(C.: Dıbâb-Edubb) Keler, kertenkele. * Yaraya merhem sürmek. * Akmak. * Süt sağmak. * Yere yapışmak. * Dudakta olan bir hastalık (çatlayıp kan akar). * Hurma çiçeği.
Hadis-i şerifle âhir zamanda olacağı haber verilen ve âhir zaman alâmetlerinden olan bir nevi mahluk. (Cenâb-ı Hakk'a itâat etmeyenleri içlerinden kemireceği ve yiyeceği bildirilen dehşetli bir mahluk tâifesi.)(Kur'ânda, gayet mücmel bir işaret ve lisân-ı hâlinden kısacık bir ifâde, bir tekellüm var. Tafsili ise; ben şimdilik, başka mes'eleler gibi kat'i bir kanaatla bilemiyorum. Yalnız bu kadar diyebilirim: $ Nasıl ki Kavm-i Fir'avne "Çekirge âfâtı ve bit belâsı" ve Kâbe tahribine çalışan Kavm-i Ebrehe'ye "Ebâbil kuşları" musallat olmuşlar. Öyle de: Süfyan'ın ve deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana ve "Ye'cüc ve Me'cüc"ün anarşistliği ile fesada ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfür ve küfrana düşen insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle arzdan bir hayvan çıkıp musallat olacak, zir ü zeber edecek. Allahu a'lem, o dâbbe bir nev'dir. Çünki gayet büyük birtek şahıs olsa, her yerde herkese yetişmez. Demek dehşetli bir tâife-i hayvaniye olacak. Belki $ âyetinin işaretiyle, o hayvan, dâbbet-ül arz denilen ağaç kurtlarıdır ki; insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde dişinden tırnağına kadar yerleşecek. Mü'minler iman bereketiyle ve sefâhet ve su-i istimâlâttan tecennübleriyle kurtulmasına işâreten, âyet, iman hususunda o hayvanı konuşturmuş. Ş.)
DA'BEL
Kurbağa yumurtası. * Güçlü, kuvvetli deve.
DABENTÎ
Güçlü, kuvvetli kimse.
DABGAM
Arslan, esed.
DABH
Atların koşu esnasındaki nefeslerinin sesleridir ki, sahil denilen kişnemek değil, yemi ve sahibini gördüğü zaman yaptığı gibi hamhame denilen sesi de değil; hızlı nefes sesi olan bir harıltı ve hohlamadır. Denilmiştir ki: Dabh, bir at ve bir de köpek koşarken olur. (E.T.)
DABIK
Bir yerin adı.
DABİ
Kül, ramâd.
DABİ'
Yere yapışan, yere yapışıcı.
DABİB
Akmak. Seyelân etmek.
DABİE
Kişinin çoluk çocuğu.
DABİR
Arka, kök, nihâyet. Son, âhir. * Bir nişandan geçen ok.
DABİRE
Askerin bozulması.
DÂBİRET-ÜL İNSAN
İnsanın ökçe siniri.
DÂBİRET-ÜT TUYUR
Kuşların, ayakları arasındaki parmak.
DABK
Kendisiyle kuş avlanan bir nesne.
DABN
Dar nesne.
DABR
Cemaat. * Yaban cevizi. * Sıçramak.
DABRAK
şişman ve etli olmak.
DABS
(C.: Ezbâs) El ile tutmak.
DABS
Mesrur ve mütekebbir olmak. Sevinçli ve kibirli olma hâli.
DABS
Ahlâkı kötü ve korkak olmak. * Anlaması, idrâki az olmak.
DABSEM
Arslan, esed.
DABT
Hıfzetmek. * Cem'etmek, toplamak.
DABUKA
Pis. Necis.
DABURE
Yer yüzünde gezen hayvanât.
DABV
Pişirmek. * Tağyir etmek, değiştirmek.
DAC
Çağırmak.
DAC' $ (DUCU')
Yan tarafını yere koyup yatmak.
DA'CA'
Gözü çok siyah ve büyük olan kadın. (müz: Edac)
DACC
Hacıların hizmetkârı ve devecileri. * Hacılar ile birlikte giden, fakat, hac maksudu olmayan bezirgân.