Şahıs gibi muamele gören cemiyet, şirket gibi birlik teşkil eden müessese.
HÜKM-İ ŞER'Î
Kur'an-ı Kerim'e ve Din-i İslâm'a uygun kanun ile verilen karar. Şeriatın hükmü.
HÜKM-İ TECRÜBÎ
Tecrübe ile elde edilen hüküm. * Tecrübe neticesi hâsıl olan karar.
HÜKM-İ VİCAHÎ
Huk: Tarafların her ikisinin de veya vekillerinin hazır bulundukları hâlde verilen hüküm.
HÜKM-İ VİCDANÎ
Vicdana ait hüküm. Vicdanî kanaatla verilen hüküm.
HÜKM-İ YEZDANÎ
Cenab-ı Hakk'ın hükmü. Allah'a mahsus kanun.
HÜKM-İ ZIMNÎ
Fık: Zımnen vaki olan hüküm. (Bir kimse diğer bir kimse aleyhine; "Benim filân şahıs zimmetinde sâbit olacak şu kadar lira alacağıma onun emriyle kefil olmuş idin" diye dâva ve o kimse kefâleti ikrar ve borcu inkâr etmekle müddei, borcu isbat ederek hâkim dahi hükmetse bu hüküm kefil aleyhine sarâheten ve asıl gaib aleyhine zımnen hükmolunur).
HÜKMKEŞ
Emre itaat eden, hükme boyun eğen.
HÜKRE
Cem'olmak, toplanmak, birikmek. * Yiyecek maddelerini, pahalanacak diye saklamak. * Azlığından bir yerde toplanan su.
HÜKU'
Sâkin olmak.
HÜKÛMAT
(Hükûmet. C.) Hükûmetler.
HÜKÛMET
Bir memleketi idare edenler. Vekiller hey'eti. Devlet.
HÜKÛMET KONAĞI
Devlet memurlarının bulunduğu bina. Bunun yerine: "Bab-ı hükûmet, daire-i hükûmet" tabirleri de kullanılırdı.
HÜKÛMET-İ ÂDİLE
Âdil hükümet.
HÜKÛMET-İ ADL
Huk: Miktarı şer'an muayyen olmayıp ehl-i vukufun (bilirkişinin) usulü dairesinde takdir ve tayin edeceği diyettir. Buna hükm-ü adl de denir.
HÜKÛMET-İ CUMHURİYE
Cumhuriyet hükûmeti.
HÜKÛMET-İ GAYR-İ MÜSTAKİLLE
İstiklâliyet ve hâkimiyet haklarını tamamen haiz olmayıp, diğer bir devletin boyunduruğu altında bulunan hükûmet.
HÜKÛMET-İ MEŞRUTA
Meşrutiyetle idare olunan hükûmet.
HÜKÛMET-İ MÜSTAKİLLE
İstiklâliyet ve hâkimiyet ve haklarını tamâmen hâiz olan hükümet.
HÜKÛMET-İ MÜSTEBİDDE
İstibdatla idare olunan hükûmet.
HÜKÜMDAR
f. Padişah, hüküm sâhibi. En yüksek reis. İmparator.
HÜKÜMDARAN
(Hükümdâr. C.) Hükümdarlar, Padişahlar.
HÜKÜMDARANE
Hükümdar gibi, hükümdara yakışır bir surette.
HÜKÜMDARÎ
f. Hükümdarlık, padişahlık, şahlık.
HÜKÜMFERMA
f. Hükümrân, hüküm süren. Hâkimiyetle idâre eden.
HÜKÜMLÜ
Bir hüküm ve emri bildiren. * Mahkemece hüküm giymiş kimse.
HÜKÜMNAME
f. Bir mahkeme veya hey'etin hüküm ve kararını hâvi vesika. Hükmü ihtiva eden kâğıt.
HÜKÜMRAN
Hâkim, hükümdar. Hüküm ve saltanat süren. Hükümfermâ.
HÜLÂGU
Mi: 1258' de Bağdadı zaptederek halkını kılıçtan geçirmiş, Abbasi Halifesi Musta'sımı ve bütün âile efradını öldürtmüştür. Cengiz Hanın torunu, Tülay Hanın oğludur. Tarihde en çok kan döken hükümdar olarak bilinir. Abbasi Devletini yıkan Moğol Başkumandanıdır.
HÜLAM
Sirke ile pişen sığır eti.
HÜLAS
Zayıf davar.
HÜLASA
(Bak: Hulâsa)
HÜLB
Kıl fırça, kıl kalem. * Kalın kıl kuyruk, yele kılı.