K Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • K

    Osmanlı alfabesinin yirmidördüncü harfi olan kaf ile, yirmibeşinci harfi olan kef harfini karşılar.
  • KA'

    (C.: Akva') Düz yer.
  • KAA

    Ev avlusu.
  • KAA'

    Acı su.
  • KAAKI'

    Birbiri ardınca meydana gelen gök gürlemesi.
  • KAAN

    Hükümdar, hâkan.
  • KAARET

    Derinlik.
  • KAARET-İ DERYÂ

    Denizin derinliği.
  • KAAS

    Boynu göğüse girmek.
  • KAAT

    Gadap, hiddet, öfke. * Darlık. * Yaşlı koyun. * Davar memesi. * Bağırma ve çığlık şiddeti.
  • KAB

    Çok eski devir silâhlarından olan yayın kabzası (tutacak yeri) ile köşesi arasındaki mesafe, her "yay" da "iki kab" olan miktar.
  • KA'B

    (Ölm: Hi: 32) Yahudi âlimlerinden olup İsrailiyatı İslâmiyet'e en çok aktaranlardan biridir. Hz. Ebubekir devrinde Müslüman olmuştur. Sa'lebi ve Kisai gibi İslâm tarihçileri ondan çok rivayetlerde bulunmuşlardır.
  • KA'B

    Topuk kemiği, ayak bileği, aşık kemiği. * Mc: Şan, şeref, mecd, büyüklük. * Geo: Sekiz yüzlü, sekiz köşeli (mükâb) cisim.
  • KA'B

    (C.: Kıâb) Ağaç çanak.
  • KA'B

    Yemek yemek. Su içmek.
  • KAB'

    Seyahat edip gezmek. * Nefesi tutulmak. * Atın burnu içinden çıkan hırıltı.
  • KABA'

    (C.: Akbiye) Üste giyilen elbise. Kaftan, cübbe.
  • KABAÇE

    f. Entari. Hafif giyecek.
  • KABADAYI

    Mc: Cesur, kahraman, cengâver. Eskiden kabadayılar ağırbaşlı, fenalıktan kaçınır, iyiliği sever insanlar oldukları için muhitlerinde hürmet görürlerdi. (O.T.D.S.) * Kimseden korkmaz görünerek şuna buna meydan okuyan kimse, yiğit taslağı.
  • KABAHAT

    Kusur, çirkin iş, tekdir edilmeğe müstehak hareket.
  • KABAHÂT

    (Kabahat. C.) Kusurlar, kabahatler. Suçlar, çirkin hareketler.
  • KABAİH

    (Kabayih) (Kabiha. C.) Kabahatlar. Çirkin işler, kabih haller.
  • KABAİL

    (Kabile. C.) Kabileler. Bir soydan türemiş cemaatler, silsileler.
  • KABAİL-İ ARAB

    Arap kabileleri.
  • KABAKULAK

    Tıb: Daha ziyade tükrük bezlerini şişiren bulaşıcı ve ateşli bir hastalık.
  • KABALE

    Kadı'nın (hâkimin) verdiği hüccet. * Toptan, götürü ile yapılan satış. * Yahudilerin kendi cemaatlarına verdikleri vergi.
  • KABAS

    Ciğer hastalığı. * Yüksek ve kalın. * Hafiflik. * Neşat, sevinç.
  • KABA'SER

    (C.: Kabâis) Büyük, kuvvetli, sağlam. Zayıf deve yavrusu. * Deniz canavarlarından bir canavar.
  • KABATÎ

    (Kıbtî. C.) Çingeneler.
  • KABA-YI ÂHENİN

    Demirden yapılmış elbise. Zırh.
  • KABAZA

    Hız. Sür'at.
  • KABB

    İnce belli olmak. * Gönlün eğlendiği gönül eğlencesi. * Makara ortasındaki ağaç.
  • KABBA

    İnce belli, zayıf kadın. (Müz : Akbeb)
  • KABBAN

    Büyük terazi, baskül.
  • KABBE

    Yağmur damlası. * Gök gürlemesi.
  • KÂBBE

    Hüzünden ve gamdan dolayı, hali kötü ve kalbi kırık olmak.
  • KABCE

    (C.: Kubec-Kibâc) Keklik kuşu.
  • KABE

    Yumurta.
  • KABE

    Usanmak, bıkmak. * Kırılmak.
  • KÂ'BE

    (Kâbe) Dünyanın en kudsi ma'bedi. Beytullah, Beyt-ül Ma'mur, Beyt-ül Atik. Bütün mü'minlerin ibâdet esnâsında yöneldikleri merkez. Dört köşe olduğu için Kâbe denir. Bu mukaddes makamın etrafına Mescid-ül Haram ismi verilir. İçinde bir kısım olarak Makam-ı İbrahim mevcuddur. Burası İbrahim Aleyhisselâm'ın Kâbe'yi bina ederken, yahut insanları hacca davet ederken, üzerine çıktığı taşın bulunduğu yerdir. Tavaf namazı burada kılınır. Kâbe'nin ilk inşası Hz. Âdem (A.S.) tarafından olduğuna dair rivayetler vardır. Bedahetle malûm olan ise; Sahih-i Buharî Tercümesine ve çok kıymetli delillere binaen İbrahim ve İsmail Aleyhisselâmlar inşa etmişlerdir. Bu husus âyet-i kerime ile de sâbittir.(Beyt-ül Muazzam'ın âmir-i inşası: Allah-ü Zülcelil; mübelliği ve mühendisi: Cibril; ilk bânisi: İbrahim Halil, muavini de İsmail olduğu en sahih rivayet olarak kabul edilmek icabeder... diye Sahih-i Buharî Tercümesinde Hâfız İbn-u Kesir'den nakledilmiştir.) Kâbe kıblegâhtır. Üzerine farz olan müslümanların, hacc zamanında gidip ziyaret etmeleri icabeden en mühim ve en büyük mabedimiz.
  • KÂ'BE-İ KEMALÂT

    Kemâlât kâbesi. Yâni herkesin teveccüh etmesi gereken en yüksek kemalât merkezi.
  • KABELE

    (C.: Kıbel) Göz boncuğu.
  • KA'BERÎ

    Ailesine, arkadaşına, yoldaşına, kabilesine ve halkına katılık eden, kötü ahlâklı kişi.
  • KABES

    Ateş parçası. * Ateş şulesi. * Öğretmek. * Öğrenmek.
  • KABET

    Kederli ve ıztırablı olma.
  • KÂ'BETEYN

    İki Kâbe. Mekke-i Mükerreme'deki Kâbe-i Muazzama ile, Kudüs'teki Mescid-i Aksâ.
  • KÂ'BET-ÜL ÂMÂL

    İsteklerin ve emellerin yönelmiş olduğu yer.
  • KÂ'BET-ÜL ULYÂ

    şerefi ve kudsiyyeti pek yüksek Kâbe.
  • KAB-I KAVSEYN

    İmkân ve vücub ortasında bir makam. * İki yay uzaklığı mesafesi.(... İşte mevcudatın en eşrefi olan zihayat; ve zihayat içinde en eşref olan zişuur; ve zişuur içinde en eşref olan hakiki insan; ve hakiki insan içinde geçmiş vezaifi en azamî bir derecede, en ekmel bir surette ifa eden zât, elbette o mi'rac-ı azîm ile Kab-ı Kavseyn'e çıkacak, Saadet-i Ebediye kapısını çalacak, hazine-i Rahmetini açacak, imanın hakaik-ı gaybiyesini görecek, yine o olacaktır. S.)
  • KABINA SIĞMAMAK

    t. Sabırsızlık, acelecilik. * Şişmanlamak.
1 2 3 4 5 6
...
68
Sonraki»