Kelimeyi cerreden lâm harfi. Kelimenin sonunu "i" diye okutur. Lillâhi, Lieclillâhi'de olduğu gibi. İstihkak ve ihtisas, has ve müstehak ve zarfiyyet, illet mânâsını verir.
LÂM-I TA'RİF VEYA LÂM-I İSTİĞRAK
Kelimenin mânâsını umuma teşmil ettiği için, istiğrak mânâsı verilir. El-i istiğrak veya harf-i ta'rif de denir. Meselâ: Hamd kelimesi herhangi bir hamdi ifâde ettiği halde; El-Hamd dediğimiz zaman her ne kadar hamd varsa, bütün hamd ve senâlar mânâsına gelir. Bu, harf-i ta'rif ile olur. Harf-i ta'rif bir kelimeyi belirsiz halden belirli hâle koyar. Muayyeniyyet mânâsını verir. Bunlar elif ve lâm harflerinden teşekkül eder. El-Mekteb'de olduğu gibi. Mekteb herhangi bir mektebdir. El-Mekteb dendiğinde bizce muayyen, belli olan bir mekteb mânâsını ifade eder. Başına harf-i ta'rif gelen kelimeden tenvin kalkar. Nekre iken ma'rife olur.
Dokunma hissi, duygusu. El ile olan his. Bir şeyin cesâmetini anlama duygusu.
LÂMİ-ÜN NUR
Nur saçarak parlıyan.
LAMME
Cin çarpması. Çarpıklık. * Yaramaz nesne.
LÂM-UL ÂKIBET
Neticeyi, âkibeti bildiren lâm.
LÂM-UT-TAKVİYE
Takviye lam'ı. Bu harf Arabçada ve yerine ve mânâsına da kullanılır.
LÂM-UT-TA'LİL
İllet ve sebeb bildiren lâm'dır.
LÂM-UZ-ZARFİYE
Zaman bildiren lâm.
LÂMÜDRİK
Anlamayan. İdraksiz. İdrak etmeyen.
LÂMÜSELLİM
Hayır! Hiç teslim etmem!
LÂM-ÜT-TAHSİS VE TEMELLÜK
Ait olma ve sâhib bulunmayı bildirir. (Bak: Li)
LA'N
Lânet etme. Lânetleme.
LÂN
f. Hakikatsızlık, vefasızlık.
LÂNAZÎR
Eşsiz, nazirsiz, benzersiz. Eşi ve benzeri olmıyan.
LANDO
Fr. Üstü önden ve arkadan açılıp kapanır, körüklü, geniş araba nevilerinden biridir. Halk arasında "Landon" şeklinde telâffuz edilen bu araba, fayton ve kupalara nazaran daha ağır ve gösterişli idi.
LÂNE
f. Yuva, ev.
LÂNEGİR
f. Yuva tutan.
LÂNE-İ HARAB
Bozulmuş yuva.
LÂNE-İ NERMİN
Sıcak ve yumuşak yuva.
LÂNE-İ PEDER
Baba yuvası. Peder evi.
LA'NET
Nefret. Tiksinti. Allah'ın rahmetinden mahrumiyyet.(Ehl-i Sünnet'in ve İlm-i Kelâm'ın azîm imamlarından meşhur "Sa'deddin-i Teftezanî", Yezid ve Velid hakkında tel'in ve tadlile cevaz vermesine mukabil "Seyyid-i Şerif-i Cürcanî" gibi Ehl-i Sünnet Velcemaat'in allâmeleri demişler: "Gerçi Yezid ve Velid, zalim ve gaddar ve fâcirdirler; fakat sekeratta imansız gittikleri gaybidir. Ve kat'i bir derecede bilinmediği için, o şahısların nass-ı kat'i ve delil-i kat'i bulunmadığı vakit, imanla gitmesi ihtimali ve tevbe etmek ihtimâli olduğundan, öyle hususi şahsa lânet edilmez. Belki $ gibi umumi bir ünvan ile lânet caiz olabilir. Yoksa zararlı, lüzumsuzdur." diye "Sa'deddin-i Teftezanî"ye mukabele etmişler. R.N.)
LA'NETULLAH
Allah lânet eylesin mânâsında beddua.
LA'NETULLAHİ ALEYH
Allah'ın lâneti onun üzerine olsun.
LÂRAYB
şüphesiz, şeksiz, tereddütsüz.
LÂRAYBE FİH
Onda hiçbir şüphe yoktur.
LARKÎ
Keçiboynuzu.
LAS
f. Köpek, kelb. * Adi ipek. * Dişi hayvan.
LA'SA
Dudağının rengi az siyâha yakın olan kadın. (Müz: El'as)
LASAF
Bir cins hurma. * Gübre otunun diplerinde biter hıyar gibi bir nesne. * Yapışmak. * Kurumak. * Parlamak.
LASAGA
Hindibâ denilen ot.
LÂSANİ
Tek, vâhid. İkincisi olmayan.
LASB
Yapışmak. * Dar olmak.
LASG (LÜSUG)
Kemik üstündeki derinin zayıflıktan kuruması.
LASIB
(C.: Levâsıb) Yapışkan. * Dar ve derin kuyu.
LASIK
Yapışık, yapışmış olan. Yapışıcı, yapışkan.
LASÎF
Parlayan, parıldayan. Parlayıcı.
LASİYYEMA
Bâhusus. Hususan. Buna gelince. Herşeyden ziyade. Ençok.