Bir ağaç sapa geçirilen, ağzı keskin, genişçe demir âlet. Balta.
NA'CAT
(Na'ce. C.) Dişi koyunlar.
NA'CE
(C.: Niâc-Na'cât) Dişi koyun. * Dişi sülün. * Kadına da istiare ile söylenir.
NACİ
Kurtulan. Necat bulan. * (Mi: 1849-1892) Muallim Naci diye meşhur olan bir İstanbul'lu şâir. Lügat-ı Naci'yi "Fetva" kelimesine kadar hazırlamıştır.
NACİ'
Hazmı kolay olan yiyecek.
NACİ(YE)
Kurtulmuş, necat bulmuş. Cennetlik olan.
NACİL
Nesli kerim, şerefli olan, soyu temiz.
NACİLEYN
Ana ve baba, ecdad ve evlâd, dedeler ve babalar.
NA-CİNS
f. Aynı cinsten olmayan. * Cinsi bozuk.
NACİR
Ağaçlarda yaprak saplarının dibindeki filiz.
NACİS
İyileşmez hastalık.
NACİŞ
Avı ürküterek avcının tarafına kovalayan adam.
NACİYE
(C.: Nâciyât) Sür'atli deve.
NACİZ
Hâzır.
NACİZ
Azı dişi.
NACU
f. Çam ağacı.
NACUD
f. Büyük kadeh.
NA-CUNBAN
f. Kımıldamaz. Yerinde durur. Sağlam.
NACUR
Sırça tabak.
NACÜV
f. Çam ağacı.
NA-ÇAR
f. Çaresiz, elinden iş gelmeyen. Mecbur kalmış olan.
NA-ÇARÎ
f. Çaresizlik.
NA'ÇE
f. Yumuşak yer.
NA-ÇESPAN
f. Uygun ve yakışık olmıyan.
NAÇİZ
(Nâ-çiz) f. Çok küçük, ehemmiyetsiz şey, değersiz, hükümsüz.
NAÇİZANE
f. Çok ehemmiyetsiz olarak. Pek ufak olarak.
NA-ÇİZÎ
f. Naçizlik, ehemmiyetsizlik, kıymetsizlik, değersizlik.
NA-DAN
f. Cahil, bilmez, haddini bilmez.
NÂ-DANÎ
f. Terbiyesizlik, haddini bilmezlik. * Cahillik.
NÂ-DANİST
(Nâ-dâniste) f. Câhil, bilmez.
NADAR
(Nadâret) Altun.
NA-DARÎ
f. Olmamazlık, bulunmayış.
NADAS
Tarlayı temizleyip otlarını kurutmak için önceden sürüp hazırlama.
NA-DAŞT
f. Hayâsız, utanmaz.
NADC
Kıvam. Büluğa erme. Pişme.
NADD
Azık, rızık.
NADDAHATAN
Püsküren çifte pınarlar.
NA-DEMSAZ
f. Uymayan, uygun olmayan, âhenksiz.
NA-DERİDE
f. Delinmemiş, delik açılmamış.
NADH
Su serpmek, sulamak. Su içip kanmak. * Musallat olanı defetmek. * Suyun feveran etmesi, püskürmesi.
NADIC
(C.: Nevadıc) Olgunlaşmış, olmuş, kıvama gelmiş.
NADİ
Nidâ eden, haykıran, çağıran. * Halkın, meşveret gibi, birşey konuşmak üzere bir yere toplanmaları. Nitekim İslâmdan evvel Mekke'de Kureyş'in toplandığı meclis binasına "Darünnedve" denilirdi. Nâdi; orada ve o gibi yerlerde toplanan heyettir ki; bezm, meclis, mahfil, kongre tâbirleri gibidir. (E.T.)
NADİB
Geçmiş. * Hafif adam. * Yas tutan.
NADİC
Olgun meyve. * İyi pişmiş et.
NADİD
Salkımları sık olan üzüm veya muz. * İçi doldurulmuş yastık, minder, şilte gibi şeyler.
NA-DİDE
f. Az bulunur, çok değerli. Az görülen, görülmemiş.