f. Meşru olmayan, şeriat harici. * Kanunsuz, uygunsuz. * Günah olan şeyler.
NA-MEVZUN
f. Ahenksiz, ölçüsüz, vezinsiz, orantısız. * Edb: Vezni bozuk veya hiç olmayan manzume.
NA-MEYSUR
f. Ele geçirememiş. Elde edememiş. * İşi kolaylaştırılmış.
NAM-I MÜSTEAR
Takma isim.
NAM-I ŞERİF
Mübarek isim, şerefli ad.
NAMIK
Kâtib, yazıcı.
NAMIK KEMAL
(Mi: 1840 - 1888) Tekirdağ'lı olup İslâm mücahidlerindendir. Yeni Osmanlılık hareketine vatan mefhumunu sokmuş, "Firâki, hapsi, nefyi kadr-i nâmusumla gördüm hep" diye haklı olduğunu dâima müdâfaa etmiştir. Ehl-i kemâl bir zat olduğu, davasının istikameti ve samimiyetinden anlaşılır.Hayatının sonlarına doğru Osmanlı İmparatorluğunun ve İslâm dünyasının kurtuluşunu "ittihad-ı İslâm" da görmüş ve bu uğurda gayret göstermiştir. Bu emelini, yazdığı " Celâleddin-i Harzemşah, Salahaddin-i Eyyubi, Yavuz Sultan Selim ve Fâtih Sultan Mehmed" isimli eserlerinde ortaya koymuştur. Mezarı Bolayır'dadır.
NAMİ(YE)
Büyüyen, artan, ürmee kuvveti olan. Nebat ve hayvandaki büyüyüp gelişme kuvveti. * Farsçada: Namlı, şöhretli, ünlü.
Irz, iffet, edeb, hayâ. * Şeriat. * Melâike. * İrade-i İlâhiyenin tecellisi. * Nizam. * Emniyet ve istikamet gibi faziletlerin muhassalası olan pek kıymetli haslet. * Bir kimsenin mahrem, gizli esrarı olup işleri ve hallerinin iç yüzüne vakıf ve muttali kimseye denir. * Hayırlara ait gizli hâllerin hâmil ve vâkıfı olan. Bu mânada Cebrâil Aleyhisselâm'a ıtlak olunur. Sair melâikenin vâkıf olmadıkları vahyin sırlarına vakıf ve mahrem olması cihetiyle ona namus-u ekber denilmiştir. * Hâzık. * Mahir. * Av ve tuzak. * Nemmam mânâsiyle fitneci ve koğucu. * Birisinin hilesine siper ettiği şeye ve arslan yatağına da bu mâna verilmiştir. * Temizlik, doğruluk. ( Bak: Desâtir)
NAMUSİYYE
Yatan kimselerin başkaları tarafından görülmemeleri için, yatağın etrafına çekilen perde.
NAMUSKÂR
f. Namuslu. * Doğru adam.
NAMUSPERVER
f. Namuslu.
NAMUS-U MÜCESSEM
Çok namuslu olan.
NA-MUTASAVVER
f. Hatır ve hayale gelmez.
NA-MUVAFIK
f. Muvafık gelmeyen, uygun olmayan.
NA-MÜBAREK
f. Uğursuz, meymenetsiz.
NA-MÜHEZZEB
f. Terbiye görmemiş, ıslah edilmemiş.
NA-MÜLAYİM
f. Uygun olmayan. * Çetin, sert.
NA-MÜNASİB
f. Münâsebetsiz, yakışıksız, uygunsuz, uygun olmayan.
NA-MÜSAİD
f. Elverişsiz. Müsaid olmayan.
NA-MÜSTAİD
f. Müstaid olmayan. Olgunlaşma kabiliyeti olmayan. İstidatsız.
NA-MÜTENAHİ
f. Sonsuz, ucu bucağı olmayan. Nihâyetsiz.
NA-MÜVECCEH
f. Yöneltilmemiş, tevcih edilmemiş.
NA-MÜYESSER
f. Elden gelmeyen, müyesser olmayan.
NAMVER
(C.: Namverân) Namlı, adlı, meşhur, ünlü.
NAMZED
(Nâm-zed) f. İsteyen veya istenilen kimse. * Sözlü. Nişanlı. * Bir vazifeye tayin edilmesini isteyen veya istenilen kişi. Aday.
NAN
f. Ekmek.
NA'NA
(C.: Neâni-Ne'nâ') Nâne. * Uzun boylu adam.
NA'NAA
Irak etmek, uzaklaştırmak. * Hızlı konuşmak, tez tez söylemek. * Katı deprenmek. * Yemeğe nane koymak.
NANCU
(Nâncuy) f. Ekmek arayan. Dilenci.
NANE MOLLA
Mc: Beceriksiz, işe yaramaz, ağır hareketli mânalarında kullanılan bir tâbirdir.
NANHAH
Ekmek isteyen. Dilenci.
NANHOR
f. Dilenci.
NANKÖR
f. Gördüğü iyiliği unutan, nimeti inkâr eden. Nimetin şükrünü eda etmeyen, gafil.
NANPARE
f. Ekmek parçası. Bir lokma ekmek. * Geçime yarayan iş.