N Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • NAİM

    Bolluk ve bahtiyarlık içinde yaşayış. Nizam-ü hal ve mal. * Cennet'in sekiz kısmından dördüncü tabakası.
  • NAİMÂNE

    f. Uyur gibi, uyuklayarak, uyurcasına.
  • NAİME

    Rahatlık içinde nazlı büyütülmüş kadın. * Yumuşak yapılı hayvancıklar.
  • NAİMÎN

    (Nâim. C.) Uyuyanlar, uykuda bulunanlar.
  • NA-İNSAF

    f. İnsafsız. İnsafı bulunmayan.
  • NAİR

    Parlak, parlayan. * Düşmanlık, adavet.
  • NAİR

    Haykıran, nâra atan. * Uzak. Irak, baid.
  • NAİRE

    (C.: Nevâir) Alev, ateş. * Hararet, sıcaklık.
  • NAİYE

    Ölüm haberi götüren, kötü haber veren.
  • NAİZ

    Kuvvetlendiren. Kaldıran.
  • NAK

    f. Nisbet edatı olarak kelimelere eklenir, sıfat meydana getirilir. Meselâ: Gam-nâk $ : Gamlı, kederli.
  • NA'K

    Karga avazı. * Çobanın koyuna haykırıp çağırması.
  • NAK'

    (C: Nuk'-Enku) Su saklayacak yer. * Kuyu içinde olan su. * Deve kuşu avazı. * Feryâd etmek, bağırıp çağırmak. * Susuzluğu teskin etmek, susuzluğu gidermek. * Sıcak suda haşlama. * İlâç olarak çıkarılan su. * Suda ıslanma. * Toz.
  • NAKA

    (C.: Enkâ) Kumdan meydana gelmiş tepe.
  • NAKA'

    Temiz olma.
  • NÂKA

    Dişi deve. * Bir yıldızın ismi. * Sivilce.
  • NA-KABİL

    f. Mümkün olmayan. Kabil olmayan. * Câhil, kabiliyetsiz.
  • NA-KABUL

    f. Kabiliyetsiz, istidatsız.
  • NA-KÂFİ

    f. Kâfi olmayan. Yetersiz, kâfi değil.
  • NÂKA-İ SÂLİH

    Salih Peygamber'in (A.S.) bir mu'cizesi olarak kayadan çıkan devesi. (Bak: Sâlih A.S.)
  • NAKAİS

    (Noksan. C.) Eksiklikler. Noksanlar.
  • NAKAKA

    Kurbağaların çağrışıp ötmeleri. * Tavuğun yumurtladığında ötüp gıdaklaması.
  • NAKAL

    Bir yerden naklolunduğunda bâki kalan ufak taşlar. * Devenin tabanına ârız olur bir hastalık.
  • NAKALE

    (Nâkıl. C.) Haberciler, nakledenler.
  • NA-KÂM

    f. Muradına eremeyen, tali'siz. Arzusuna kavuşamayan.
  • NÂ-KÂMÎ

    f. Mahrumiyet, bahtsızlık. isteğine kavuşamama.
  • NAKARAT

    (Nakra. C.) Durmadan tekrarlanan usandırıcı şeyler. * Edb: Şarkının belli yerlerinde tekrarlanan bestesi değişmeyen parça.
  • NAKARE

    f. Davul, kös. Dümbelek.
  • NA-KÂRE

    f. Bir işe yaramaz olan.
  • NA-KA'RYAB

    f. Dibi bulunmayan, dipsiz.
  • NA-KASTE

    f. Eksiksiz, noksansız. Tamam.
  • NAKAVE

    Temizlik.
  • NAKB

    (C.: Enkâb) Delmek, delik açmak. * Girmek. * Dağ içindeki yol.
  • NAKBA

    Tabanı aşınmış deve.
  • NAKD

    (C?: Nukûd) Madeni para, akçe. * Bir şeyin bedelini peşinen ödemek. * Para olarak bulunan servet. * Vezin ve ayarı tamam olan para. * Bir şeye hırsızlamasına bakma. * Seçmek. * Saymak.
  • NAKDEN

    Para olarak, peşin, elden.
  • NAKDÎ

    Paraca, peşin para ile. Para ile alâkalı ve paraya müteallik.
  • NAKD-İ CÂN

    En kıymetli olan şey.
  • NAKD-İ MEVCUD

    Mevcud olan para, elde bulunan para.
  • NAKDİNE

    Hazır ve peşin para. * Kıymetli ve değerli mal.
  • NAKDİNE-İ HAYAT

    Hayatın kıymeti.
  • NA-KERDE

    f. Yapılmamış, olmamış.
  • NA-KES

    f. Hasis olan. * Zelil, insaniyetsiz, alçak, deni.
  • NA-KESAN

    (Nâ-kes. C.) Alçaklar, âdi insanlar, insaniyetsiz kimseler. * Cimriler, tamahkârlar, pintiler, hasis kişiler.
  • NA-KESÂNE

    f. Alçakçasına. * Cimrilik ve tamahkârlıkla.
  • NAKF

    (C: Nuküf-Enkâf) Başı dimağından yarmak. * Bakış, nazar.
  • NAKH

    Teftiş etmek, kontrol etmek.
  • NAKH

    Başı dimağından yarmak.
  • NAKIBE

    (C.: Nukab) Kişinin yan tarafında çıkan çıban.
  • NAKID

    Bir şeyin iyisini kötüsünden veya bozuğundan ayıran. * Tenkidci, ayarcı. Paranın kalbını anlayan. * Dinar, dirhem.