(Nakiye) Temiz, pâk. * Çok takvalı, temiz insan. * Has undan yapılmış beyaz ekmek.
NAKİ'
(C.: Enkia) Kuru üzümü su içinde ıslatarak yapılan şarap. * İçinde hurma ıslatılan havuz. * Suyu çok olan kuyu. * Kandıran, kandırıcı.
NAKİ'
Tâze. * Şifâlı devâ.
NAKİA
(C.: Nekâyi') Seferden gelen kimse için hazırlanan yemek. * Yağma edilen hayvanlardan taksimattan önce boğazladıkları deve ve koyun. * Damat için hazırlanan yemek. * Ziyafet.
NAKİB
Vekil. Bir kavim veya kabilenin reisi veya vekili. Halkın hayırlısı. * En eski derviş veya dede. * Müfettiş.
NAKİBE
Akıl. Nefs. * İnsan ruhu.
NAKİD
(Bak: Nakd)
NAKİH
(Nekahet. den) Hastalıktan yeni kurtulmuş olup henüz zayıf olan kimse.
NAKİHE
Nikâhlı kadın eş.
NAKİK
Kurbağa, akrep ve tavuk sesleri.
NAKİL
Yol, tarik. * Bir yürüme çeşidi.
NAKİL
Nakleden, işittiğini anlatan.
NAKİL
Vazgeçen, cayan, dönen. * Çekinen, kaçınan.
NAKİLE
(C.: Nekâyil) Ayakkabıya yapılan yama.
NAKİME
Asıl, cevher. Kendi, nefis. * Nefsi mübarek olan.
NAKİR
Gadaplı, kızgın.
NAKİR
Bir insanın hem cins ve aslı. * Gayet fakir. * Bir nevi kara sinek. * Ağzı dar olan küçük kab. * Hurma çekirdeğinin arkasındaki beyaz çukur. * Kıymetsiz şey.
NAKİS
Bozan, çözen, üzen veya dağıtan. * Rücu eden. Dönen.
Parça parça ve dağınık olan eşyaların bir yerde veya bir çuval içinde toplanması. * Benzer, misil.
NAKİT
Dişi keklik.
NAKİZ(E)
(Nakz. dan) Zıt, karşı. Birbirine karşı, zıt olan şey veya iş. * Man: Bir şeyin, bir kaziyenin hükmüne, mânasına muhalif olan veya ondan başka kaziye. Bir şeyi ref'eden şey. (Meselâ: "Her insan hayvandır. Bazı insan hayvan değildir." kaziyeleri birbirinin nakizidir. Nakiz ile zıd beyninde fark vardır. Nakizeyn; ne cem' olurlar, ne de ma'dum. Zıddeyn; cem' olmazlar, ikisi de bir arada olmazlar, ma'dum olurlar. * Eyer ve semerden çıkan ses.