(Kemal. C.) Faziletler, iyilikler, mükemmellikler. Ahlâk ve huy güzellikleri. Terbiyelilik, edeblilik.(Mâdem mevcudat, zeminin yüzünde büyük bir nehir gibi, kemalâtın lem'alariyle parlar geçer; o nehir, güneşin cilveleriyle parladığı gibi, şu seyl-i mevcudât dahi, hüsün ve cemal ve kemalin lem'alarıyla muvakkaten parlar gider. Arkalarından gelenler aynı parlamayı, aynı lem'aları gösterdiklerinden anlaşılıyor ki: Cereyan eden suyun kabarcıklarındaki cilveler, güzellikler, nasıl kendilerinden değil; belki bir güneşin ziyasının güzellikleri, cilveleridir. Öyle de şu seyl-i kâinattaki muvakkat parlayan mehasin ve kemalât, bir Şems-i Sermedî'nin lemaat-ı cemal-i esmasıdır... S.)
KEMALÂT-PERVER
f. Kâmil ve olgun insan. Kemalât sahibi.
KEMAL-İ DİRAYET
Dirayetin son derecesi.
KEMAL-İ İHTİMAM
Son derece dikkat ve ihtimâm.
KEMAL-İ METANET
Tam sağlamlıkla, sarsılmadan.
KEMAL-İ RAHMET
Rahmet ve merhametin nihayet kemalde olması.
KEMAL-İ VÜSUK
Tam bir itimad ve inanç.
KEMAN
f. Yay. Kavis. * Yayı andırır her şey. * Keman.
KEMAN-DÂR
f. Yay tutan, yay tutucu.
KEMANE
f. Keman veya kemençe yayı. * Güreşte bir çeşit oyun.
KEMAN-EBRU
Kaşları yay gibi olan. Keman kaşlı.
KEMAN-GER
f. Yay yapan san'atkâr.
KEMANÎ
f. Kemancı. Keman çalan çalgıcı.
KEMAN-KEŞ
f. Keman çalan. * Ok atmakta usta olan. Yay çeken.
KEM-ASL
f. Aslı ve nesli bozuk.
KEM-AYAR
f. Ayârı doğru olmayıp bozuk olan. Hileli, kalp.
KEM-BAHA
f. Kıymetsiz, değersiz, âdi.
KEM-BAHT
f. Tâlihsiz, bahtsız, şansız.
KEM-BİDAA
f. Sermayesi az. * Bilgisi zayıf, câhil. Az okumuş.
KEMC (KEMH)
Atı dizgini ile durdurmak.
KEM'E
Yer mantarı.
KEMED
Gam, tasa.
KEMENAN
(Kemin. C.) Pusuya gizlenmiş askerler. * Pusular.
KEMENÇE
f. Çiftçilerin tarlalara kimyevi gübre atmak için kullandıkları bir nevi âlet. * Tırnağı tellerine değdirmekle ses çıkaran kemana benzer küçük bir çalgı âleti.
KEMEND
f. Eskiden idam için boyna geçirilen yağlı kayış. * Uzakta bulunan herhangi bir nesneyi yakalayıp çekmek için üzerine atılan ucu ilmekli uzunca ip. * Geyik ve benzeri hayvanların yuları. * Güzelin saçı.
KEMER
f. Yay gibi eğik olan yapı. * Bele bağlanan kuşak. * İç çamaşırın bele rastlayan kısmı.