Düşünce ve tedbiri kıt olan adam. * Suyu olup olmadığı bilinmeyen kuyu. * Suyu az olan kuyu.
ZÂNÛZEDE
f. Diz çökmüş.
ZÂNÛ-ZEN
f. Diz çökmüş.
ZAPT-Ü RABT
(Bak: Zabt ü rabt)
ZAR
f. Kelimenin sonuna gelerek birleşik kelimeler olur. İsimlere eklenerek yer adı bildirilir. Meselâ: Lâle-zar $ : Lâle bahçesi.
ZAR
f. İnleyen, sesle ağlayan. * Zayıf, dermansız.
ZA'R
Meyletmek, eğilmek.
ZA'R
Bedende kılın az olması.
ZAR'
(C.: Zuru') Meme. * Süt veren hayvan memesi.
ZAR ZAR
f. Hazin hazin, yanık yanık, (sesle) ağlıya ağlıya.
ZARAAT
(Derâat) Alçalma. Kendini küçük görme, küçültme.
ZARAFET
Zariflik, incelik, kibarlık. Nâzik davranış. Muamelede, harekette ve giyimde hoşluk ve temizlik.
ZARAFET-PERVER
f. Zarafete düşkün olan, zarifliği seven.
ZARAGIM
(Zırgam. C.) Arslanlar.
ZARAİF
Zârif, ince, hoş şeyler.
ZARAR
Lüzumlu ve kıymetli bir şeyin eksilmesi veya kaybolması. Ziyan. Kayıp.(Zarar, birşeye dahil olan eksikliktir ki, hastalık veya körlük, topallık gibi sakatlık demektir. Nitekim anadan doğma a'maya ve pek zayıf hastaya darir denilir. Mühimmat ve levazım tedarikinden âciz olmak da bu mânadadır. Binaenaleyh zararlılar; dertli, sakat, âciz, özürlülerdir. Bunların gayrı olan gayr-i uli-z zarar ise, sahih, salim ve kadir olanlar demek olur. E.T.)
ZARAR-DİDE
f. Zarar görmüş olan. Ziyana, kayıba, noksanlığa uğramış olan.
ZARAR-I ÂMM
Umumla ilgili zarar.
ZARAR-I BEYYİN
f. Meydanda ve âşikâr olan zarar.
ZARAR-I HASS
Bir veya bir kaç şahsa âit olan zarar.
ZARAR-I MAHZ
Fık: Kendisinin faydası yerine zararı olan.
ZARAR-I MA'NEVÎ
Huk: Tazminat. Manevî zarar ve ziyan.
ZARB
(Bak: Darb)
ZARF
Kap, kılıf. Mahfaza. * İçine mektup konulan kılıf kâğıt. * Gr: Bir fiilin veya bir sıfatın veya başka bir zarfın mânasına "yer, zaman, mâhiyyet" (Nicelik, nitelik) gibi cihetlerden başkalık katan vasıflarını belirten kelime.
ZARF-I MEKÂN
Mekân gösteren kelime. ("Burada, dışarda, içerde" gibi)
ZARF-I ZAMAN
Gr: Zaman gösteren kelime. ("Erken, geç" gibi)
ZARFİYYET
Gr: Kelimenin zarf olması hâli, bir kelimenin zarf olarak kullanılması.
ZARİ
f. Ağlayıp sızlama. * Hakirlik ve itibarsızlık.
ZARİ'
(Zer'. den) Ekin eken. Çiftçi.
ZARİ'
Hurma ağacının dikeni.
ZARÎ
Kanı durmayan damar.
ZARİB
(C.: Zırâb) Bir ucu keskin yerli taş. * Küçük tepe.
ZARİF(E)
Zarafetli. İnce ve nâzik tavırlı. Güzel. Şık. İnce nükteli. * İnce nükteli ve güzel tâbirlerle konuşan.
ZARİFANE
f. Zariflikle, incelikle, zarif olana yakışır surette.
ZARİFE
Fazla ve lüzumsuz söz.
ZARİF-ÜT TAB'
İnce, zarif tabiatlı, güzel huylu.
ZARİH
(Darih) Mezar, kabir. Türbe.
ZARİR
(C.: Ezırre-Zırrân) Kaba, sert yapılı ve muhkem yer.