(-Zây) f. " Doğuran" anlamına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Nâdire-zâ $ : Nâdir şeyler yapan, bulunmaz şey meydana getiren.
ZA
Zı harfinin bir adı. "Zâ-yı mu'ceme" de denir. Noktalı olduğundan dolayı " : tı" harfinden ayırdetmek için bu isim verilmiştir.
ZA
Sâhib, malik, erbab, ehil mânalarında olup, "Zî" ve "Zû" şeklinde de kullanılır. (Müennesi "Zât" dır)
ZA
Bu, şu mânalarına gelir. Ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Hâkezâ: Bunun gibi, böyle.
ZAAF
(Bak: Za'f)
ZAAL
Şâdlık, neşeli oluş, neşat.
ZAAN (ZIÂN)
Deve üstüne mahfe bağladıkları ip.
ZAAR
şiddetli korku.
ZA'AR
Zâlim kimse ki herkes ondan korkar.
ZAARRE
Kişinin ahlâk ve huyunun kötü olması.
ZAAZİ'
(Za'zaa. C.) Sarsmalar, ırgalamalar.
ZAB
(Zevben - Zevebânen) Eriyen, erimiş, eridi.
ZA'B
Def'etmek, kovmak. * Doldurmak.
ZA'B
Avaz, ses, savt. * Bacanak.
ZAB'
Sırtlan.
ZABAB
Rutubetli duman. Sis.
ZABAZIB
Devenin çok acıktığında karnının ötmesi.
ZABB
Kertenkele, keler.
ZA'BEL
(C.: Zeâbil) Karnı büyük, boynu ince olan çocuk.
ZABIT
Mahkeme, meclis gibi yerlerde söylenenlerin olduğu gibi yazılmışı. * Alâkalılarca yazılarak karşılıklı imzalanan, karşılıklı anlaşmayı bildiren yazı. * Yazı varakası. * Birçok kimselerce imzalanan rapor.
ZÂBITA
Yurt içinde emniyet ve intizamı korumakla vazifeli devlet kuvveti, polis. * Fık: Bütün hususlara şâmil olmayıp yalnız bir hususa ve onun teferruatına şamil olan hususi kaideye denir. Kanun ve âdet, zabt ve idareye vesile olan bağ.
Zabt etmek. İdâresi altına almak. * Sıkıca tutmak. Kendine mal etmek. * Kavramak. * Kaydetmek. Hülâsasını yazmak. * Bağlamak.
ZABT U RABT
Disiplin, âsâyiş, düzen. * Hüsn-ü tedbir ve basiret ile muhâfaza.
ZABTIYYE
Jandarma veya polis kuvveti. Memleket içi âsâyiş ve intizamı te'min maksadı ile çalışan hükümet kuvveti.
ZABTIYYE NÂZIRI
Emniyet genel müdürü.
ZABTIYYE NEZARETİ
Emniyet Umum Müdürlüğü'nün eski ismi.
ZABT-NÂME
f. Hâdise veya vak'a yerinde alâkalı kimselerin hâdisenin oluş şeklini imzâ altında kaydettikleri kâğıt. Zabıt tutulan kâğıt.
ZABU'
(C.: Zıbâ) Sırtlan.
ZA'BUB
Kısa boylu fena adam.
ZABY
Geyik, karaca, gazâl denen hayvan.
ZABYAN
Ağaç.
ZABZAB
Men'etmek, engel olmak. * Ayıp. * Zahmet. Maraz, hastalık.
ZAC
Kara boya.
ZA'C
Koparmak.
ZACC
Cenk arasında medet istemek. Savaşta yardım istemek.
ZACİR(E)
Mâni olan, alıkoyan, yasak eden. Zecreden. Zorlayan.
ZAD
Azık. Yolda yenecek veya içilecek gıda maddesi.
ZAD
(Ziyadet. den) Artsın, çoğalsın.
ZAD
f. "Doğma, doğmuş, evlâd" mânalarına gelerek birleşik kelime yapılır. Meselâ : Mâder-zad : Anadan doğma. Nev-zad : Yeni doğmuş.
ZADE
f. Evlâd, oğul. * İyi insan. * Nikâh neticesi olmuş çocuk. * Kelime sonuna getirilerek birleşik kelimeler de yapılır. Meselâ: Şah-zade (Şehzade) $ : Padişah evlâdı.
ZADE
(Ziyâdet. den fiil) Çoğaldı, ziyade oldu veya çok olsun, çoğalsın (meâlinde).
ZADEGÂN
f. Asâlet. * Temiz ve meşhur soydan olan. Tanınmış ve temiz âileden olan. Aristokrat. * Meşhur ve belli âileler cemaatı.