Eğeden çıkan talaş ki, "bürâde-i zeheb, bürâde-i fizza ve bürâde-i hadid" denir.
BÜRAKA
Bütün gün yüzünü süsleyen kadın. * Yemek sırasında bir kimseye kızıp, yemeği kimseye vermeyip yalnız yiyen kadın.
BÜRAM
Kene dedikleri böcek.
BÜRAYE
Yontulan ağaçtan çıkan yonga.
BÜRBUR
Bulgur. (Buğdaydan yapılır.)
BÜRC
(C.: Bürûc-Ebrac) Hisar. * Yıldız.
BÜRCAS
Havada ağaç başında olan nişan.
BÜRCEME
(C: Berâcem) Parmak boğumu.
BÜRCÜD
Arap elbiselerinden bir nevi kalın elbise.
BÜRD
f. Bilmece, bulmaca.
BÜRDA
Tıb: Sıtma hastalığı.
BÜRDBAR
f. Ağırbaşlı. Sabırlı, mütehammil, uysal, tahammüllü kimse.
BÜRDBARÎ
f. Ağırbaşlılık, sabırlılık.
BÜRDE
Hırka. Üstten giyilen libas, elbise.
BÜRDEK
f. Küçük bilmece.
BÜRDÎ
Hurmanın iyisi.
BÜRE
(C.: Bürât-Bürâ-Bürin) Deve burnuna takılan halkalar. * Bilezik gibi olan halkaların her birisi.
BÜREHA
Şiddetli azab. Sıkıntı.
BÜREHNE
f. Açık, yalın çıplak.
BÜREHNE-GÎ
f. Çıplaklık.
BÜREHNE-SER
f. Başı açık.
BÜRESA'
Nâs mânâsına kullanılan bir isim.
BÜREYDE BİN EL-HUSAYB EL-ESLEMÎ
Horasan diyarında en son hicri 62 veya 63 yılında vefat eden sahabedir. (R.A.). Müslümanların ilk sancaktarıdır. 177 Hadis-i Şerif nakletmiştir. 14 tanesi Buharî ve Müslim'de mezkûrdur.
BÜRGUR
Buzağı.
BÜRGUS
(C.: Beragis) Pire.
BÜRHAN
Delil, hüccet, isbat vasıtası. * Man: Yakînî mukaddemelerden meydana gelen kıyas. * Red ve inkâr için itiraz kabul edilmeyecek surette isbat-ı hakikat eden kavi hüccet.(Bir bürhan ile elde edilen netice-i tevhidi buzı insanlar isti'zam ile dar zihinlerine sıkıştıramazlar. Veya bozuk hayalleri tahammül edemez. Bu hule karşı o kat'i, sahih bürhanı reddetmek üzere: "Bu neticeyi, bu kadar azametiyle şu bürhan (onu) intac edemez." diye bahaneler ile kabul etmez. O miskin bilmez mi ki, neticenin kayyûmu imandır. Bürhan, ancak onu görmek için bir menfezdir. Veya bir süpürge gibi o neticeye konan vehimleri süpürür. Maahâza bürhan bir değildir, bin değildir. Zerrat-ı âlem adedince bürhanlar vardır. M.N.)