f. Alkış etme, alkışlama. Aferin deme. Bir hareketi güzel bulmaktan dolayı alkışlamak veya hediye vermek.
ŞABAŞHÂN
f. Beğenip alkışlayan.
ŞABB
Genç, delikanlı, yiğit.
ŞABBE
Genç kadın.
ŞABB-I EMRED
Bıyığı, sakalı henüz çıkmış delikanlı.
ŞA'BEZE
El çabukluğu.
ŞAB-HANE
f. Şap çıkarılan yer.
ŞABİH
Misil olan, nazir, benzeyen.
ŞABUB
(C.: Şeabib) Sağanak yağmur.
ŞACİNE
(C.: Şevâcin) Ağaçlı ve meşeli dere.
ŞACİR
Ayak altında ızdırap çekmek.
ŞAD
f. Sevinçli, ferahlı, memnun, mesrur, şen, bahtiyar.
ŞADAB
(Şâd-âb) f. Suya kanmış, sulu. Taze.
ŞÂD-ÂBÎ
f. Sulu olma, suya kanmışlık. Tazelik.
ŞADABTER
(şâd-âbter) f. Çok su verilmiş, fazla sulanmış.
ŞADAN
f. Sevinçli, bahtiyar.
ŞAD-HAB
f. Uykusu tatlı.
ŞADIRVAN
Etrafında bulunan bir çok musluklardan ve bir fıskiyeden su akan havuz tarzında kubbeli çeşme. Şadırvanlar daha ziyade cami avlularında halkın abdest almaları için yapılırdı.
ŞADİ
Mahkeme hademesi. Mübâşir. * İlimden, edebiyattan hissesi olan. * Nağme ile şiir okuyan.
ŞADİ
f. Sevinçlilik, memnunluk, mesruriyet, gönül ferahlığı.
ŞADİHE
Alından buruna varana kadar olan beyazlık.
ŞADKÂM
f. Çok sevinçli.
ŞADMAN
(Bak: şadüman)
ŞADNAK
f. Gönlü memnun, mesrur.
ŞADÜMAN
(şâd-mân) f. Mesruriyet, sevinçlilik. * Mesrur, bahtiyar.
ŞAE
Diledi, istedi, murad eyledi.
ŞAFAK
Tan zamanı. Güneş doğmağa yakın zaman veya güneş battıktan sonraki alaca karanlık. Gündüz. * Nahiye. Cânib. * Nasihat eden kimsenin "Nasihatım te'sir etsin, sözüm tutulsun" diye ıslah için gayret göstermesi. * Merhamet. * Harf.
ŞAFAK-ÂLUD
f. şafak gibi, şafak renginde.
ŞAFAK-GÛN
f. Şafak renkli, kızıl.
ŞAFE
Ayakta çıkan ve dağlamayınca gitmeyen çıban.
ŞAFİ
Hastaya şifa veren (Allah. C.C.). * Yeter görünen, kifayet eden.
ŞAFİ'
(Şefaat. den) Şefaat eden. Bir kimsenin suçunun bağışlanması için vasıtalık eden.