Yağcılar tokmağı. * Hurma kabuğundan yapılan, zenbile benzer kulpsuz bir nesne.
KAF'A
Yumuşak kuru ot. * Parmakları soğuktan dökülmüş ayak.
KAFADAR
f. Arkası sıra giden, peşinden ayrılmayan. * Kafaları birbirine uyan, kafaca birbirine denk olan arkadaş.
KAFAR
Katıksız ekmek.
KAFAVE
Sütten yapılan azık.
KAFAVÎ
Kafa ile alâkalı.
KAFD
Bileğin eğri olması.
KAFDER
Çirkin yüzlü, katı başlı kimse.
KAFEDAN
Attarların eczâ koydukları kese veya torba.
KAFENDER
Çirkin yüzlü, katı başlı kimse.
KAFER
Zayıf ve etsiz olmak.
KAFES
Tel, ince demir veya ağaç çubuklarından yapılan ve içine kuş ve saire konulan şey. * Dışardan içerisi görünmesin diye, ince tahta çubuklarından yapılıp harem pencerelerine takılan siper, * Ahşap bir binanın kaplama ve sıvası olmaksızın direklerden ibaret taslağı.
KAFF
Parmak arasına birşey gizlemek. * Ot kurutmak.
KAFFAF
Parmakları arasında birşey gizleyip çalan kimse.
KAFFAL
Çilingir. Anahtarcı.
KAFFAN
Büyük terazi.
KÂFFE
Hep. Bütün. Cümle.
KÂFFE-İ EF'AL
Bütün işler.
KÂFFE-İ EFRÂD
Bütün fertler.
KÂFFETEN
Bütünü. Hepsi birden.
KAFH (KIFÂH)
Başa vurmak. * İçi boş olan şeyi vurmak.
KAFÎ
Birine uyup peşinden giden.
KÂFİ
Kifayet eden. Vâfi, başka şeye ihtiyaç bırakmayan. Yeten, yetişen, elveren.
KAFÎL
Kuru ağaç. * Parça parça olmuş ot. * Kamçı. Bir otun adı.
KÂFİL
Birinin yerine ödemeyi kabul eden. Kefil olan.
KAFİLE
(A, uzun okunur) Birlikte sefere çıkanların cemaatı. Kervan.
KAFİLE-SÂLÂR
f. Kafile reisi. Kafile başı.
KAFÎNE
Kafasından kesilen koyun.
KAFÎR
Hayvan tersi.
KÂFİR
Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkâr eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid.(Arkadaş! İman, bütün eşya arasında hakiki bir uhuvveti, irtibatı, ittisali ve ittihad rabıtalarını te'sis eder.Küfür ise, bürudet gibi bütün eşyayı birbirinden ayrı gösterir ve birbirine ecnebi nazarıyla baktırır. Bunun içindir ki, mü'minin ruhunda adavet, kin, vahşet yoktur. En büyük bir düşmaniyle bir nevi kardeşliği vardır. Kâfirin ruhunda hırs, adavet olduğu gibi nefsini iltizam ve nefsine itimadı vardır. Bu sırra binaendir ki, dünya hayatında bazan galebe kâfirlerde olur. Ve keza kâfir, dünyada hasenatının mükâfatını (filcümle) görür. Mü'min ise, seyyiatının cezasını görür.Bunun için dünya kâfire Cennet (yani âhirete nisbeten), mü'mine Cehennemdir. (Yani saadet-i ebediyesine nisbeten). Yoksa dünyada dahi mü'min yüz derece ziyade mes'uttur, denilmiştir.Ve keza iman, insanı ebediyyete, Cennet'e lâyık bir cevhere kalbeder. Küfür ise ruhu, kalbi söndürür. Zulmetler içinde bırakır. Çünkü, iman, kabuğunun içerisindeki "lübb"ü gösterir. Küfür ise, lübb ile kabuğu tefrik etmez. Kabuğu aynen "lübb" bilir ve insanı cevherlik derecesinden kömür derecesine indirir. M.N.)
KÂFİRANE
f. Kâfire yakışır şekilde, kâfir gibi.
KÂFİR-İ Nİ'MET
Nankör. Nimeti inkâr eden.
KÂFİRÛN
Kâfirler.
KÂFİRÛN SURESİ
Kur'an-ı Kerim'de 109. sure olup El-Kâfirûn da denilir.
KAFİYE
Tâbi olan şey. * Herşeyin son tarafı. *Edb: Manzum yazılan satırların ses bakımından sonlarının aynı olması. (Yaman, duman, saman... gibi.)
KAFİYEPERDÂZ
f. Kafiye uyduran. Şair, nâzım.
KAFİYEPERESTLİK
Kafiye için safiyeyi feda edecek derecede kafiyeye ehemmiyet vermek. Birinci derecede kafiyeyi düşünüp, mânayı arka plana atmak.
KAFİYESENC
f. Kafiye dizen. Nâzım, şair.
KAFİZ
(C: Kufzân-Akfize) Ölçek.
KAFKAF
şarap, hamr.
KAFKAF
şahtere otu.
KAFKAFE
Titremek, titretmek.
KAFN
Kafa.
KÂF-NUN TEZGÂHI
(Risale-i Nur Külliyatında geçen bir tabirdir) Allah'ın Kün emriyle her işin olması. (Kün ) "Ol" emri olan bu kelime "Kâf" ve "Nun" harfleri ile yazıldığından böyle denilmiştir.