Kimsenin baskısı, zorlaması olmadan meşru' dairede istediği gibi yaşayabilen. * Esir veya köle olmayan. Serbest.
HÜRRE
Esir veya câriye olmayan hür kadın.
HÜRRE-İ MÜKELLEFE
Fık: Akıl ve bâliğ olan hürre kadın. Sevap ve günahtan mes'ul olan kadın.
HÜRRİYET
Serbestlik, hür oluş. * Adalet kanununda ve te'dibte, başka hiç kimse, kimseye taarruz ve tahakküm etmemesi ve herkesin hukukunun meşru' olarak korunması, herkesin meşru' hareketlerinde tam serbest olması.(İnsana karşı hürriyet, Allah'a karşı ubudiyeti intac eder.Rabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinat'a hizmetkâr olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye, o adamın izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi; başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmesi dahi o adamın şefkat-i imaniyesi bırakmaz. Evet, bir pâdişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tenezzül etmez. Bir biçareye tahakküme dahi, o hizmetkâr tenezzül etmez. Demek, iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet!... ) (Münazarat)
HÜRRİYET-İ DİNİYE
Din hürriyeti. Herhangi bir kimsenin mensub olduğu dinin emirlerini ve icablarını yapmakta asayişe ve başkasının haklarına dokunmamak şartiyle serbest olması.
HÜRRİYET-İ HAYVANÎ
Hayvancasına serbestlik. Hayvanlara yakışan bir serbestiyet.
HÜRRİYET-İ VİCDAN
Amme hukuku ile ferdî hukuka tecavüz etmemek şartıyla herhangi bir kimsenin her hangi bir fikir veya dini kabul etmekte veya kabul etmemekte serbest olması. Ancak, İslâmiyeti kabul etmiş olan bir kimse, İslâmın esaslarını kısmen de olsa, inkâr ve reddetmekte serbest değildir; İslâm hukukunda mürted muamelesini görür. (Bak: Mürted)Dinî vazifeleri, dinin emirlerini yapmakta ve neşrinde serbestlik ise, din hürriyetidir.(Mâlumdur ki, her hükümette muhalifler bulunur. Asayişe, emniyete dokunmamak şartıyla, hiç kimse vicdaniyle, kalbiyle kabul ettiği bir fikirden, bir metoddan dolayı mes'ul olmaz. Bu, hukukî bir mütearifedir.Hz. Ömer, hilafeti zamanında, âdi bir hristiyan ile mahkemede birlikte muhakeme olundular. Halbuki o hristiyan, İslâm hükümetinin mukaddes rejimlerine, dinlerine, kanunlara muhalif iken, mahkemede onun o hâli nazara alınmaması açıkça gösterir ki, adalet müessesesi hiçbir cereyana kapılmaz, hiçbir tarafgirliğe kaymaz. Bu, din ve vicdan hürriyetinin bir ana umdesidir ki; komünist olmayan şarkta, garbda, bütün dünya adalet müesseselerinde câri ve hâkimdir. R.N.)
HÜRRİYET-ŞİKEN
Hürriyeti bozan, hürriyeti kıran.
HÜSAM
Keskin kılıç.
HÜSAMEDDİN
Dinin keskin kılıcı.
HÜSBAN
Azap. * Yıldırım. * Çekirge. * Saymak.
HÜSBANE
Küçük ok. * Küçük yastık.
HÜSEYİN
Küçük güzel. * (Hi: 6-61) Hazret-i Ali Radıyallahü Anhu'nun oğlu, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın sevgili torunudur. Peygamberimiz (A.S.M.) "Hüseyin benden, ben Hüseyindenim. Allah Hüseyini seveni sever." buyurmuştur. Kerbelâda şehid oldu (R.A.)
HÜSEYİN-İ CİSRÎ
(Hi: 1261- 1327) Suriye ulemasındandır. Baba ve annesi Ehl-i Beyt'tendir. Câmi-ül Ezher'de tahsil görmüş ve zamanının dinî, edebî ve felsefî ilimleriyle iştigal etmiştir. En meşhur eseri "Risale-i Hamidiye"sidir. Türkçeye ve Orducaya tercüme edilmiştir. 1307 senesinde Tercüman-ı Hakikat gazetesi, kitap olarak neşretmiştir.
HÜSEYN
(Bak: Hüseyin)
HÜSN
(Hüsün) Güzellik. İyilik. Eksiksizlik. Cemal ile kemal. (Bak: Celal, Cemal)(Evet mevcudatta sebeb-i muhabbet olan hüsün ve ihsan ve kemal, Bâki-i Hakiki'nin hüsün ve ihsan ve kemalâtının işaratı ve çok perdelerden geçmiş zaif gölgeleridir; belki cilve-i esmâ-i hüsnânın gölgelerinin gölgeleridir. S.)
HÜSN Ü AŞK
Güzellik ve muhabbet: * şeyh Galib'in manzum hikâyesi.
HÜSN Ü KUBH
Güzellik ve çirkinlik.
HÜSNA
(Ahsen'in müennesidir) İyi zan. En güzel. Amel-i sâlih. Pek güzel. * Cennet. * İyi amel ve haslet. Cenab-ı Hakk'ı görmek ve Ona iman ve ubudiyetle şereflenmek. * Düşman üzerine fevz ve zafer bulmak, şehidlik.
HÜSN-AVER
f. Güzelliği çoğaltan. Güzellik veren.
HÜSNÎ
Güzelliğe dâir. Güzelliğe âit ve müteallik.
HÜSN-İ TA'BİR
Müstehcen veya soğuk bir şeyin güzel ve edebe uygun bir tarzda ifade edilmesi.
HÜSNİYYAT
Güzel olan hususlar.
HÜSN-Ü ÂDÂB
(Hüsn-i âdâb) Güzel ve iyi edeblilik. Güzel terbiye. İslâmi terbiye.
HÜSN-Ü AHLÂK
Ahlâk güzelliği.
HÜSN-Ü ÂKİBET
İyi netice.
HÜSN-Ü BEYAN
Akıcı ve güzel anlatış.
HÜSN-Ü Bİ-BAHANE
Kusursuz güzellik. Günahsız mâsum güzellik.
HÜSN-Ü BİLGAYR
Dolayısı ile, neticeleri ciheti ile güzel olan.
HÜSN-Ü BİZZAT
Kendisi bizzat güzel olan.
HÜSN-Ü DELÂLET
Hayırlı. İyi bir başlangıca delâlet.
HÜSN-Ü ENDAM
Vücut güzelliği.
HÜSN-Ü HAL
İyi hal. Güzel ahlâk.
HÜSN-Ü HAREKET
Güzel muamele yapma, iyi muamelede bulunma.
HÜSN-Ü HÂTİME
Neticeyi iyi bir halde bitirme. * İman ile âhirete gitmek. Kelime-i şehadet söyleyerek ölmek.
HÜSN-Ü HAYR
Hayrın güzelliği
HÜSN-Ü HULK
(Hüsn-i hulk) Ahlâk güzelliği. Güzel ahlâk.
HÜSN-Ü İBTİDA
Mevzuya münasib bir ifade ile söze başlama.
HÜSN-Ü İDARE
İyi idare etme.
HÜSN-Ü İMTİZAC
İyi geçinme.
HÜSN-Ü İSTİ'MAL
İyi ve güzel kullanma.
HÜSN-Ü KABUL
İyi karşılamak. Güzellikle kabul etmek.
HÜSN-Ü MAHFÎ
(Hüsn-i mahfî) Gizli güzellik. * Kalbî ve ruhî güzellik.
HÜSN-Ü MAKTA'
Edb: Bir manzumenin, bilhassa gazellerin son beyti demek olan "makta" dan evvelki beyit.
HÜSN-Ü MA'NEVÎ
(Hüsn-i ma'nevî) Manevî güzellik. İç güzelliği.
HÜSN-Ü MATLA'
Edb: Bir gazelin ikinci beyti.
HÜSN-Ü MUAMELE
(Hüsn-i muâmele) İyi muâmele. Güzel hatt-ı hareket.
HÜSN-Ü MÜCERRED
Gayr olsun olmasın bizzat güzel olan şey. Bazı âza veya çizgilerin mütenasib terkib ve tertibiyle hâsıl olan hüsün, hüsn-ü mücerred değildir. Şartları zâil olsa, hüsün de zâil olur. Fakat, vücud, hayat, iman gibi varlıklar hüsn-ü mücerreddir ve bizzat güzeldirler. Güzellikleri başka şeylere bağlı değildir. * Hariçte maddi vücudu olmayan, ancak aklen mevsufsuz düşünülebilen hüsün ve zihnen anlaşılan güzellik.