K Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • KEMALÂT

    (Kemal. C.) Faziletler, iyilikler, mükemmellikler. Ahlâk ve huy güzellikleri. Terbiyelilik, edeblilik.(Mâdem mevcudat, zeminin yüzünde büyük bir nehir gibi, kemalâtın lem'alariyle parlar geçer; o nehir, güneşin cilveleriyle parladığı gibi, şu seyl-i mevcudât dahi, hüsün ve cemal ve kemalin lem'alarıyla muvakkaten parlar gider. Arkalarından gelenler aynı parlamayı, aynı lem'aları gösterdiklerinden anlaşılıyor ki: Cereyan eden suyun kabarcıklarındaki cilveler, güzellikler, nasıl kendilerinden değil; belki bir güneşin ziyasının güzellikleri, cilveleridir. Öyle de şu seyl-i kâinattaki muvakkat parlayan mehasin ve kemalât, bir Şems-i Sermedî'nin lemaat-ı cemal-i esmasıdır... S.)
  • KEMALÂT-PERVER

    f. Kâmil ve olgun insan. Kemalât sahibi.
  • KEMAL-İ DİRAYET

    Dirayetin son derecesi.
  • KEMAL-İ İHTİMAM

    Son derece dikkat ve ihtimâm.
  • KEMAL-İ METANET

    Tam sağlamlıkla, sarsılmadan.
  • KEMAL-İ RAHMET

    Rahmet ve merhametin nihayet kemalde olması.
  • KEMAL-İ VÜSUK

    Tam bir itimad ve inanç.
  • KEMAN

    f. Yay. Kavis. * Yayı andırır her şey. * Keman.
  • KEMAN-DÂR

    f. Yay tutan, yay tutucu.
  • KEMANE

    f. Keman veya kemençe yayı. * Güreşte bir çeşit oyun.
  • KEMAN-EBRU

    Kaşları yay gibi olan. Keman kaşlı.
  • KEMAN-GER

    f. Yay yapan san'atkâr.
  • KEMANÎ

    f. Kemancı. Keman çalan çalgıcı.
  • KEMAN-KEŞ

    f. Keman çalan. * Ok atmakta usta olan. Yay çeken.
  • KEM-ASL

    f. Aslı ve nesli bozuk.
  • KEM-AYAR

    f. Ayârı doğru olmayıp bozuk olan. Hileli, kalp.
  • KEM-BAHA

    f. Kıymetsiz, değersiz, âdi.
  • KEM-BAHT

    f. Tâlihsiz, bahtsız, şansız.
  • KEM-BİDAA

    f. Sermayesi az. * Bilgisi zayıf, câhil. Az okumuş.
  • KEMC (KEMH)

    Atı dizgini ile durdurmak.
  • KEM'E

    Yer mantarı.
  • KEMED

    Gam, tasa.
  • KEMENAN

    (Kemin. C.) Pusuya gizlenmiş askerler. * Pusular.
  • KEMENÇE

    f. Çiftçilerin tarlalara kimyevi gübre atmak için kullandıkları bir nevi âlet. * Tırnağı tellerine değdirmekle ses çıkaran kemana benzer küçük bir çalgı âleti.
  • KEMEND

    f. Eskiden idam için boyna geçirilen yağlı kayış. * Uzakta bulunan herhangi bir nesneyi yakalayıp çekmek için üzerine atılan ucu ilmekli uzunca ip. * Geyik ve benzeri hayvanların yuları. * Güzelin saçı.
  • KEMER

    f. Yay gibi eğik olan yapı. * Bele bağlanan kuşak. * İç çamaşırın bele rastlayan kısmı.
  • KEMERBEND

    f. Kemer bağı. * Kemeri takılmış. Belinde kemer olan. * Mc: Derviş.
  • KEMERBESTE

    f. Kuşak bağlamış, hazır olmuş. Hazır olup emri bekler hâlde olan.
  • KEMERBESTE-İ UBUDİYET

    Cenab-ı Hakkın huzuruna çıkıp, kollarını önden bağlar şekilde, emre hazır vaziyette bekleyip, kulluğunu ifâde ve ilân etmek. (Namazdaki gibi)
  • KEMERDECE

    Yab yab yürümek.
  • KEMERGÂH

    f. Kemer takılan yer. Bel.
  • KEM-FEHM

    Anlayışı kıt. İdrâki az.
  • KEMGÛ

    f. Az konuşan. Az söyleyen.
  • KEM-GÜFTAR

    f. Az konuşan. Az söyliyen.
  • KEMH

    Gözsüzlük.
  • KEMHA

    f. Bir cins ipek kumaş.
  • KEM-HARF

    f. Az söyliyen kimse, az konuşan kişi.
  • KEM-HAVSALA

    f. Tahammülü az olan kişi, tahammülsüz kimse.
  • KEMİ'

    Bir yerde ve bir döşekte beraber yatan kişi. * Düz yer.
  • KEMÎ

    (C.: Kümât) Yiğit, kahraman, bahadır. Savaşçı, cengâver.
  • KEMİN

    (C.: Kemâin) Pusuya saklanmış adam. * Pusu. * Belirsiz. Gizli yer.
  • KEMİN

    f. Pek küçük, çok ufak. Çok az.
  • KEMİNE

    Hakir. Aşağı. Dûn. Âciz. Noksan. Eksik.
  • KEMİNGÂH

    f. Pusu yeri. Tuzak kurulan yer.
  • KEMİNGÜŞA

    Pusu kuran. Tuzak kuran.
  • KEMİNSAZ

    f. Pusu tutmuş olan. Tuzak kurmuş olan.
  • KEMİŞ

    Tez yürüyüşlü at. * Zekeri küçük at. * Memesi küçük koyun.
  • KEMİŞE

    Küçük emzikli deve.
  • KEM-İYAR

    f. Ayarı bozuk. Hileli. Kalp altun veya gümüş.
  • KEMİYET

    (Bak: Kemmiyet)