(Şehâdet) Şâhidlik. * Bir şeyin doğruluğuna inanmak. * Delâlet. Alâmet, işaret, iz. * Allah (C.C.) rızâsı yolunda hayatını fedâ etmek. Din için muharebeden şehitlik. (Bak: Şehid)
ŞAHADET GETİRMEK
Kelime-i Şehadet olan $ kelâmına inanıp söylemek. Bir Allah'tan başka ilâh olmadığına; Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm'ın, Allah'ın Resulü olduğuna inanarak söylemek.
ŞAHADETNAME
f. Bir işin yapılmasına müsaade veren resmî izin kâğıdı. Vesika. Diploma.
ŞAHAMET
Semizlik, yağlılık, şişmanlık.
ŞAHAN
(şâh. C.) f. şahlar, pâdişahlar.
ŞAHANE
Şah gibi, şaha yakışır bir surette.
ŞAHB
Yaradan kan akmak. * Emzikten süt akmak. * Rengin değişmesi.
ŞAHBAL
(Şehbal) f. Kuş kanadının en uzun tüyü.
ŞAHBAZ
f. İri ve beyaz doğan kuşu. * Mc: Çevik ve becerikli. Yiğit, şanlı, kahraman.
ŞAHBEYT
Edb: Bir şiirin en güzel beyti. Gazelde matla'dan sonraki beyt.
ŞAHDANE
f. İri inci tanesi. * Kenevir tohumu.
ŞAHDAR
f. Dallı, budaklı ağaç. * Dallı boynuzlu hayvan.
ŞAHENŞAH
f. Pâdişahlar pâdişahı. Şâhlar şâhı. En büyük pâdişah.
ŞAHESER
f. Üstün ve büyük eser. Eserin şâhı. * Yüksek değerde olan.
ŞAHET-İL VÜCUH
Yüzleri, bahtları kara oldu, yüzleri kararsın... meâlinde.
ŞAH-I MERDAN
Mertlerin şahı meâlinde Hazret-i Ali Radiyallahü anh'ın bir nâmı.
(şahs. dan) Ölçmek için dikilen ve işaret tutulan nişan. * Belirten.
ŞAHIS ZAMİRİ
İsim yerine kullanılan ve insanlara işaret eden kelimeler.Farsçada: $ (Men: ben), $ (Tu: sen), $ (U: o), $ (Mâ: biz), $ (Şümâ: siz), (İşân: onlar). Bunlar gayr-ı muttasıl (bitişik olmayan) zamirlerdir.Arapçada; gayr-ı muttasıl zamirler: $ (Ene: ben), $ (Ente-sen), $(Entümâ: ikiniz), $ (Hu: O), $ (Entüm: siz), (Entünne: siz) (Müennes), $ (Nahnu: biz), $ (Hüm: Onlar) (müzekker) $ (Hünne: Onlar) (müennes).
ŞAHÎ
f. şaha, hükümdara ait, şah ile ilgili. * Hükümdarlık, şahlık. * Eski topların bir çeşiti. * Nişastalı, yumurtalı bir helva. * Tar: Osmanlı Padişahlarından Yavuz Sultan Selim Han'ın bastığı altun para. (Bu ismin verilmesi, üzerinde "şah" kelimesinin yazılı bulunmasından dolayıdır.)
ŞAHİC
Eşek, hımar.
ŞAHİD
Şahitlik yapan. Bilen, tanıyan. Senet yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan. Gören. * Resul-ü Ekrem Efendimizin (A.S.M.) bir vasfı. * Melâike-i kiram. * Hazır.
ŞAHİD
f. Sevgili, mahbube. * Güzel, dilber.
ŞAHİD
(C.: Şevâhid-Şühud) Veled yatağı denilen ve çocuk ile birlikte çıkan deri.
ŞAHİDE
(Müe.) Kadın şâhid. * Mezar taşı. * Mezara dikine dikilen ve üzerinde yazı ve çiçek motifi bulunan baş ve ayak taşları. * f. Dilber, güzel.
ŞÂHİD-İ ÂDİL
Doğru sözlü şâhid.
ŞÂHİD-İ EZELÎ
Ezelden ebede her şey nazar-ı şuhudunda olan Cenab-ı Hak.
ŞAHİD-ZOR
f. Yalancı şâhit.
ŞAHİH
(C.: Şihah) Bahil kişi.
ŞAHİK
Yüce, büyük dağ. * Yüksek yapı veya ağaç.
ŞAHİKA
Dağ tepesi, zirve.
ŞAHİM
Semiz, yağlı, şişman, besili.
ŞAHİN
(C.: Şevâhin) Doğan'a benzer bir kuş ki, av avlamak için terbiye olunur.
ŞAHİNE
Öşür memuru.
ŞAHİS
Büyük cüsseli, iri yapılı kimse.
ŞAHİT
(C.: Şihât) İnce yufka olmuş nesne.
ŞAHKÂR
f. En güzel eser. Baş eser. şâheser.
ŞAHM
Bozulmak ve değişmek. Fâsid ve mütegayyer olmak.
ŞAHM
Etler arasında bulunan yağ, iç yağı. Don yağı.
ŞAHMERDAN
(Şâh-ı merdan) f. Mertlerin şahı, Hazret-i Ali (R.A.). * Aşağı yukarı çıkan büyük demir tokmak.
ŞAHM-PARE
f. İç yağın bir parçası. Bir kısım iç yağı.
ŞAHN
Doldurmak. * Sürüp reddetmek.
ŞAHNA'
Buğz, düşmanlık, adâvet.
ŞAHNE
İnzibat memuru, emniyet memuru.
ŞAHNİŞİN
f. Şahların oturmalarına lâyık yer. * Evin sokak üzerine olan çıkmaları.
ŞAHR (ŞAHİR)
Ağızını öttürmek. * Islık çalmak. * Sesi yükseltmek.
ŞAHRAH
f. Büyük ve işlek yol, cadde. Şaşırılması mümkün olmayan doğru ve işlek yol.