Edb: Herhangi bir hâdisenin hakiki sebebini saklayarak, güzel ve hayalî bir sebep göstermeye hüsn-ü ta'lil denir. Bu gösterilen sebep hakiki olmamalı, fakat güzel olmalıdır.Bağ-ı âlemde yüzün menendi bir gül isteyüp.Cüst ü cu idüp gezer gülzarı bülbül şah şah.(Fatih Sultan Mehmed)Bülbülün, gül bahçesini daldan dala gezmesinin sebebi, âlem bağında sevgilinin yüzüne benzer bir gül aramasıdır.
HÜSN-Ü TEDBİR
İyi düşünülerek tutulan yol. Tefekkür ile tasmim etmek, ihtiyar olunacak meslek ve harekete karar vermek. * Bir kimseden bir haberi nakil ve rivâyet eylemek. * Bir şeye iyi muvaffak olmak için o işe muvafık ve hesaplı hareket etmek.
HÜSN-Ü TELAKKİ
(Hüsn-i telakki) İyi anlayış. İyi kabul ediş. Güzel telâkki etmek. Anlayış gösterip iyi niyetle kabul etmek.
HÜSN-Ü TEVECCÜH
Sevgi ile karışık medih ve takdir. İyi karşılanmak ve alâka görmek.
HÜSN-Ü ZANN
(Hüsn-i Zan) Bir kimsenin veya bir hâdisenin iyiliği hakkındaki vicdâni ve iyi kanaat. İyi fikirde bulunup, iyi olacağını düşünmek.
Uyanık, akıllı, zeki. Ayık. Uslu.(...İstikbal karanlığı içinde saadet-i ebediyyeye giden nuranî yolu olan sırat-ı müstakime hidayeti istemek.. hem şimdi yatmış nebatat, hayvanat gibi gizlenmiş güneşler, hüşyar yıldızlar, birer nefer misillü emrine müsahhar ve bu misafirhane-i âlemde birer lâmbası ve hizmetkârı olan Zât-ı Zülcelal'in kibriyasını düşünüp Allahü Ekber deyip rükua varmak... S.)
HÜŞYARANE
f. Akıllıcasına.
HÜŞYARÎ
f. Hüşyarlık, akıllılık.
HÜTAF
Çağırma, seslenme.
HÜTAME
Kesinti, kırpıntı. Parça.
HÜTKE
Perde yırtılıp rezil olmak.
HÜTR
Ahmaklık, hamâkat, budalalık.
HÜTTAK
(Hâtik. C.) Bozanlar. * Yırtanlar.
HÜTU'
Boyun uzatmak. * Çok nazar etmek, çok bakmak.
HÜTUL
Sürekli yağmur yağma.
HÜTUN
Sürekli yağmur yağma.
HÜV'
Kusmak.
HÜVAL
Kundura kalıbının yukarı kısmını genişletmek için kullanılan takoz.
HÜVAM
Hayranlık hâli.
HÜVE
Arabçada: O (mânasına işâret zamiri)
HÜVE AHSEN
O daha güzeldir, en güzeldir.
HÜVE HAKK(UN)
O da haktır. O da bir haktır. (Bak: Ehakk)
HÜVE HASEN(ÜN)
O bir güzeldir, hasendir.
HÜVE HÜVESİNE
(Türkçe bir tabirdir) Noktası noktasına, hiç değişiklik yapmadan, aynen.
HÜVE-L AHSEN
Sadece ve yalnız en güzel O'dur.
HÜVE-L BAKÎ
Bâkî ancak O'dur. Allah (C.C.)
HÜVE-L EHAD
O Allah birdir. (Bak: Ehad)
HÜVE-L HAKKU
Hak sadece O'dur.
HÜVE-L HASEN
Sadece, yalnız o güzeldir.
HÜVEYDA
f. Aşikâr. Zâhir. Belli. Apaçık.
HÜVEYNA
Kolaylık, sühulet.
HÜVF
Soğuk rüzgâr.
HÜVİYYET
Asıl. Mâhiyyet. Birisinin kimliği, kim olduğu, kökü, esası ve ne olduğu. * Cenab-ı Hakkın varlık sıfatı. * Hamiyyet ve istikametten, ulüvv-ü cenâbdan ibâret olan sıfât-ı hamide.
HÜVVE
(C.: Hevvât) Derinliği genişliğinden çok olan çukur yer.
HÜYAM
Azgınlık.
HÜYU'
Korkaklık.
HÜYYAM
(Hâim. C.) Sevgiden dolayı şaşırmış olanlar.
HÜZAHİZ
Bağırgan deve. * Keskin kılıç. * Çok su. * Fitne.
HÜZAL
Zayıflık, bitkinlik.
HÜZEYFE
Ensar-ı Kiramdandır. Hüzeyfe-i Yemanî de denir. Hz. Muhammmed (A.S.M.) ona münafıkları bildirdiğinden dolayı, Hz. Ömer (R.A.) onunla istişare eder ve Onun, namazını kılmadığı kimselerin namazında bulunmazdı. Çok takvalı ve istiğna sâhibi bir zat idi. İran'ın fethinde bulundu. (Hi: 35) de Dâr-ı Beka'ya göç etmiştir (R.A.)