Vücuda getirmek. Yeniden bir şey meydana getirmek. Yoktan var etmek. (Bak: İbda')(şu zamanda çok ileri giden feylesoflar diyorlar ki: "Hiçten, hiçbirşey icad edilmiyor ve hiçbirşey idam edilmiyor; yalnız bir terkip bir tahlildir ki, Kâinat fabrikasını işlettiriyor."Elcevap : Nur-u Kur'an ile mevcudata bakmayan feylesofların en ileri gidenleri bakmışlar ki, tabiat ve esbab vasıtasiyle bu mevcudatın teşekkülât ve vücudlarını -sabıkan isbat ettiğimiz tarzda- imtina derecesinde müşkilâtlı gördüklerinden, iki kısma ayrıldılar.Bir kısmı, Sofestaî olup, insanın hassası olan akıldan istifa ederek, ahmak hayvanlardan daha aşağı düşerek, Kâinatın vücudunu inkâr etmeyi; hatta kendilerinin vücudlarını dahi inkâr etmesini.. dalâlet mesleğinde esbab ve tabiatın icad sahibi olmalarından daha ziyade kolay gördüklerinden; hem kendilerini, hem Kâinatı inkâr edip, cehl-i mutlaka düşmüşler.İkinci güruh bakmışlar ki; dalâlette esbab ve tabiat mucid olmak noktasında, bir sinek ve bir çekirdeğin icadı, hadsiz müşkilâtı var. Ve tavr-ı aklın haricinde bir iktidar iktiza ediyor. Onun için bilmecburiye icadı inkâr ediyorlar, "yoktan var olmaz" diyorlar ve idamı da muhal görüyorlar, "var yok olmaz" hükmediyorlar. Yalnız, harekât-ı zerrât ile, tesadüf rüzgârlariyle bir terkib ve tahlil ve dağılmak ve toplanmak suretinde bir vaziyet-i i'tibariye tahayyül ediyorlar... İşte sen gel, ahmaklığın ve cehaletin en aşağı derecesinde, en yüksek akıllı kendini zanneden adamları gör; ve dalâlet, insanı ne kadar maskara ve süfli ve echel yaptığını bil; ibret al! Acaba her senede, dört yüzbin envâı birden zemin yüzünde icad eden ve Semavat ve Arzı altı günde halkeden ve altı haftada, her baharda, kâinattan daha san'atlı, hikmetli zihayat bir kâinatı inşa eden bir Kudret-i Ezeliye, bir İlm-i Ezelî'nin dairesinde, plânları ve mikdarları taayyün eden mevcudat-ı ilmiyeyi göze göstermiyen bir ecza ile yazılan ve görünmeyen bir yazıyı göstermek için sürülen bir ecza misillü, gayet kolay o mâdumât-ı hâriciye olan mevcudat-ı ilmiyeye vücud-u hârici vermeği o Kudret-i Ezeliyeden uzak görmek ve icadı inkâr etmek; evvelki güruh olan Sofestâilerden daha ziyade ahmakane ve cahilânedir. Bu bedbahtlar, âciz-i mutlak ve yalnız bir cüz-i ihtiyariden başka ellerinde olmayan; firavunlaşmış kendi nefisleri, hiçbir şeyi idam ve yok edemediklerinden ve hiçbir zerreyi, bir maddeyi, hiçten, yoktan icad edemediklerinden ve güvendikleri esbab ve tabiatın ellerinde hiçten icad gelmediği cihetle, ahmaklıklarından diyorlar: "Yoktan var olmaz, var da yok olmaz" deyip, bu bâtıl ve hatâ düsturu, Kadir-i Mutlak'a teşmil etmek istiyorlar. Evet, Kadir-i Zülcelâl'in iki tarzda icadı var. Biri; ihtira ve ibda' iledir. Yâni; hiçten, yoktan vücud veriyor; ve ona lâzım her şey'i de hiçten icad edip eline veriyor. Diğeri; inşâ ile, san'at iledir. Yâni; kemal-i hikmetini ve çok esmasının cilvelerini göstermek gibi, çok dakik hikmetler için, kâinatın anasırından bir kısım mevcudatı inşa ediyor. Her emrine tâbi olan zerratları ve maddeleri, Rezzakıyet kanunuyla onlara gönderir ve onlarda çalıştırır. Evet Kadir-i Mutlak'ın, iki tarzda; hem ibda' hem inşâ suretinde icadı var. Varı yok etmek ve yoğu var etmek; en kolay, en sühuletli, belki daimî, umumî bir kanunudur. Bir baharda, üçyüz bin envâ-i zihayat mahlukatın şekillerini, sıfatlarını, belki zerratlarından başka bütün keyfiyat ve ahvallerini hiçten var eden bir kudrete karşı, "yoğu var edemez!" diyen adam, yok olmalı!...L.)(Eğer desen: "Delil-i İhtiraî i'tâ-i vücuddur. İ'tâ-i vücud ise; i'dam-ı mevcudun refikidir. Halbuki: Adem-i sırftan vücudu ve vücud-u mahzdan adem-i sırf-ı aklımız tasavvur etemiyor." Cevaben derim: Yahu!. Sizin bu istis'âbınız ve şu mes'elenin tasavvurundaki istiğrabınız, bir kıyas-ı hâdi'in netice-i vahimesidir. Zira icad ve ibda-i İlâhiyi, abdin san'at ve kesbine kıyas edersiniz. Halbuki abdin elinden bir zerreyi imate veyahut icad etmek gelmez. Belki yalnız umur-u itibariye ve terkibiyede bir san'at ve kesbi vardır. Evet, bu kıyas aldatıcıdır, insan kendini ondan kurtaramıyor.Elhasıl : İnsan kâinatta mümkinatın öyle bir kuvvet ve kudretini görmemiş ki, icad-ı sırf ve i'dam-ı mahz etsin. Halbuki hükm-i aklîsi de daima üss-ül-esası, müşahedattan neş'et eder. Demek âsâr-ı İlâhiyeye mümkinat tarafından bakıyor. Halbuki: Hayret-efza âsârıyla müsbet olan kudret-i Sâni'in canibinden temaşa etmek gerektir. Demek ibadın ve kâinatın umur-u itibariyeden başka tesiri olmayan kuvvet ve kudretlerin cinsinden olan bir kudret-i mevhume içinde Sânii farz ederek o noktadan şu mes'eleye temaşa ediyor. Halbuki Vacibü'l-vücud'un canibinden, kudret-i tâmmesi nokta-i nazarından bu mes'eleye temaşa etmek gerektir. R.N.)
  • İCADE

    İyi yapma, iyi işleme.
  • İCADGERDE

    f. İcad olunmuş.
  • İ'CAF

    Devamlı olarak hastaya bakma. * Zayıflatmak.
  • İC'AF

    Yere düşürme, yıkma.
  • İCAH

    Örtü, perde.
  • İCAL

    Korkutmak.
  • İ'CAL

    Acele ettirme, çabuk yaptırma. * Öne geçme.
  • İCALE

    (Cevelan. dan) Dolaştırma, cevelan ettirme.
  • İCALE-İ ESB

    Atı dolaştırma.
  • İCALET

    El kitabı. Lüzum etttiği zaman müracaat olunup faydalanılan, cepte ve elde taşınabilir küçük kitap. * Acele ile ve derhal yapılan iş.
  • İCALETEN

    Hemen, acele olarak, seri bir şekilde.
  • İCAM

    (Eceme. C.) Arslan yatakları. * Çalılıklar, ağaçlıklar, meşelikler.
  • İ'CAM

    Harflere, yazıya nokta koymak. * İsteğini açıklıkla bildiremeyip, maksadı belirsiz, muğlak söylemek.
  • İCAN

    Boyun, unk.
  • İCANE

    (C: Ecanin) Hamam taşı. * İçinde bez ve kaftan yıkanılan kap.
  • İCAR

    Kadının başına bağladığı nesne.
  • İCAR

    Kiralamak. Kiraya vermek. * Kira parası.
  • İCARAT

    Kiranın gelirleri. Gelirler.
  • İCARE

    Kira. Gelir, irâd. Ücret. * Fık: Belli bir menfaati belli bir karşılık ile satmak.
  • İCARE-İ AKAR

    Ev, dükkân, arsa gibi yerlerin kirası.
  • İCARE-İ FÂSİDE

    İn'ikad şartlarını câmi' olduğu halde sıhhat şartlarını tamamen veya kısmen cami olmayan icaredir. Bu, aslen meşru olduğu hâlde vasfen meşru bulunmamış olur. Binaenaleyh böyle bir icareyi mucir ile müstecirden herhangi biri fesh edebilir.
  • İCARE-İ GAYR-İ MÜN'AKİDE

    İn'ikad şartlarını tamamen veya kısmen câmi' olmayan icaredir ki, buna "İcare-i batıla" da denir.
  • İCARE-İ MEVKUFE

    Başkasının hakkı taalluk edip icazeti lahık olmadıkça nâfiz olmayan icaredir.
  • İCARE-İ MÜECCELE

    Sonradan alınacak kirâ.
  • İCARE-İ MÜN'AKİDE

    Bey'ide olduğu gibi in'ikad şartlarını tamamen câmi' olan icaredir.
  • İCARE-İ MÜNECCEZE

    Bir şeyi akd-i icare ânından itibaren kiraya vermektir. Akd zamanında kiranın başlangıcı söylenmezse kira, bir icare-yi müneccezeye haml olunur.
  • İCARE-İ MÜSANEHE

    Yıllık olarak yapılan icaredir. Bir hanenin bir yıl müddetle kiraya verilmesi gibi.
  • İCARE-İ MÜŞAHERE

    Aylık olarak yapılan icaredir. Bir haneyi bir aylığına kiraya vermek gibi.
  • İCARE-İ MÜZAFE

    Bir şeyi gelecek muayyen bir vakitten itibaren kiraya vermektir. Meselâ: Bir hâneyi gelecek falan ayın birinden itibaren bir sene müddetle şu kadar bin liraya kiraya vermek, bir icare-i müzafedir.
  • İCARE-İ SAHİHA

    İn'ikad ve sıhhat şartlarını tamamen câmi' olan icaredir ki, şuyu'ı asilden ve şartı mufsidden hâli olmak üzere malum bir menfaatı, malum bir bedel mukabilinde temlik etmekten ibarettir.
  • İCARET

    İcâr, ücret. Kiraya vermek. * Kurtarmak, yardım etmek.
  • İCARETEYN

    Müeccel ve muaccel icarelerle kiralanan vakıf emlâkı. Hem derhal alınan, hem ileride alınacak kirası olan vakıf bina.