Yeni doğurmuş kadın. Henüz yataktan kalkmamış kadın. Bu hâl 9 ilâ 40 gün kadar devam eder.
LÜHVE
(C.: Lühâ-Lühât) Değirmencinin, eliyle değirmenin ağzına döktüğü tane. (Daha çok hediye, atâ ve hibe mânasına kullanılmıştır.)
LÜK
f. Kalın ve yoğun şey. * Kırmızı boya.
LÜ'KA
Kaşıkla alınan şey.
LÜKA'
Hor ve hakir kimse. * Ufak çocuk. * At.
LÜKAA
Zahmet, meşakkat. * Ahmak, akılsız kişi.
LÜKAT
Yabana dökülmüş ve saçılmış nesne.
LÜKATA
Fık: Sâhibi belli olmayan sokakta bulunan şey. Bu malı yerden kaldırmağa İltikat, yerden kaldırana da Mültekit denir.
LÜKATA-ÇİN
f. Değersiz ve artık şeyleri toplıyan.
LÜKK
Nar ağacına benzer bir hindi ağacının zamkı. * Kılıç ve bıçak saplarını berkitmekte kullanılan meşhur bir nesne.
LÜKKAA
Hazırcevap olan.
LÜKKAH
Hoş kokulu bir ot.
LÜKKAM
Şam diyârında yüksek bir dağın adı.
LÜKNET
Pelteklik, dil tutukluğu, kekeleme.
LÜKNUNET
Kekeleme, pelteklik, dildeki tutukluk.
LÜKS
Lât: Aşırı süs. * Işık ölçü birimi. * Kuvvetli ışık veren bir nevi petrol lâmbası.
LÜKUNET
Dildeki tutukluk, pelteklik, kekeleme.
LÜKYA (LÜKYÂNE)
Birbirini görmek.
LÜKZUF
Üzüm çöpü.
LÜ'LÜ'
İnci. * Parlak. Ziyalı. Kıymetli.
LÜ'LÜ'-BÂR
f. İnci yağmuru. İnci yağdıran.
LÜ'LÜ'-FEŞAN
f. İnci saçan, inci dağıtan.
LÜ'LÜ-İ LÂLÂ
Parlak inci.
LÜ'LÜ-İ MESKUB
Delinmiş inci.
LÜ'LÜ-İ ŞEHVÂR
İri inci.
LÜ'LÜ'-PÂŞ
f. İnci dağıtan, inci saçan.
LÜM'A
(C: Limâ') El ayası miktarı. * İnsan topluluğu. * Kuruması gelmiş olan bir parça ot.
LÜMAH (LİMÂH)
Tokatla vurmak.
LÜMAZE
Ağızda geri kalan nesne.
LÜMEY'A
Küçük pırıltı. Küçük ışıkcık. Parıltıcık.
LÜMEZE
Bir kimsenin arkasından ayıplarını söyliyen. Gıybet eden.
LÜMME
Nişan. Alâmet. Damga. Nokta. * Vesvese, kuruntu. * Çok cemaat, çok kalabalık.(İnsan küçük bir âlem olduğu gibi, âlem dahi büyük bir insandır. Bu küçük insan o büyük insanın bir fihristesi ve hulâsasıdır. İnsanda bulunan nümunelerin büyük asılları, insan-ı ekberde bizzarure bulunacaktır. Meselâ: Nasılki insanda kuvve-i hâfızanın vücudu, âlemde Levh-i Mahfuz'un vücuduna kat'i delildir. Öyle de: İnsanda kalbin bir köşesinde lümme-i şeytaniye denilen bir âlet-i vesvese ve kuvve-i vâhimenin telkinatiyle konuşan bir şeytani lisan ve ifsat edilen kuvve-i vâhime, küçük bir şeytan hükmüne geçtiğini ve sahiplerinin ihtiyarına zıd ve arzusuna muhalif hareket ettiklerini hissen ve hadsen herkes nefsinde görmesi, âlemde büyük şeytanların vücuduna kat'i bir delildir.Ve bu lümme-i şeytaniye ve şu kuvve-i vâhime, bir kulak ve bir dil olduklarından, ona üflüyen ve bunu konuşturan haricî bir şahs-ı şerirenin vücudunu ihsas ederler. L.)
LÜMME-İ ŞEYTÂNİYE
şeytanın vesvesesi. Şeytanın verdiği kuruntu.
LÜMMÎ
Toplanmaya dâir. * Nazarî ve aklî delil. (Bak: Limmî)
LÜMMİYET
(Limmiyet) İllet ve sebebiyet.
LÜMTA
şiddet. Mihnet.
LÜMZA
Bir parça yiyecek. * Beyaz nokta. * Atın alt dudağında olan beyazlık.
LÜNC
f. Ağzın içi. * Dudak. * Çolak.
LÜSAT
Diş etleri.
LÜSEYN
Küçük dil. Dilcik.
LÜSGA
Söylerken rı'yı gayn'a veya lâm'a; ve sin'i te'ye kalbetmek.