B Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • BÜRHAN-I AKLİYYE

    Akla dayanan bürhan.
  • BÜRHAN-I ENFÜSÎ

    İnsanın içinde ve hayatında görünen bürhan. Nefse ve şahsa ve içe ait bürhan.
  • BÜRHAN-I İNNÎ

    Hâdiselerden kanunlarına, neticelerden sebeblerine ve eserden müessire olan delil. Dumanın ateşe delil olması gibi.
  • BÜRHAN-I KATI'

    Kat'î, en sağlam ve şeksiz delil. * Farsça bir lügat kitabının ismi.(İşte şu Zât (A.S.M.), şu mevcûdat Hâlikının vahdaniyetinin hakkaniyeti derecesinde hak bir bürhan-ı nâtık, bir delil-i sâdık olduğu gibi, haşrin ve saadet-i ebediyenin dahi bir bürhan-ı kâtıı, bir delil-i sâtııdır. S.)
  • BÜRHAN-I LİMMÎ

    Kanunlardan hâdiselerine, sebeblerden neticelerine ve müessirden esere olan istidlâl. Yani eseri meydana getirenden esere olan delil. Kablî delil. Ateşin dumana delil olması gibi.(Kelime-i şehâdetin iki kelâmı birbirine şahiddir. Birincisi ikincisine bürhan-ı limmîdir, ikincisi birincisine bürhan-ı innîdir. M.) (Bak: Limmî)
  • BÜRHAN-I MANTIKÎ

    Kesin kaziyelerden teşkil ettirilen kıyasa, bürhana denir.
  • BÜRHAN-I NÂTIK

    Konuşan bürhan. Mecaz olarak Peygamberimiz Hz. Muhammed (A.S.M) kastedilir ki; bütün hakikatları isbat ve izhar etmiştir.
  • BÜRHAN-I NÜBÜVVET

    Peygamberliğin hak olduğunu isbat eden bürhan ve delil. (Bürhan-ı risalet de aynı mânâdadır.)
  • BÜRHAN-I RİSALET

    (Bak: Bürhan-ı nübüvvet)
  • BÜRHAN-I SÂTI'

    Aşikâr, şeksiz ve şüphesiz, parlak delil. (Bak: Sâtı')
  • BÜRHAN-ÜT TEMÂNÜ'

    İstiklâliyet, ulûhiyetin zâtî bir hassası ve zaruri bir lâzımı olduğuna dair ve şirkin butlanını isbat eden delil ki; eşyanın yaradılışı müteaddit ellere ve esbaba verilse, âlemdeki nizam bozulup karışıklıklar çıkacağını gösterir, isbat eder.
  • BÜRHE

    Zaman, an, müddet.
  • BÜRHİN

    Zahmet, güçlük, zorluk.
  • BÜRHUN

    f. Duvar. Kemer. * Çember, daire. * Hâne, ev ve kale kapısı. * Mâni, engel, çit. Avlu.
  • BÜRİD

    Oniki mil.
  • BÜRİDE

    f. Kesilmiş.,
  • BÜRİDE-SER

    f. Başı kesik.
  • BÜRİN

    f. Dilim (Daha çok meyveler için kullanılır.)
  • BÜRKA

    (C.: Birak) Taşlık yer.
  • BÜRKA'

    Kadınların örtündükleri yaşmak, peçe.
  • BÜRKAN

    Yanardağ, volkan, lavlar saçan dağ.
  • BÜRKE

    Martı. * Kurbağa. * Havuz. * Küçük göl.
  • BÜRME

    (C.: Birem-Birâm) Çömlek yapımında kullanılan yumuşak taş. * Çömlek. * Baş örtüsü.
  • BÜRNA(H)

    f. Yiğit, delikanlı, genç.
  • BÜRNAK

    f. Delikanlı, yiğit, genç.
  • BÜRNÜS

    (C.: Berânis) Bir uzun takke. (İbtidâ-i İslâm'da ruhbanlar giyerlerdi.)
  • BÜROKRASİ

    Fr. Hükûmet dairelerinde aşırı kırtasiyecilik, muamele çokluğu. İşlerin yürütülmesinde şekilciliğin ve idarî işlemlerin ağır basması hâli. Devlet görevlilerinden meydana gelen zümre veya sınıf. Memurlar sınıfı. Bürokrasi, her çeşit rejimde tahakküm vasıtası olmaktadır. Oysa İslâmiyet'te devlet makamları tahakküm değil, hizmet makamıdır. Devlet görevlileri müslüman halkın hizmetindedir, kendileri saygı beklemez, saygılı davranır. Kimseye tahakküm edemez. Çünkü Allah'ın emirlerine uymak zorundadır. Hazreti Ömer (RA), devlet başkanı olunca "Allah'ın emirlerinin dışına çıkarsam, beni kılıçlarınızla doğrultun" demekle bunun örneğini vermiştir. Zulüm ve tahakkümü kaldırarak adaleti getirmiştir. Gerçek adalet ve hürriyet ancak İslâm'da vardır.
  • BÜROKRAT

    Fr. Memur sınıfından olan. * Devlet işlerinde muamelelerde şekle aşırı ehemmiyet veren.
  • BÜRR

    Buğday.
  • BÜRRAN

    f. Keskin, kesici.
  • BÜRS

    Ardıç ağacının meyvesi.
  • BÜRSAN

    f. Ejderha, büyük yılan.
  • BÜRSUTE

    Tehlikeli yer.
  • BÜRSÜN

    (C.: Berâsin) İnsan eli. * Vahşi hayvanların pençesi. * Develere vurulan bir nevi damga.
  • BÜRT

    Nebat şekeri. Zelil, aşağılık kimse. * Balta.
  • BÜRTULE

    (C.: Bürtul) Kalpak dedikleri keçe takke. * Rüşvet.
  • BÜRU'

    Fazilet, ilim ve iyilikte benzerlerine olan üstünlük. * (Hasta) iyiliğe yüz tutma.
  • BÜRUC

    (Burc. C.) Burç, aslında âşikar şey mânasına gelir. Her bakanın gözüne çarpacak şeklide zâhir olan yüksek köşk mânasına da kullanılmıştır. * Bunlara teşbihen veya zuhur mânâsıyla semâdaki bir kısım yıldızlara veya bazı yıldızların toplanmasından meydana gelen şekillere ve farazi suretlere burc denilmiştir. Bilindiği gibi yıldız kümelerini felekiyatçılar muayyen bâzı suretlere benzeterek her mevsim ve ayda göründükleri şekillere göre isimlendirmişlerdir.Bunların altısı şimal (kuzey) altısı cenub (güney) cihetinde olarak oniki burç kabul edilmiştir. Bu burçların bulundukları sahaya da mıntıkat-ül burûc ismi verilmiştir. Burçların isimleri Hamel, Sevr, Cevzâ, Seretan, Esed, Sünbüle, Mizan, Akrep, Kavs, Cedi, Delv ve Hut'tur.
  • BÜRUC SURESİ

    Kur'an-ı Kerim'in 85. suresi olup Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur.
  • BÜRÛD

    Berd, soğuk. * İşten soğuma, bıkma.
  • BÜRUDET

    Soğukluk. Soğuk olmak. Hararetsizlik. * Mc: Münasebetteki soğukluk. Münaferet. Muhasama.
  • BÜRUDET-İ MUAMELE

    Yapılan muamelenin soğukluğu.
  • BÜRUFE

    f. Mendil. * Sarık. * Kuşak, bel kuşağı. Forma.
  • BÜRUK

    Un helvası, undan yapılan bir nevi helva. * Büyük oğlu varken evlenen kadın. * Deve çökmek (mânâsına mastardır.)
  • BÜRUK

    Bir şeyin şakıması, parlaması. * (Berk. C.) Berkler, şimşekler.
  • BÜR'UM

    Açılmamış gonca çiçek.
  • BÜR'ÛME

    (C.: Bür'um - Berâim) Açılmamış tomurcuk gonca çiçek.* Gül gılafı.
  • BÜRUZ

    Zâhir olma, belirme, meydana çıkma. Çıkmak.
  • BÜRZEA

    (C.: Berâzi) Yuna dedikleri keçe ki, eyer altına koyarlar, teğelti de derler.
  • BÜRZU'

    Dolu, dolmuş, mümteli.