N Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • NAKKAŞ-I EZELÎ

    Ezeli Nakkaş. Ezeli olup her şeyin nakşını yapan. Allah (C.C.)
  • NAKL

    Bir şeyi başka bir yere götürmek, taşımak, yer değiştirmek. * Anlatmak, duyduğu bir şeyi başkasına hikâye etmek, rivâyet etmek. * Bir dilden başka dile çevirmek, terceme etmek. * Eski mest ve çizme. * Yırtık elbiseyi yamamak.
  • NAKL-BEND

    f. Hikâyeci. Masal uyduran.
  • NAKLEN

    Nakil yoluyla. Anlatmak veya hikâye etmek suretiyle.
  • NAKLÎ

    Nakliye ile, taşıma ile ilgili. * Akla değil de nakle dayanan, yani söylenen hakikat.
  • NAKLÎ DELİL

    Şer'î hükümler için naklî delil esastır. Yalnız akıl ile din namına hüküm getirilmez ve böyle bir hükmün dinle alâkası olmaz. Dinî meselelerde aklın ve ilmin vazifesi; dinî hükümlerdeki hikmetleri ve hakkaniyet delillerini görüp izhar etmektir. Kur'anın bazı âyetlerinde yapılan akla havaleler ve Kur'andan herkesin istifade etmesine ait hususlar ise: Tefekkür, faziletler ve havf ü rica ve bilhassa, ahkâm-ı diniyenin hikmetlerini ve hakkaniyet delillerini görmek gibi ibret derslerine ait olup, ahkâm-ı şer'iyeye ait değildir. (Bak: Edille-i erbaa, Fetva)
  • NAKL-İ HADİS

    Hadis-i şeriflerin nakledilmesi.
  • NAKL-İ SAHİH

    Doğru, şüphesiz gelen haber nakli.
  • NAKLİYAT

    Nakil işleri, taşıma işleri. * Anlatılanlardan öğrenilenler. * Nakiller.
  • NAKLİYAT-I ASKERİYE

    Askerî kıt'aların; top, tüfek, cephane, teçhizat ve levazımatı ve her türlü seferî ihtiyaçlarıyla birlikte bir yerden kaldırıp başka bir yere gönderilmesi, nakledilmesi. Askerî nakliyat.
  • NAKLİYE

    (C.: Nakliyat) Eşya taşıma işi. * Taşıma parası.
  • NAKL-ÜD DEM

    Kan aktarma.
  • NAKM

    (Nakmet) İntikam, öç alma. Eza vererek cezalandırma.
  • NAKNAKA

    (C.: Nekanık) Kurbağanın ötmesi. Tavuğun gıdaklaması. * Ses.
  • NAKR

    Oymak, kazmak. Taş oymak. * Kuşun yem toplaması. * Vurmak. * Sıklık vermek. * Ağaç üstüne nakşetmek. * Tanbur çalmak. * Üflemek. * Dille ıslık çalmak. * Parmak çıtlatmak.
  • NAKRA

    Hususi dâvet, özel dâvet.
  • NAKREŞE

    Gizli his.
  • NAKS

    Nakletmek. * İfsad etmek, bozmak. * Evmek. Acele etmek. * Kimseye lâkap takmak. * Ayıplamak. * Kilise çanını çalmak. Çan çalmak, çana vurmak.
  • NAKS

    Eksiklik, noksan, kusur. * Azaltma, eksiltme. (Bak: Nâkıs)
  • NAKŞ

    Bir şeyi çeşitli renklerle boyamak. * Resim. * Tezyin etmek. * Bedene batmış dikeni çıkarmak. * Bir şeyin esasını araştırmak. * Yaymak. * Suda ıslanmış hurma. * İpekle, sırma ile işleme. * Mc: Hile.
  • NAKŞ-BEND

    f. Kumaşların nakışlarını bağlayarak ipek tellerle tezgâhı hazırlayan. Nakış işleyen. * Ressam.
  • NAKŞ-BENDÎ

    f. Kalbde zikir yoluyla, tefekkür ile İlâhî sevgiyi, uyanıklığı nakşa çalışan mânâsiyle, Şeyh Bahâüddin Nakş-bendî nâmındaki azîm bir velinin kurduğu ve en ziyade hafî zikre dayanan tarikata mensub olan.(Silsile-i Nakşî'nin kahramanı ve bir güneşi olan İmam-ı Rabbanî (R.A.) Mektubat'ında demiş ki: "Hakaik-ı imaniyeden bir mes'elenin inkişafını, binler ezvak ve mevaâcid ve keramata tercih ederim."Hem demiş ki: "Bütün tariklerin nokta-i müntehası, hakaik-ı imaniyenin vuzuh ve inkişafıdır.Hem demiş ki: "Velâyet üç kısımdır: Biri velâyet-i suğra ki, meşhur velâyettir. Biri velâyet-i vusta, biri velâyet-i kübradır. Velâyet-i kübra ise; veraset-i nübüvvet yoluyla, tasavvuf berzahına girmeden, doğrudan doğruya hakikata yol açmaktır."Hem demiş ki: "Tarik-ı Nakşîde iki kanad ile sülûk edilir." Yâni: Hakaik-ı imaniyeye sağlam bir surette itikad etmek ve feraiz-i diniyeyi imtisal etmekle olur. Bu iki cenahta kusur varsa, o yolda gidilmez.
  • NAKŞ-I DİL-FİRİB

    Gönül aldatıcı suret.
  • NAKŞ-I KADEM

    Ayak izi.
  • NAKŞ-I KİLKÎ

    Kalemle yapılan nakış.
  • NAKŞ-PERDAZ

    f. Nakış yapan ressam.
  • NAKŞ-PERDAZÎ

    f. Ressamlık.
  • NAKŞ-TIRAZ

    f. Süslü işlemeler.
  • NAKT

    Çıkarmak.
  • NAKUR

    Sur gibi ağızla üflenerek çalınan boruya denir. Nakr; vurmak ve didiklemek mânalarına geldiği gibi, boru çalmak mânasına da gelir. Çünkü boru çalındığı zaman, içinden hava tazyiki ile didiklenmiş olacağı gibi, dışından da o ses, çarptığı kulakları didikleyeceği cihetle boruya "minkar" mânasıyla alâkadar olarak "nâkur" denilmiştir. Boru çalınmak, askerin seferi için hareket kumandası demek olduğu gibi, borusu ötmek de emir ve kumandasının nüfuzundan kinaye olur. E.T.)
  • NAKUS

    Kiliselerde asılı bir vaziyette durup belirli vakitlerde çalınan çan. Kilisenin büyük çanı.
  • NAKVET

    Bir şeyin seçkini.NAKZ : Bozmak. Çözmek. Kırmak. * Bir sözleşmeyi yok saymak. * Kalın bir şeridi çözüp dağıtmak. * Parmaklarda veya âzâda oynak yerler. * Kiriş. * Palan. Deri.
  • NAKZ

    Halâs olmak, kurtulmak.
  • NAKZ

    (Nakazân) (C.: Nevâkız) Sıçramak. * Talep etmek, istemek.
  • NAKZAN

    (Nakzen) Bozarak, hükmü bozulmuş olarak.
  • NAKZEYN

    İki zıt, zıtlar. Birbirine muhalif iki şey.
  • NAKZ-I AHD

    Anlaşmayı bozma, muâhede hükümlerini bozma. Verilen sözde durmama. (Nebz-i ahd da denir)
  • NA'L

    Nal. Ayağa giyilen tahta ayakkabı veya hayvanların ayağına çakılan demir. * Oturulacak yerlerin en aşağısı.
  • NAL(E)

    f. İnilti, figân. * Kamış kalem. * Kamış düdük. * Şeker kamışı.
  • NALAN

    f. İnleyen, sızlayan, figân eden.
  • NA-LAYIK

    f. Lâyık olmayan.
  • NALBANT

    (Na'l-bend) f. Nal takan.
  • NA'L-BUR

    f. Nal, çivi vs. satan veya yapan kimse. Nalbur.
  • NALÇE

    Küçük nal. * Yemeni, çizme gibi ayakkabılara vurulan hafif demir parçaları. (O.T.D.S.)
  • NALE

    (Bak: Nâl)
  • NALEKÂR

    f. İnleyen, figân eden, feryad eden.
  • NALEKÜNAN

    (Nâle-künân) f. Feryad ederek, inleyerek.
  • NALENDE

    f. İnleyen, feryad eden, inleyici.
  • NALESENC

    f. İnleyen, inildiyen.
  • NALESENCÎ

    f. İnleyicilik, feryad edicilik.