Ş Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • ŞARİB-ÜL LEBEN

    Süt içen.
  • ŞARİB-ÜL LEYLİ VE-N NEHAR

    Gece gündüz içki içen. Devamlı sarhoş.
  • ŞARİD

    Tutunup beğenilmiş ve yayılmış şiirler. * Şiir tarzındaki ata sözleri.
  • ŞARİF

    (C.: Şürüf) Yaşlı deve.
  • ŞARİH

    (C.: Şurah) Yiğit, kahraman.
  • ŞARİH

    Şerheden, açıklayan. Bir şeyin mânasını izhâr eden.
  • ŞARİK

    (C.: Şevârık) Güneş. * Parlak cisim.
  • ŞARİM

    Ucu yarılmış ok.
  • ŞA'RİYYE

    Çorbalık makarna, şehriye.
  • ŞA'RİYYET

    Fiz: Kılcallık.
  • ŞARK

    Doğu. Güneşin doğduğu taraf. * Güneş ve güneşin aydınlığı. * Yarmak. * Parıldamak. * Avrupa kültürünün dışında kalan müslüman ülkeleri.
  • ŞARK MUSİKİSİ

    (Bak: Musikî)
  • ŞARK-I CENUBÎ

    Güneydoğu.
  • ŞARK-I ŞİMALÎ

    Kuzeydoğu.
  • ŞARKÎ

    Şark ile alâkalı. Ciheti şarka, doğuya doğru olan.
  • ŞARKİYAT

    Şark dilleri veya ilimleri hakkında inceleme yapan ilim şubesi.
  • ŞARKİYYUN

    Doğulular, şarklılar.
  • ŞARLATAN

    Fr. Yalancı. Yüksekten atarak karşısındakini aldatan. Hayasız.
  • ŞART

    Bir kısım muamelelerde lüzumlu olan hüküm. Bir şeyin olması ona bağlı olan şey. * Kayıt. Bir iş için mutlaka lüzumlu olan husus. * Yemin. * Hal, vaziyet. * Gr: Biri diğerine bağlı olan iki cümle hakkında delâlet edilen; yâni mütevakkıf aleyhe delâlet eden diğer cümleye cezâ denir. Meselâ: "Haber verirsen, ben de gelirim" cümlesinde "Haber verirsen" cümlesi şart, "ben de gelirim" cümlesi ise cezâdır. Bunlara "cezâ cümlesi, şart cümlesi" de denir. Başka tabirle "cümle-i şartiye" ve "cümle-i cezâiye" denir.
  • ŞART EDATLARI

    (Huruf-u şartiye) Bunlara "Şart isimleri" de denir. Arapçada şart mânâsını ifade eden edatlar: İn, Men, Ma, Mehmâ, Eyyü, Metâ, Eynemâ, Eyyâne, Ennâ, Haysümâ, Keyfemâ. $Bu edatlar iki fiili (şart ve ceza fiillerini) cezmederler. Şart mânâsını ifade eden edatlardan sonra gelen ilk fiil, şart; ikincisi de, cevab veya ceza adını alır. İkinci fiilin meydana gelebilmesi, birinci hükmün meydana gelmesine bağlıdır.
  • ŞART VE CEZA FİİLİNDEN TEREKÜB ETMİŞ CÜMLEYE ŞART VE CEZA CÜMLESİ DENİR. MESELÂ: (MEN YATLUB YECİD

    Kim isterse bulur) cümlesinde olduğu gibi.
  • ŞARTİYE

    Şart ile olan. Şartlı. (Bak: Şart)
  • ŞARTİYYET

    Şartlılık. Şarta bağlı olmaklık.
  • ŞARTNAME

    f. Bir sözleşmede olan şartların yazıldığı resmi kâğıt.
  • ŞARUF

    Süpürge.
  • ŞARYO

    Fr. Araba. Yazı makinelerinde, daktilolarda kâğıdın takıldığı kısım.
  • ŞASIYE

    (C.: şevâss-şasâyât) Dolu sokak.
  • ŞASİF

    Kuru ve zayıf.
  • ŞASR

    Seyrek seyrek dikmek.
  • ŞASS

    (C.: Şüsus) Balık avlamada kullanılan olta ve ağ.
  • ŞAST

    f. Okçuların baş parmaklarına taktıkları yüksük. * Balık oltası.
  • ŞAST

    f. Altmış. (60)
  • ŞA'ŞA'

    Yıldıramak, parıldamak. * Uzun ve yeynicek olmak.
  • ŞA'ŞAA

    Parlama. Zahirî parlak görünüş. * Bir şeyi birbirine katıp karıştırmak.
  • ŞA'ŞAADAR

    f. Gösterişli, şa'şaalı, parlak.
  • ŞA'ŞAAPAŞ

    Parlaklık neşreden, şa'şaa saçan.
  • ŞAT

    (C.: Şiyâh-Şiyât) Koyun. * Vahşi sığır.
  • ŞAT

    (C.: şutut) Büyük nehir.
  • ŞAT'

    Yerden yeni çıkan taze ekin yaprağı. Ekinlerin taze çıkan filizleri, yaprağı. * Su arkı. * Cima etmek. * Bağlayıp sağlamlaştırmak.
  • ŞATAHAT

    Mânevi sarhoşluk. * Kendinden geçer bir hâle gelmek ve böyle istiğrak hâlinde iken söylenen müvazenesiz sözler.
  • ŞATATA

    Haktan ve akıldan uzak, hadden aşan söz.
  • ŞATBE

    (C.: Şütab-Şütub) Hurma ağacının budağı. * Yaş ekin yaprağı. * Yarmak. * Kesmek. * Uzun boylu kadın.
  • ŞATHİYYAT

    Alaylı ve eğlenceli fıkra veya hikâyeler.
  • ŞATIR

    (Şetaret. den) Neş'eli. Şen. * Çevik. Hizmete koşup, her işe hazır bulunan. * Vaktiyle vezirlerin yanında giden asker.
  • ŞATİ'

    (C.: Şevâti) Kenar, kıyı. Cânip, taraf, yön.
  • ŞATİB

    Eğri, eğik, mâil.
  • ŞATİBE

    Uzun boylu.
  • ŞATİM

    (Şetm. den) Küfreden, söğüp sayan.
  • ŞATİR

    Irak, uzak, baid. * Garip, yalnız, kimsesiz.
  • ŞATR

    Taraf, cihet, yön.