Rahatlık, nimet. Minnet, ihsan ve atiyye. İyi halde bulunmak.
NA-MA'DUD
f. Sayılmaz, çok. Sayısız.
NA-MAĞLUB
f. Yenilmez, mağlub edilmez.
NA-MAHDUD
f. Hudutsuz, sınırsız, sonsuz.
NA-MAHREM
f. Aralarında evlenmeğe mâni olacak kadar yakınlık bulunmayan. Şer'an evlenmeğe mâni akrabalığı olmayan erkek veya kadın. * Yabancı.
NA-MAHREMİYET
f. Namahremlik.
NA-MAHSUR
f. Sonu olmayan, sınırlanmamış, sonsuz.
NA-MAKBUL
f. Makbule geçmez, kabul olmayan. Kabul edilmeyen.
NA-MA'KUL
f. Akla uygun gelmeyen. Akıl almayan. Mâkul olmıyan.
NA-MA'LUM
f. Bilinmiyen, bilinmemiş, ma'lum olmayan.
NAMAN
(Nam. C.) f. İsimler, adlar.
NA'MAN
Tâif yolunda Arafata çıkar bir derenin adı.
NA-MA'RUF
f. Tanınmayan, bilinmeyen, ma'ruf olmayan.
NA-MARZİ
f. Beğenilmeyen, arzu ve isteğe uygun olmayan.
NA-MATBU
f. Basılmamış, tab edilmemiş yazı.
NAM-AVER
(C.: Nam-âverân) f. Ünlü, meşhur, ad salmış.
NAM-ÂVERÂN
(Nam-âver. C.) Namlı kişiler, ad salmış kimseler, ünlüler, meşhurlar.
NAMAZ
f. İslâmın beş şartından birisidir. * Duâ. * Zikir. * Kur'an. * Kunut. * Rüku. * Salât. * Şükür. * Tesbih. * Secde. * Hamd. (Bak: Salât - Târik-üs salât)(Arkadaş! Namaz, kul ile Allah arasında yüksek bir nisbet ve ulvi bir münasebet ve nezih bir hizmettir ki, her ruhu celb ve cezbetmek namazın şe'nindendir. Namazın erkânı, "Fütühat-ı Mekkiye"nin şerhettiği gibi, öyle esrarı hâvidir ki, her vicdanın muhabbetini celbetmek, namazın şe'nindendir. Namaz, Hâlik-ı Zülcelâl tarafından her yirmidört saat zarfında tayin edilen vakitlerde mânevi huzuruna yapılan bir davettir. Bu davetin şe'nindendir ki, her kalb, kemal-i şevk ve iştiyakla icabet etsin. Ve mi'racvari olan o yüksek münâcâta mazhar olsun.Namaz; kalblerde azamet-i İlâhiyyeyi tesbit ve idame.. ve akılları ona tevcih ettirmekle adalet-i İlâhiyyenin kanununa itaat.. ve nizam-ı Rabbâniye imtisal ettirmek için yegâne İlâhî bir vesiledir. Zaten insan, medeni olduğu cihetle, şahsî ve içtimaî hayatını kurtarmak için, o kanun-u İlâhîye muhtaçtır. O vesileye müracaat etmeyen veya tenbellikle namazı terkeden veyahut kıymetini bilmeyen; ne kadar câhil, ne derece hâsir, ne kadar zararlı olduğunu bilâhare anlar, ama iş işten geçer. İ.İ.)
NAMAZGÂH
Namaz kılınan yer. İbadetgâh. Eskiden şehir dışında, kırda ve sed üzerinde mihrab konulmak suretiyle namaz kılınmak için yapılan yere verilen addır. * Bir kasabanın bütün halkını bir arada bulunduran geniş sahaya da bu ad verilirdi. Bayramlarda ve fevkalâde günlerde kasaba ve civar köyler halkı hep birden orada toplanırlardı.
NAMAZGÜZAR
f. Namazlarını kılan, namazlarını eda eden.
NAMBERDAR
f. Şanlı, ünlü, ad salmış, meşhur.
NAMCU(Y)
(C.: Namcuyân) f. Nam arayan. * Yiğit.
NAMCUYÂN
(Namcu. C.) f. Ün arayanlar, nam arayanlar. * Yiğitler, kahramanlar.
NAMDAR
f. Ünlü, şöhretli, meşhur.
NAMDARÂN
(Namdar. C.) Ünlüler, namlılar, meşhurlar.
NAMDARÎ
f. Namdarlık, ünlülük, meşhur olma.
NAME
f. Mektub. Risale. Kitap.
NA'ME
Derinin nazik olması. * Hoş dirlikli olmak.
NAMEAVER
(Name-âver) f. Mektup götüren.
NAMEBER
f. Mektup götüren, nameâver.
NA-MEFHUM
f. Anlamsız, mânasız, anlaşılmaz.
NAME-İ HİCRAN
Hicrân mektubu. Ayrılık, mektubu.
NAME-İ HÜMAYUN
Tar: Osmanlı Padişahları tarafından İslâm ve Hristiyan Hükümdarlarla Osmanlı Devletine tâbi imtiyazlı olar Mekke Şerifine, Kırım Hanına, Eflâk ve Boğdan Voyvodalarına, Erdel Kralına, Gürcü ve Dağıstan Hanlarına gönderilen mektublara verilen addır.
NAME-İ NUR
Nurun mektubu. Saadet verici mânâlar yazılı kâğıt.
NA-ME'MUL
f. Umulmadık, beklenmedik anda.
NA-MERBUT
f. Rabıtasız, mânâsız, anlamsız, saçma sapan.
NA-MERD
f. Korkak. * İnsaniyetsiz, sözünde durmayan. Alçak, insanlık hislerinden habersiz.