S Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • SÜREHA'

    (Sarih. C.) Saf ırklar.
  • SÜREYCÎ

    Bir demirci adı. (İyi kılıçları ona nisbet edip "süreycî" derler.)
  • SÜREYYA

    Ülker (Pervin) yıldızı. Yedi (veya altı) yıldızlardır ki; ikişer ikişer karşılıklı dururlar ve Ayın geçtiği yerlere yakın görünürler. Gerdanlığa benzemesinden Felekiyâtta "Ikd-ı Süreyya" tabir edilir.
  • SÜRFE

    f. Öksürük.
  • SÜRH

    Kırmızı, kızıl, ahmer. * Kırmızı mürekkeb.
  • SÜRH

    Seri nesne.
  • SÜRHA

    Su yolu.
  • SÜRH-ÂB

    f. Kırmızı su. * Mc: Kan veya şarap.
  • SÜRHÎ

    Kırmızılık, kızıllık.
  • SÜRHUB

    Uzun, tavil.
  • SÜRİYYE

    (C.: Serâri) Cariye, odalık.
  • SÜRM

    (C.: Esrem) Necisin çıktığı yer.
  • SÜRM

    Ön dişlerin dökülmesi.
  • SÜRMÜLE

    Tilkinin dişisi. * Sırtlanın dişisi. * Bir erkek ismi.
  • SÜRPRİZ

    Fr. Beklenilmeyen bir anda meydana gelen ve şaşırtarak insanı sevindiren veya üzen hâdise. Umulmadık şey.
  • SÜRR

    Yeni doğmuş çocuğun kesilmiş göbeği.
  • SÜRRAK

    (Sârik. C.) Hırsızlar, sârikler.
  • SÜRRE

    (C.: Sürer - Sürrât) Göbek.
  • SÜRRÎ

    Göbekle alâkalı. Göbeğe ait.
  • SÜRRİYYE

    Sahibi tarafından başka yerde oturtulan cariye.
  • SÜRSUR

    Âlim ve akıllı kişi.
  • SÜRTÜM

    Kap içinde kalan yemek artığı.
  • SÜRUB

    Taşraya gitmek.
  • SÜRUB

    (Serb. C.) İçyağları. * Çekiştirmeler, azarlamalar.
  • SÜR'UB

    Gelincik adı verilen hayvan.
  • SÜRUC

    (Serc. C.) Eyerler, at takımları.
  • SÜRUD

    f. Terennüm. Şarkı, türkü.
  • SÜRUD-İ HEZAR

    Bülbül nağmesi.
  • SÜR'UF

    Yumuşak, hafif.
  • SÜRUN

    Kalça başı.
  • SÜRUR

    (Serir. C.) Tahtlar. Yatacak yerler.
  • SÜRUR

    Sevinç. Neş'eli olmak.
  • SÜRUŞ

    (C.: Süruşân) f. Melek. * Cebrâil (A.S.)
  • SÜRÜ

    Tar: Devşirme suretiyle alınan Hristiyan çocuklarının yüzer, yüzellişer, ikiyüzer veya daha fazla kişilik kafileler halinde sevkedilmeleri. Sürü adı verilen bu kafileler, sürücülerle muhafızların nezareti altında hükümet merkezine sevkedilirlerdi. (O.T.D.S.)
  • SÜRYANÎ

    Eski Suriye halkından. Sâmilerin Aramî kolundan ve garb kısmından olan ve bunların dininden olan.
  • SÜRYE

    Gece seyri. * Ulaşmak, varmak.
  • SÜST

    f. Gevşek, tembel, sölpük.
  • SÜSTÎ

    f. Gevşeklik, uyuşukluk, tembellik.
  • SÜTA'

    Nezle.
  • SÜTAHÎ

    Oturak yeri büyük olan kişi.
  • SÜTRE

    Perde. Örtü. Perdelenecek şey. * Namaz kılarken kıble cihetinde duvar ve sâir olmadığından, önden geçenlerin namaza zarar vermemeleri için, ön tarafa dikilen şey. (En az altmış cm. yükseklik)
  • SÜTRE-İ BEYZÂ

    Beyaz perde.
  • SÜTRE-İ HADRÂ

    Yeşil perde.
  • SÜTU'

    Zâhir olmak, görünmek. * Yükselmek, yüksek olmak.
  • SÜTUDE

    (C.: Sütudegân) f. Övülmüş, medhedilmiş. * Övülüp medhedilmeğe değer.
  • SÜTUH

    f. Yorgun, bezgin. * Sıkıntılı, kederli. * Beceriksiz.
  • SÜTUN

    f. Direk, amud, rükün. Silindir biçiminde destek. * Gazete veya kitap sahifelerinde yukarıdan aşağıya olan bölünmüş kısımlardan herbiri. Kolon.
  • SÜTUR

    f. Binek ve yük hayvanı.
  • SÜTUR

    (Bak: Sutur)
  • SÜTUR

    (Sitr. C.) Örtüler. Perdeler.