Arabçada kelimenin başında nefy edatı'dır. Cevap yerine veya yersiz inkârda kullanılır. "Yoktur, değildir" gibi. Mâzi fiilinin evvelinde bulunan Lâ, duâiye olur. Lâ zâle sıhhatehu: "Sıhhati zâil olmasın" sözündeki gibi. * Harf-i atıf da olur. Ve mâba'dını makabline nefyen rabt eder ve irabı da ona tâbi kılar. $ "Şeref edeb iledir, neseb ile değildir" sözündeki gibi. * Vav edatıyla beraber olursa, atıf edatı vav olur, lâ da nefyi te'kid eder.
LÂ VE NEAM
Hayır ve evet. (Daha çok, hiçbir fikir beyan edilmediği zamanlar kullanılır.)
LÂ YEZALÎ
Zevalsiz olana ait, sonu olmayanla ilgili.
LAAHLÂKÎ
Ahlâk dışı. Terbiye hârici.
LAAKALL
En az. Hiç olmazsa.(Ey nefis! Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı, yarın ise; senin elinde sened yok ki, ona mâliksin. Öyle ise; hakiki ömrünü bulunduğun gün bil. Lâakall günün bir saatini ihtiyat akçesi gibi hakiki istikbal için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviyye olan bir mescide veya bir seccadeye at. S.) Yani beş vakit namazı kıl.
LAALETTAYİN
Gelişigüzel. Ayırd etmeksizin. Rastgele.
LAALGUN
f. Kırmızı renkte. Al renkte.
LAALİK
Doğrulukla kalkıp durmak.
LAALLE
Arabçada olması mümkün şeyler için kullanılır. Ola ki, umulur, ümid edilir, umulur ki mânâlarınadır. Ümide veya endişeye delâlet eder. (Bak: İnne)
LAANALLAH
Allah lânet etsin.
LAANE
Lânet etti. (mânâsına fiil.)
LAAS
Dudağın rengi açık siyâha yakın olmak.
LAAS
Çok yemek, çok içmek.
LA'B
Ağızdan salya akmak.
LABE
f. Yalvarma, yaltaklanma, dalkavukluk etme. Acz gösterme. * Bu yolda söylenen söz.
LA'BE
Bir kere oynamak.
LABE'S
Beis yok, zararsız.
LABİRENT
Fr. Bir defa içine girildiğinde çıkış yolu çok güçlükle bulunabilen bina. * Çok karışık ve birbirini kesen yol.
LABİS
Giyinmiş. Giyen.
LABİŞARTIN
(Lâ bişartın) Kayıtsız şartsız. Bir şarta dayanmaksızın.LABORATUVAR : Fr. İlmî ve sınaî çalışma ve araştırmalar yapmak için çeşitli cihaz ve malzemelerin bulunduğu yer.
LABÜDD
Çok lâzım. Elzem. Gerekli. * Her halde. Mutlaka. Muhakkak. * Ayrılık yok.
LAC
Dar şey. Geniş ve bol olmayan nesne.
LAC
f. Çıplak.
LA'C
(C.: Levâıc) Halecan etmek. * Acı vermek, elem vermek. * Yakmak. * Muhabbet ve aşktan dolayı yürekte hâsıl olan hararet.
LACEREM
şüphesiz, elbette, besbelli. * Nâçar, zaruri.
LACEVAB
Cevapsız. Cevapdışı.
LACEVERD
Lacivert. * Koyu mavi renkte değerli bir süs taşı.
LACEVERDÎ
f. Lacivert renkte.
LACÎ
Muslih, ıslah eden, terbiye eden.
LACİN
Ağaçtan dökülen yaprak. * Ağaçtan yaprak indirme.
LAÇ
f. Oyun etme, aldatma, hile yapma.
LAD
f. Duvar.
LADE
f. Ahmak, akılsız, ebleh.
LADEN
f. Çamdan çıkarılan zift gibi siyah ve kokulu zamk.
LADİNE
f. Kendir.
LADİNÎ
Dinle alâkası olmayan. Dinsiz. Din dışı. (Bak: Lâik)
LAEDRÎ
Bilmiyorum. (Eski zamanda şüpheci olup hiç bir şeye inanamıyan sofestailere Lâ edriye denirdi. Septisizm. (Bak: Sofizm)