Herşeyin ucu ve başı. * Herşeyin tâzesi. * Genç kız veya oğlan. * Hurma koruğu. * Biraz büyümüş olan ekşi ot.
BÜSSED
Mercan taşı.
BÜSTAH
f. Edebsiz, küstah, utanmaz.
BÜSTE
f. Fındık.
BÜSTÛKA
(C.: Besâtik) Küçük küp. Küpçük.
BÜSUK
Bir kimsenin, akranına üstün olması. * Ağacın uzaması. * Uzunluk.
BÜSUL
Beddua, lânet.
BÜSUT
Cömertlik, civanmertlik. El açıklığı.
BÜSÛTA
Genişlik. * Tekellüfsüzlük.
BÜŞ
f. At yelesi. * Kahkül. * Noksan, eksik.
BÜŞİY
Fakir ve evlâdı çok olan kimse.
BÜŞRA
Müjde. Sevinçli, hayırlı haber. * İncil'in bir ismi.
BÜT
f. Put, heykel. Sanem.
BÜTÇE
Fr. Devletin veya diğer kuruluşların yıllık gelir ve giderlerini (sarfiyat ve varidatlarını) gösteren ve bunlarla ilgili harcamaları tayin eden hesap işleri.
BÜTEKA
(C.: Bevâtık) Pota dedikleri âlettir ve kuyumcular içinde altın ve gümüş eritirler.
BÜTEYRA
Sonunda evlâdı kalmayan. * Vitir namazını bir rekat kılmak. * Şems, güneş. * Sabah.
BÜTLAL
f. şaşa kalan, hayret eden, hayran olan.
BÜTPEREST
f. Putu mâbut ittihaz eden. Heykellere ibâdet eden. (Bak: Putperest)
Cin gibi manevî varlıklar aracılığı ile insan veya başka varlıklar üzerinde etki meydana getirme işi. Dinimiz büyücülerin şerrinden, kötülüklerinden Allah'a sığınmamızı emreder. Müslüman büyücülük yapmaz.
BÜYÜKLENMEK
t. Kendini büyük görmek, büyüklük taslamak. (Kötü huylardan biridir, günahtır.)
BÜZ
Harap yer.* Fâsid nesne. * Helâk.
BÜZ
f. Keçi.
BÜZA'
Kibar, zarif.
BÜZAA
Kibarlık, incelik, zerafet.
BÜZAK
Salye, tükrük.
BÜZARE
Üst dudakta fazlalık olarak sarkık deri olması.
BÜZ-BAN
f. Keçi çobanı.
BÜZBÛN
Altıda bir, südüs.
BÜZGALE
f. Keçi yavrusu, oğlak.
BÜZİÇE
f. Oğlak. Küçük, yavru keçi.
BÜZM
Kesin karar ve tahammül. * Sertlik, kuvvet. * Doğru rey.