Bir demirci adı. (İyi kılıçları ona nisbet edip "süreycî" derler.)
SÜREYYA
Ülker (Pervin) yıldızı. Yedi (veya altı) yıldızlardır ki; ikişer ikişer karşılıklı dururlar ve Ayın geçtiği yerlere yakın görünürler. Gerdanlığa benzemesinden Felekiyâtta "Ikd-ı Süreyya" tabir edilir.
SÜRFE
f. Öksürük.
SÜRH
Kırmızı, kızıl, ahmer. * Kırmızı mürekkeb.
SÜRH
Seri nesne.
SÜRHA
Su yolu.
SÜRH-ÂB
f. Kırmızı su. * Mc: Kan veya şarap.
SÜRHÎ
Kırmızılık, kızıllık.
SÜRHUB
Uzun, tavil.
SÜRİYYE
(C.: Serâri) Cariye, odalık.
SÜRM
(C.: Esrem) Necisin çıktığı yer.
SÜRM
Ön dişlerin dökülmesi.
SÜRMÜLE
Tilkinin dişisi. * Sırtlanın dişisi. * Bir erkek ismi.
SÜRPRİZ
Fr. Beklenilmeyen bir anda meydana gelen ve şaşırtarak insanı sevindiren veya üzen hâdise. Umulmadık şey.
Tar: Devşirme suretiyle alınan Hristiyan çocuklarının yüzer, yüzellişer, ikiyüzer veya daha fazla kişilik kafileler halinde sevkedilmeleri. Sürü adı verilen bu kafileler, sürücülerle muhafızların nezareti altında hükümet merkezine sevkedilirlerdi. (O.T.D.S.)
SÜRYANÎ
Eski Suriye halkından. Sâmilerin Aramî kolundan ve garb kısmından olan ve bunların dininden olan.
SÜRYE
Gece seyri. * Ulaşmak, varmak.
SÜST
f. Gevşek, tembel, sölpük.
SÜSTÎ
f. Gevşeklik, uyuşukluk, tembellik.
SÜTA'
Nezle.
SÜTAHÎ
Oturak yeri büyük olan kişi.
SÜTRE
Perde. Örtü. Perdelenecek şey. * Namaz kılarken kıble cihetinde duvar ve sâir olmadığından, önden geçenlerin namaza zarar vermemeleri için, ön tarafa dikilen şey. (En az altmış cm. yükseklik)
SÜTRE-İ BEYZÂ
Beyaz perde.
SÜTRE-İ HADRÂ
Yeşil perde.
SÜTU'
Zâhir olmak, görünmek. * Yükselmek, yüksek olmak.
SÜTUDE
(C.: Sütudegân) f. Övülmüş, medhedilmiş. * Övülüp medhedilmeğe değer.
SÜTUH
f. Yorgun, bezgin. * Sıkıntılı, kederli. * Beceriksiz.
SÜTUN
f. Direk, amud, rükün. Silindir biçiminde destek. * Gazete veya kitap sahifelerinde yukarıdan aşağıya olan bölünmüş kısımlardan herbiri. Kolon.