Kamburlu, tümsekli, üstü yumru olan. Dürbin camı gibi yumru olan.
MUHADDED
Eti buruşmuş olan.
MUHADDED
Sınırı belirtilmiş olan. Sınırlanmış, tahdid edilmiş.
MUHADDER
(Muhaddere) Kapalı, örtülü. * Nâmuslu müslüman kadını.
MUHADDES
Haber verilmiş. Tahdis olunmuş, şükranla bildirlimiş. Sadık-ül hads olan kimse. * Her zan, tahmine feraseti isabetli olan. * Nakil ve rivayet edilmiş olan.
MUHADDİD
Keskinleştirici, bileyici. * Sınırlıyan, sınırını tâyin eden. Tahdid eden. Hududlandıran.
MUHADDİR
Şişiren, kabartan.
MUHADDİR(E)
Uyuşturucu ilâç.
MUHADDİRAT
(Muhaddire. C.) Uyuşturucu ilâçlar.
MUHADDİS
Hadis ilminin bir çok usul ve füruunu bilen zât. Peygamber Efendimizin (A.S.M.) hâl ve sözlerini bize nakleden ve hadis ilminin mütehassısı.
MUHADDİSÎN
Hadis ilmiyle uğraşan eskiden gelmiş büyük ve kâmil zâtlar. Peygamberimizin (A.S.M.) sözünü işiterek bildirenler. (Bak: Hâfız)
MUHADDİSÎN-İ MUHADDESÛN
Allah tarafından kendilerine ilham olunan muhaddisler.
MUHADDİŞ
Kulağı tırmalıyan. Tahdiş eden.
MUHADEA
Aldatmak, hilecilik, oyun etmek.
MUHADEME
Hizmet etmek.
MUHADENET
Barışma. * Veda etme.
MUHADENET
Yakın ahbablık, samimiyet. Dostluk.
MUHADERE
Sür'at etmek.
MUHADESE
(Hadis. den) Konuşma. Birbirine hikâye söyleme.
MUHADEŞE
Tırmalama. Sıkıntı ve zahmet verme.
MUHADİ'
(Had'. dan) Aldatan, kandıran. Hile eden, oyun yapan.
MUHADİANE
f. Aldatarak, hile yaparak.
MUHADİŞ
Zahmet, ıztırab ve sıkıntı verici. Tırmalayıcı.
MUHAFAZA
Zarar ve ziyandan sakınıp korumak. * Himâye ve hıfzetmek. Gözetlemek. * Bir şeye devamlı olmak.
MUHAFAZAKÂR
f. Koruyucu. * Dinî amel ve işlere muhabbet eden. Dinî inanışında sağlam olan ve değiştirmeden muhafaza eden yüksek ve sâdık insan.