Bolluk ve bahtiyarlık içinde yaşayış. Nizam-ü hal ve mal. * Cennet'in sekiz kısmından dördüncü tabakası.
NAİMÂNE
f. Uyur gibi, uyuklayarak, uyurcasına.
NAİME
Rahatlık içinde nazlı büyütülmüş kadın. * Yumuşak yapılı hayvancıklar.
NAİMÎN
(Nâim. C.) Uyuyanlar, uykuda bulunanlar.
NA-İNSAF
f. İnsafsız. İnsafı bulunmayan.
NAİR
Parlak, parlayan. * Düşmanlık, adavet.
NAİR
Haykıran, nâra atan. * Uzak. Irak, baid.
NAİRE
(C.: Nevâir) Alev, ateş. * Hararet, sıcaklık.
NAİYE
Ölüm haberi götüren, kötü haber veren.
NAİZ
Kuvvetlendiren. Kaldıran.
NAK
f. Nisbet edatı olarak kelimelere eklenir, sıfat meydana getirilir. Meselâ: Gam-nâk $ : Gamlı, kederli.
NA'K
Karga avazı. * Çobanın koyuna haykırıp çağırması.
NAK'
(C: Nuk'-Enku) Su saklayacak yer. * Kuyu içinde olan su. * Deve kuşu avazı. * Feryâd etmek, bağırıp çağırmak. * Susuzluğu teskin etmek, susuzluğu gidermek. * Sıcak suda haşlama. * İlâç olarak çıkarılan su. * Suda ıslanma. * Toz.
NAKA
(C.: Enkâ) Kumdan meydana gelmiş tepe.
NAKA'
Temiz olma.
NÂKA
Dişi deve. * Bir yıldızın ismi. * Sivilce.
NA-KABİL
f. Mümkün olmayan. Kabil olmayan. * Câhil, kabiliyetsiz.
NA-KABUL
f. Kabiliyetsiz, istidatsız.
NA-KÂFİ
f. Kâfi olmayan. Yetersiz, kâfi değil.
NÂKA-İ SÂLİH
Salih Peygamber'in (A.S.) bir mu'cizesi olarak kayadan çıkan devesi. (Bak: Sâlih A.S.)
Bir yerden naklolunduğunda bâki kalan ufak taşlar. * Devenin tabanına ârız olur bir hastalık.
NAKALE
(Nâkıl. C.) Haberciler, nakledenler.
NA-KÂM
f. Muradına eremeyen, tali'siz. Arzusuna kavuşamayan.
NÂ-KÂMÎ
f. Mahrumiyet, bahtsızlık. isteğine kavuşamama.
NAKARAT
(Nakra. C.) Durmadan tekrarlanan usandırıcı şeyler. * Edb: Şarkının belli yerlerinde tekrarlanan bestesi değişmeyen parça.
NAKARE
f. Davul, kös. Dümbelek.
NA-KÂRE
f. Bir işe yaramaz olan.
NA-KA'RYAB
f. Dibi bulunmayan, dipsiz.
NA-KASTE
f. Eksiksiz, noksansız. Tamam.
NAKAVE
Temizlik.
NAKB
(C.: Enkâb) Delmek, delik açmak. * Girmek. * Dağ içindeki yol.
NAKBA
Tabanı aşınmış deve.
NAKD
(C?: Nukûd) Madeni para, akçe. * Bir şeyin bedelini peşinen ödemek. * Para olarak bulunan servet. * Vezin ve ayarı tamam olan para. * Bir şeye hırsızlamasına bakma. * Seçmek. * Saymak.
NAKDEN
Para olarak, peşin, elden.
NAKDÎ
Paraca, peşin para ile. Para ile alâkalı ve paraya müteallik.
NAKD-İ CÂN
En kıymetli olan şey.
NAKD-İ MEVCUD
Mevcud olan para, elde bulunan para.
NAKDİNE
Hazır ve peşin para. * Kıymetli ve değerli mal.
NAKDİNE-İ HAYAT
Hayatın kıymeti.
NA-KERDE
f. Yapılmamış, olmamış.
NA-KES
f. Hasis olan. * Zelil, insaniyetsiz, alçak, deni.