Bir kısım muamelelerde lüzumlu olan hüküm. Bir şeyin olması ona bağlı olan şey. * Kayıt. Bir iş için mutlaka lüzumlu olan husus. * Yemin. * Hal, vaziyet. * Gr: Biri diğerine bağlı olan iki cümle hakkında delâlet edilen; yâni mütevakkıf aleyhe delâlet eden diğer cümleye cezâ denir. Meselâ: "Haber verirsen, ben de gelirim" cümlesinde "Haber verirsen" cümlesi şart, "ben de gelirim" cümlesi ise cezâdır. Bunlara "cezâ cümlesi, şart cümlesi" de denir. Başka tabirle "cümle-i şartiye" ve "cümle-i cezâiye" denir.
ŞART EDATLARI
(Huruf-u şartiye) Bunlara "Şart isimleri" de denir. Arapçada şart mânâsını ifade eden edatlar: İn, Men, Ma, Mehmâ, Eyyü, Metâ, Eynemâ, Eyyâne, Ennâ, Haysümâ, Keyfemâ. $Bu edatlar iki fiili (şart ve ceza fiillerini) cezmederler. Şart mânâsını ifade eden edatlardan sonra gelen ilk fiil, şart; ikincisi de, cevab veya ceza adını alır. İkinci fiilin meydana gelebilmesi, birinci hükmün meydana gelmesine bağlıdır.
ŞART VE CEZA FİİLİNDEN TEREKÜB ETMİŞ CÜMLEYE ŞART VE CEZA CÜMLESİ DENİR. MESELÂ: (MEN YATLUB YECİD
Kim isterse bulur) cümlesinde olduğu gibi.
ŞARTİYE
Şart ile olan. Şartlı. (Bak: Şart)
ŞARTİYYET
Şartlılık. Şarta bağlı olmaklık.
ŞARTNAME
f. Bir sözleşmede olan şartların yazıldığı resmi kâğıt.
ŞARUF
Süpürge.
ŞARYO
Fr. Araba. Yazı makinelerinde, daktilolarda kâğıdın takıldığı kısım.
ŞASIYE
(C.: şevâss-şasâyât) Dolu sokak.
ŞASİF
Kuru ve zayıf.
ŞASR
Seyrek seyrek dikmek.
ŞASS
(C.: Şüsus) Balık avlamada kullanılan olta ve ağ.
ŞAST
f. Okçuların baş parmaklarına taktıkları yüksük. * Balık oltası.
ŞAST
f. Altmış. (60)
ŞA'ŞA'
Yıldıramak, parıldamak. * Uzun ve yeynicek olmak.
ŞA'ŞAA
Parlama. Zahirî parlak görünüş. * Bir şeyi birbirine katıp karıştırmak.
ŞA'ŞAADAR
f. Gösterişli, şa'şaalı, parlak.
ŞA'ŞAAPAŞ
Parlaklık neşreden, şa'şaa saçan.
ŞAT
(C.: Şiyâh-Şiyât) Koyun. * Vahşi sığır.
ŞAT
(C.: şutut) Büyük nehir.
ŞAT'
Yerden yeni çıkan taze ekin yaprağı. Ekinlerin taze çıkan filizleri, yaprağı. * Su arkı. * Cima etmek. * Bağlayıp sağlamlaştırmak.
ŞATAHAT
Mânevi sarhoşluk. * Kendinden geçer bir hâle gelmek ve böyle istiğrak hâlinde iken söylenen müvazenesiz sözler.
ŞATATA
Haktan ve akıldan uzak, hadden aşan söz.
ŞATBE
(C.: Şütab-Şütub) Hurma ağacının budağı. * Yaş ekin yaprağı. * Yarmak. * Kesmek. * Uzun boylu kadın.
ŞATHİYYAT
Alaylı ve eğlenceli fıkra veya hikâyeler.
ŞATIR
(Şetaret. den) Neş'eli. Şen. * Çevik. Hizmete koşup, her işe hazır bulunan. * Vaktiyle vezirlerin yanında giden asker.