f. Ancak konuşanların anlıyabileceği, başkalarının anlıyamıyacağı şekilde görüşülen uydurma dil, kuşdili. * Boşboğaz.
LÜTUF
Rıfk ve nevâziş. İltifatla mülâyemet üzere muâmele eylemek. Allah (C.C.) Hazretlerinin kullarını rıfk ve sühuletle murâdına muvaffak eylemesi. * Güzellik, hoşluk. * İyilik, iyi muâmele.
LÜTUF-DİDE
Lütuf görmüş.
LÜTUT
Sâbit ve lâzım olmak, gerekmek.
LÜUKA
Sür'at, hız.
LÜÜME
Öküz. * Çiftçilikte kullanılan bazı âletler.
LÜÜSE
Uyku ağırlığı.
LÜVAB (LÜVABÂ)
Susamak. * Kulpsuz bardak.
LÜVAM
Melâmetlik, rüsvaylık, rezil kepaze olmaklık.
LÜVASE
Bir lokma yiyecek.
LÜVB
Çokluk, kalabalık, izdihamlık.
LÜVBE
(C.: Lüeb-Lub) Kara taşlı yer.
LÜVBİYA
Börülce.
LÜVKA
Kaymak, zübde. * Yapışmak.
LÜVSE
Zayıflık. * Eğlenmek. * İsabet etmek.
LÜZK
(Lâzık) Yapışmak. * Ulaşmak varmak.
LÜZUB
Yapıştırma, yapışma. Birbirine kafes gibi girdirip yapıştırma. * Sâbit olma.
LÜZUCET
Yapışkanlık. Yapışan, uzayan şeyin hali.
LÜZUCÎ
Yapışkan. * Kopmadan uzayan.
LÜZUCİYYET
Çekilip uzayış.
LÜZUM
Lâzım olmak. Bir şey bir şeyden aslâ ayrı olmayıp onunla sâbit ve dâim olmak. Gereklilik.
LÜZUM-U BEYYİN
İsbata ihtiyacı olmayan şey. Cehil, ilimsizliğe lüzum olması gibi. Ve yine meselâ: Kör olmak, görmemezliğe delildir. (Lüzum-u beyyin'in zıddı: "Lüzum-u gayr-ı beyyin"dir. İsbata ihtiyacı olan şey demektir.)