N Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • NADİMÂNE

    f. Pişmanlıkla, pişman olarak, nedamet duyarak.
  • NADİMİYET

    Pişmanlık, nedamet.
  • NADİR(E)

    Az bulunan. Seyrek.
  • NADİRÂT

    Az bulunan şeyler.
  • NADİREDÂN

    f. Zarif, âlim.
  • NADİREKÂR

    f. Nâdir işler ve san'atlar yapan.
  • NADİREN

    Nâdir ve az olarak. Çok aralıklı. Pek az bulunur.
  • NADİRE-PERDÂZ

    f. Güzel söz söyleyen.
  • NADİRE-SENC

    f. Nükteli konuşan, güzel fıkralar anlatan, zarif kimse.
  • NADİRET

    Güzellik, parlaklık, tazelik. * Hoş ve lâtif.
  • NADİYE

    Sudan uzak olan hurma ağacı.
  • NA-DÜRÜST

    f. Doğru olmayan. Eğri. * Sağlam, dürüst ve gerçek olmayan. * Yanlış, haksız.
  • NA-DÜRÜSTÎ

    f. Gerçek olmama, doğru olmama.
  • NA-EHİL

    f. Ehliyetsiz, beceriksiz. Ehil olmayan.
  • NA-ENDAM

    f. Muntazam olmıyan. Biçimsiz, gayr-ı muntazam.
  • NA-ENDİŞ

    f. Uzun uzadıya düşünmeğe değmez. Açık, muhakkak.
  • NA-ENDİŞÎDE

    f. Düşünülmemiş.
  • NÂ-EVS

    f. Manastır, kilise.
  • NA'F

    Sütü çok olan deve.
  • NÂF

    f. Göbek. * Mc: Orta.
  • NAFAKA

    Yiyecek parası. Geçim için lüzumlu olan şey. * Geçindirmeğe mecbur olduğu kimselere veya çocuklarına mahkeme karariyle verilen iaşe parası.
  • NAFAKA-İ İDDET

    Fık: Kadının iddeti içinde muhtaç olduğu nafaka. Koca, boşadığı karısını iddeti bitinceye kadar infakla mükellef olduğu için bu müddet zarfındaki nafaka hakkında bu tâbir meydana gelmiştir.
  • NAFAKA-İ MAKZİYYE

    Fık: Hâkim tarafından takdir olunan nafaka.
  • NAFAKAT

    (Nafaka. C.) Nafakalar.
  • NAFATA

    Vücutta çıkan sivilce veya kabarcık.
  • NAFE

    f. Derisi kürk yapımında kullanılan hayvanların postlarının karnı altındaki deri kısmı.
  • NA-FERCAM

    f. Asıl ve esastan âri olan, akibetsiz olan. Faydasız.
  • NAFE-RİZ

    f. Koku saçan. * Göbek düşüren.
  • NÂF-I ÂLEM

    Mekke-i Mükerreme.
  • NÂF-I ŞEB

    Gece yarısı.
  • NÂF-I ZEMİN

    Zeminin ortası. Mekke-i Mükerreme.
  • NAFIA

    Bayındırlık işleri.
  • NAFIK

    Geçer para. Geçer akçe.
  • NAFIKA

    (C.: Nevâfık- Nüfeka) Arab tavşanının (diğer adı; tarla fâresi dedikleri hayvanın) iki yuvasından gizli olanın adıdır. Bu hayvan, bunun tavanını yeryüzüne çok yakın yapar. Belirli olan kasia dedikleri yuvasında tehlike hissederse hemen nâfıkanın tavanını delerek kaçar. Münafıklar buna benzediği için nifak, münafık kelimeleri bu kelimeden gelmiştir. (Kamus).
  • NAFIZ

    Çok titreten. Sıtma.
  • NAFİ

    (Nefiy. den) Giderici, yok eden, nefyeden, menfi yapan.
  • NAFİ'

    Menfaatli. Faydalı. Yarar. Şifalı. * Esma-i Hüsnâdan bir isim.
  • NAFİA

    İnşaat işleri. * Faydalı işler. Menfaatli olanlar.
  • NAFİC

    (C.: Nevâfic) Kaburga kemiklerinin sonu.
  • NAFİCE

    (C.: Enfice) Misk göbeği.
  • NAFİH

    (Nefh. den) Üfürücü, üfleyici.
  • NAFİKA

    (Nüfeka) (C.: Nevâfık) Keler yuvalarından biri.
  • NAFİLE

    Fık: Farz ve vâcibden gayrı mecburiyet olmadığı hâlde yapılan ibadet. Fazladan yapılan iş. * Menfaatli olmayan. Ziyâdeden olan. * Torun. * Ganimet malı. Bahşiş. Atiyye.
  • NAFİR

    Nefret eden. Ürken, korkan. Sevmeyen. * Galip olan. * Öksürüp burnundan sümüğü saçılan koyun.
  • NAFİS

    (Nefs. den) Gözü nazar değer olan kimse. * Açan ve ferahlandıran.
  • NAFİS

    Okuyup üfüren.
  • NAFİS-ÜL KERB

    Sıkıntı ve belâlara, göz değmesine, nazara te'sir edip kaldıran.
  • NAFİZ

    Çok fazla titreten sıtma.
  • NAFİZ

    İçe işleyen. Delip geçen. İçeri giren. * Sözü geçen, kendine itaat edilen. Te'sirli, nüfuzlu.
  • NAFİZE

    Karından vurulup arkaya çıkmış olan yara.