H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • HÜMA

    Bir çeşit diken.
  • HÜMÂ

    f. Devlet kuşu. * Saadet. Mutluluk.
  • HÜMÂ KUŞU

    Devlet kuşu. (Hikâyede: Gölgesi kimin başına düşerse o padişah olurmuş, derler. Hümâyun da buradan gelmiştir. Tayr-ı hümâyun, tâlih kuşu, uğur kuşu gibi isimlerle söylenir.)
  • HÜMAM

    Himmetli. Bir işe sıkı sıkıya sarılıp o işi bitiren. Sahi ve civanmerd. * Aslan. * Büyük ve sağlam.
  • HÜMANİZM

    Lât. Edb: İslâmiyete mugayir ve aykırı eski Yunan ve Lâtin edebiyatı ve felsefesi taraftarlığı hareketi. * Fls: İnsan menfaatını hayatta değer ölçüsü kabul eden ve dine tâbi olmayan, insana aşırı hâkimiyet tanımak isteyen ve maddeperest, dinsiz, imansız bir cereyan, bir fikir ve bâtıl bir nazariye.
  • HÜMAPAYE

    f. Çok yüksek dereceli.
  • HÜMAPERVAZ

    f. Hümâ gibi yükseklerde uçan. * Mc: Yüksek himmetli.
  • HÜMAT

    (Bak: Humat)
  • HÜMÂ-Yİ İKBAL

    Devlet kuşu. * Mc: Yüksek talih, iyi uğur.
  • HÜMAYUN

    f. Padişaha ait. * Mübarek. Kutlu. Uğurlu. Âlî. * Kuvvetli. (Bak: Hümâ kuşu)
  • HÜMAYUNNAME

    f. Padişah tarafından bir hükümdara gönderilen mektub.
  • HÜMEYRA

    Pembecik.
  • HÜMEZE

    (Hemz. den) Dürtüştürücü, kırıcı, ısırıcı, sıkıcı. * El ve kaş işâretleri ile ayıplama. * Bir kişinin ardından ayıplarını söyleyen. Gammaz.
  • HÜMEZE SURESİ

    Kur'an-ı Kerim'in 104. suresi olup Mekkîdir.
  • HÜMLUC

    Demirciler körüğü.
  • HÜMMA

    (C.: Hümmeyât) Hastalıktan dolayı vücudda meydana gelen harâret. * Nöbetli hastalık. * Sıtma.
  • HÜMME

    Kara. * Diş eti kararmak.
  • HÜMMEYAT

    (Hümmâ. C.) Hastalıktan dolayı vücutta meydana gelen şiddetli hararetler, ateşler. * Sıtmalar. * Nöbetli hastalıklar.
  • HÜMUD

    Elbisenin eskimesi. * Ateşin sönmesi.
  • HÜMUD

    (Bak: Humud)
  • HÜMUM

    Tasalar, kaygılar, kederler, gamlar, gussalar.
  • HÜMUMET

    Pek fazla ihtiyarlık, çok yaşlılık.
  • HÜNANE

    İç yağı.
  • HÜNBA'

    Ağır ve çirkin kadın.
  • HÜNBÜL

    Kısa boylu. Kürk.
  • HÜNER

    f. Mârifet. Bilgililik. Ustalık, mahâret.
  • HÜNERMEND

    f. Hüner sahibi, hünerli, marifetli.
  • HÜNERMENDÎ

    f. Hünerlilik, mârifetlilik.
  • HÜNERPİŞE

    f. Mahâretli, mârifetli, hünerli.
  • HÜNERVER

    f. Çok ustalıklı. Becerikli. Usta. Mahâret sahibi.
  • HÜNERVERÂN

    (Hünerver. C.) Mârifetli, hünerli kimseler.
  • HÜNEYHE

    Saat. * Kıyâmet.
  • HÜNKÂR

    f. Hükümdar. Padişah. Sultan.
  • HÜNKÂR MAHFİLİ

    Eskiden camilerde padişahlar için yapılmış olan yerler. Bu mahfiller camilerin zemininden yüksek olarak yapılır ve caminin iç kısmını görmek için kafes konulurdu. Bunun haricinde kafesin birkaç yerinde 20-30 cm. en ve boyunda açılabilir küçük pencereler de bulunurdu.
  • HÜNSA

    Erkek veya kadın olduğu belirsiz olan. * Aynı çiçekte dişi veya erkeklik uzvunun bulunması.
  • HÜNSAİYYET

    Aynı kimsede ve aynı zamanda hem erkeklik hem dişilik.
  • HÜNU'

    Sindirip hazmetmek.
  • HÜNUD

    Hindliler.
  • HÜR'

    Fâsid kelâm, çirkin söz.
  • HÜRAR

    Devede olan bir zahmet.
  • HÜRER

    (Hirre. C.) Dişi kediler.
  • HÜREYRE

    Kedi yavrusu.
  • HÜRİ'

    Bit.
  • HÜRMAN

    Akıl.
  • HÜRMET

    Riâyet. İhtiram. * Haysiyet. Şeref. * Haram olma. Haramlık. * Irz, nâmus gibi başkasına helâl olmayan husus. (İnsanın hayat-ı içtimaiyesini ifsad eden bir desise-i şeytaniye şudur ki: Bir mü'minin bir tek seyyiesiyle bütün hasenatını örter. Şeytanın bu desisesini dinleyen insafsızlar, mü'mine adavet ederler. Halbuki: Cenab-ı Hak haşirde adâlet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a'mâl-i mükellefini tarttığı zaman, hasenatı seyyiata galibiyeti, mağlubiyeti noktasında hükmeyler. Hem seyyiatın esbabı çok ve vücudları kolay olduğundan, bazen bir tek hasene ile çok seyyiatını örter. Demek bu dünyada, o adalet-i İlâhiyye noktasında muamele gerektir. Eğer bir adamın iyilikleri fenâlıklarına kemmiyeten veya keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır. Belki, kıymetdar bir tek hasene ile, çok seyyiatına nazar-ı afv ile bakmak lâzımdır. Halbuki: İnsan, fıtratındaki zulüm damariyle, şeytanın telkiniyle, bir zatın yüz hasenatını bir tek seyyie yüzünden unutur, mü'min kardeşine adâvet eder, günahlara girer. Nasıl, bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa; bir dağı setreder, göstermez. Öyle de; insan garaz damariyle, sinek kanadı kadar bir seyyie ile dağ gibi hasenatı örter, unutur, mü'min kardeşine adavet eder. İnsanların hayat-ı içtimaiyesinde bir fesad âleti olur. L.)
  • HÜRMETEN

    Hürmet olsun diye; hürmet, saygı ve ikram maksadıyla.
  • HÜRMET-İ MÜSAHERE

    Sıhriyyet sebebi ile hâsıl olan haramlık. Yâni evlenmek sebebi ile meydana gelen akrabalık dolayısıyle hâsıl olan haramlıktır. Bu sıhriyyetin haramlık meydana getirmesi, ister meşru' nikâhla olsun, ister gayr-ı meşru' olsun "hürmet-i müsahere" meydana gelir.Meselâ: Hanefi mezhebinde, bir kimse kendisiyle gayr-i meşru' suretle mukarenette bulunmuş veya bir uzvunu hâilsiz şehvetle tutmuş veya öpmüş veya tenasül cihazına şehvetle bakmış olduğu bir kadının neseb veya süt itibarı ile onun anasını, ninesini, kızını, torunu aslâ nikâhlayamaz ve onlarla hiçbir surette evlilik teessüs edemez. Bunlar arasında ebedî bir haramiyet mevcuttur. Buna hürmet-i müsahere deniyor.
  • HÜRMET-İ RİBA

    Ribanın yani faizin haram oluşu. (Bak: Riba)
  • HÜRMETKÂR

    f. Hürmet eden, saygılı.
  • HÜRMÜZ

    (Hürmüzd) Eski İran takviminde, güneş yılının ilk günü. * Zerdüştlerin bâtıl bir inanışları olan hayır tanrısı. * Jüpiter (Müşteri) yıldızı.