L Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • LA'L-GUN

    f. Al renkli. Kırmızı renkli.
  • LA'L-RENG

    f. Kırmızı renkli. Al renkte.
  • LA'LUS

    Kurt, zi'b.
  • LÂM

    Kur'ân alfabesinde yirmialtıncı harf olup, ebcedi değeri otuzdur.
  • LÂMEHALE

    Hilesiz. * Çaresiz, imkânsız, ister istemez.
  • LÂMEŞRU

    Meşru olmayan, şeriata uymayan, umumi nizam harici.
  • LÂM-I CER

    Kelimeyi cerreden lâm harfi. Kelimenin sonunu "i" diye okutur. Lillâhi, Lieclillâhi'de olduğu gibi. İstihkak ve ihtisas, has ve müstehak ve zarfiyyet, illet mânâsını verir.
  • LÂM-I TA'RİF VEYA LÂM-I İSTİĞRAK

    Kelimenin mânâsını umuma teşmil ettiği için, istiğrak mânâsı verilir. El-i istiğrak veya harf-i ta'rif de denir. Meselâ: Hamd kelimesi herhangi bir hamdi ifâde ettiği halde; El-Hamd dediğimiz zaman her ne kadar hamd varsa, bütün hamd ve senâlar mânâsına gelir. Bu, harf-i ta'rif ile olur. Harf-i ta'rif bir kelimeyi belirsiz halden belirli hâle koyar. Muayyeniyyet mânâsını verir. Bunlar elif ve lâm harflerinden teşekkül eder. El-Mekteb'de olduğu gibi. Mekteb herhangi bir mektebdir. El-Mekteb dendiğinde bizce muayyen, belli olan bir mekteb mânâsını ifade eder. Başına harf-i ta'rif gelen kelimeden tenvin kalkar. Nekre iken ma'rife olur.
  • LÂMİ'

    Parlak. Parlayan.
  • LÂMİA

    Parlak. Parlayan. Parıldayan.
  • LÂMİH

    (Lâmiha) (Lemh. den) Parlıyan, parıldıyan. Parlak.
  • LÂMİS

    El ile tutup yoklayan. Dokunan. Temas eden.
  • LÂMİSE

    Dokunma hissi, duygusu. El ile olan his. Bir şeyin cesâmetini anlama duygusu.
  • LÂMİ-ÜN NUR

    Nur saçarak parlıyan.
  • LAMME

    Cin çarpması. Çarpıklık. * Yaramaz nesne.
  • LÂM-UL ÂKIBET

    Neticeyi, âkibeti bildiren lâm.
  • LÂM-UT-TAKVİYE

    Takviye lam'ı. Bu harf Arabçada ve yerine ve mânâsına da kullanılır.
  • LÂM-UT-TA'LİL

    İllet ve sebeb bildiren lâm'dır.
  • LÂM-UZ-ZARFİYE

    Zaman bildiren lâm.
  • LÂMÜDRİK

    Anlamayan. İdraksiz. İdrak etmeyen.
  • LÂMÜSELLİM

    Hayır! Hiç teslim etmem!
  • LÂM-ÜT-TAHSİS VE TEMELLÜK

    Ait olma ve sâhib bulunmayı bildirir. (Bak: Li)
  • LA'N

    Lânet etme. Lânetleme.
  • LÂN

    f. Hakikatsızlık, vefasızlık.
  • LÂNAZÎR

    Eşsiz, nazirsiz, benzersiz. Eşi ve benzeri olmıyan.
  • LANDO

    Fr. Üstü önden ve arkadan açılıp kapanır, körüklü, geniş araba nevilerinden biridir. Halk arasında "Landon" şeklinde telâffuz edilen bu araba, fayton ve kupalara nazaran daha ağır ve gösterişli idi.
  • LÂNE

    f. Yuva, ev.
  • LÂNEGİR

    f. Yuva tutan.
  • LÂNE-İ HARAB

    Bozulmuş yuva.
  • LÂNE-İ NERMİN

    Sıcak ve yumuşak yuva.
  • LÂNE-İ PEDER

    Baba yuvası. Peder evi.
  • LA'NET

    Nefret. Tiksinti. Allah'ın rahmetinden mahrumiyyet.(Ehl-i Sünnet'in ve İlm-i Kelâm'ın azîm imamlarından meşhur "Sa'deddin-i Teftezanî", Yezid ve Velid hakkında tel'in ve tadlile cevaz vermesine mukabil "Seyyid-i Şerif-i Cürcanî" gibi Ehl-i Sünnet Velcemaat'in allâmeleri demişler: "Gerçi Yezid ve Velid, zalim ve gaddar ve fâcirdirler; fakat sekeratta imansız gittikleri gaybidir. Ve kat'i bir derecede bilinmediği için, o şahısların nass-ı kat'i ve delil-i kat'i bulunmadığı vakit, imanla gitmesi ihtimali ve tevbe etmek ihtimâli olduğundan, öyle hususi şahsa lânet edilmez. Belki $ gibi umumi bir ünvan ile lânet caiz olabilir. Yoksa zararlı, lüzumsuzdur." diye "Sa'deddin-i Teftezanî"ye mukabele etmişler. R.N.)
  • LA'NETULLAH

    Allah lânet eylesin mânâsında beddua.
  • LA'NETULLAHİ ALEYH

    Allah'ın lâneti onun üzerine olsun.
  • LÂRAYB

    şüphesiz, şeksiz, tereddütsüz.
  • LÂRAYBE FİH

    Onda hiçbir şüphe yoktur.
  • LARKÎ

    Keçiboynuzu.
  • LAS

    f. Köpek, kelb. * Adi ipek. * Dişi hayvan.
  • LA'SA

    Dudağının rengi az siyâha yakın olan kadın. (Müz: El'as)
  • LASAF

    Bir cins hurma. * Gübre otunun diplerinde biter hıyar gibi bir nesne. * Yapışmak. * Kurumak. * Parlamak.
  • LASAGA

    Hindibâ denilen ot.
  • LÂSANİ

    Tek, vâhid. İkincisi olmayan.
  • LASB

    Yapışmak. * Dar olmak.
  • LASG (LÜSUG)

    Kemik üstündeki derinin zayıflıktan kuruması.
  • LASIB

    (C.: Levâsıb) Yapışkan. * Dar ve derin kuyu.
  • LASIK

    Yapışık, yapışmış olan. Yapışıcı, yapışkan.
  • LASÎF

    Parlayan, parıldayan. Parlayıcı.
  • LASİYYEMA

    Bâhusus. Hususan. Buna gelince. Herşeyden ziyade. Ençok.
  • LASK

    Yapışmak. Yapışık olmak. Ulaşmak.
  • LASS

    (C.: Lüsus-Elsâs) Hırsız, sârık.