Teenni etmek, acele etmeyip akıllıca davranmak. * Mühlet vermek.
TÜFE
Yırtıcı bir canavar. * Karakulak denilen canavar. * Örtünmüş kadın.
TÜFENG
f. Tüfek.
TÜFENG-ENDÂZ
f. Tüfek kullanan.
TÜFENG-HÂNE
f. Silâh deposu.
TÜFFAH
Elma.
TÜFL
Köpük. * Kir, pas. * Tükürmek.
TÜHEM
(Töhmet. C.) Suçlar, töhmetler, kabahatlar.
TÜKÂH
Tekyegâh.
TÜKLAN
Tevekkül etmek.
TÜKLE
İtimat etmek, güvenmek. * İşinde âciz olan kimse.
TÜKME
f. Düğme.
TÜKYE
Dayanmak, itimad etmek.
TÜLAVE
Borç bakiyyesi. * Havâle etmek, başkasına bırakmak.
TÜLÜNNE
Hâcet, ihtiyaç.
TÜLÜV
Tilâvet. * Bir kimseye uyup ardınca gitmek.
TÜNBAN
f. Don, iç donu.
TÜNBEK
f. Darbuka. Dümbelek.
TÜND
f. Sert, şiddetli, haşin.
TÜNDBÂD
f. Sert rüzgâr, kasırga.
TÜNDÇİHRE
f. Asık suratlı.
TÜNDÎ
f. Sertlik, katılık. Hiddet ve şiddet.
TÜNDMEŞREB
f. Titiz, sert tabiatlı.
TÜNDMİZAC
f. Sert huylu.
TÜNDREFTAR
f. Çabuk giden, sert ve süratli giden.
TÜNDZEBAN
f. Düzgün konuşan, düzgün söz söyleyen.
TÜNTE
f. Eşek arısı.
TÜNU'
Mukim olmak, ikamet etmek, bir yerde oturmak.
TÜR'A
(C.: Türa') Kapı. Derece. * Bağ ve bostan. * Kanal. * Suyun taştığı yer. Su arkının ağzı.
TÜR'A
(C.: Türa' - Türüât) Kanal. * Suyun taştığı yer.
TÜRA'
(Tür'a. C.) Kanallar. * Suyun taştığı yerler.
TÜRAS
Miras mal.
TÜRBAN
(Türâb. C.) Topraklar.
TÜRBE
Mezar üzerine yapılan yapı. Mezar. Ölmüş büyük zâta mahsus mezar.
TÜRBEDÂR
f. Türbe muhafız ve hizmetkârı.
TÜRK
Türkler, Asya'nın en büyük ve en meşhur milleti olup, Turan milletlerindendir. Türkler en evvel Sibirya ile Çin arasında olan Altın Dağı taraflarında yaşamışlar ve oradan defalarca güney ve batıya doğru yayılarak Çin'de ve Türkistan memleketlerinde fetihler yapmışlardır.Türkler eskiden beri iki şubeye ayrılmış olup; Türkistan'ın doğu tarafında bulunanlar; Uygur; batı tarafındakiler de: Türk ve Türkmen isimleriyle bilinirlerdi.Peygamberimizin (A.S.M.) hicretinden 350 sene sonra Tağ Han neslinden olduğu rivayet edilen Türkmen Hükümdarlarından Salur Han, İslâm dinini kabul ederek Kara Han ismini almış ve kavminin de ekserisine İslâm dinini kabul ettirmişti. O sıralarda Türk ve Türkmen kavimleri İslâm hilâfet merkezi olan Bağdat'a gidip gelmeğe başlamışlardı. Fıtrî cesaret ve kahramanlıkları hasebiyle Abbasi Halifeleri, bunları askerlik hizmetlerine almışlardı. Bu sebeple Türkler, Azerbeycan ve Erzurum taraflarına dolmuşlardı. Türkler, zamanla kumandanlık ve ümeralığa geçmişler, hükümet işlerini de ellerini almışlardı. Bu cihetle bütün İslâm memleketlerinde Türkler büyük bir nüfuz ve iktidara sahip olmuşlardı.Türkler, müslümanlığı kabul ettikten sonra lisanlarını Arap hattıyla yazmağa başlamışlardı. Şark Türkçesinde, yani Uygur lisanında hayli edebiyat vücuda gelmiş, bir takım şair ve edipler yetişmişti. İran'da kurulan Türk Devletleri Farisîyi resmî ve edebî lisan olarak kabul ettikleri halde; Anadolu'da kurulan Selçuklular devrinde resmî lisan Türkçe kabul edilmişti. Daha sonraları Osmanlı Devletinin kuruluşundan sonra bu lisan günden güne kesb-i Türkî etmeğe başlamış, hatta Sultan Mehmed Han, Sultan Selim ve Süleyman devirlerinde mükemmel bir Osmanlı Edebiyatı meydana gelmiş ve birçok edip ve şairler yetişmişti.(Cây-ı dikkat bir hal: Türk milleti anâsır-ı İslâmiye içinde en kesretli olduğu halde, dünyanın her tarafında olan Türkler ise Müslümandır. Sâir unsurlar gibi müslim ve gayr-ı müslim olarak iki kısma inkısam etmemiştir. Nerede Türk tâifesi varsa, Müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmıyan Türkler, Türklükten dahi çıkmışlardır (Macarlar gibi.) Halbuki küçük unsurlarda dahi, hem müslim ve hem de gayr-ı müslim var.Ey Türk Kardeş! Bilhassa sen dikkat et! Senin milliyetin İslâmiyetle imtizaç etmiş, ondan kabil-i tefrik değil. Tefrik etsen, mahvsın! Bütün senin mâzideki mefâhirin İslâmiyet defterine geçmiş. Bu mefâhir; zemin yüzünde hiçbir kuvvetle silinmediği hâlde, sen şeytanların vesveseleriyle, desiseleriyle o mefâhiri kalbinden silme!... R.N.)(İşte ey Ehl-i Kur'ân olan şu vatanın evlâdları; Altıyüz sene değil, belki, Abbasiler zamanından beri bin senedir, Kur'ân-ı Hakîm'in bayraktarı olarak, bütün cihana karşı meydan okuyup, Kur'ânı ilân etmişsiniz. Milliyetinizi, Kur'âna ve İslâmiyet'e kal'a yaptınız. Bütün dünyayı susturdunuz, müdhiş tehacümâtı def'ettiniz. Tâ $âyetine güzel bir mâsadak oldunuz. Şimdi Avrupa'nın ve frenk-meşreb münâfıkların desiselerine uyup, şu âyetin evvelindeki hitaba mâsadak olmaktan çekinmelisiniz ve korkmalısınız!..M.)(...Evvelâ Araplar, kavimden kavime bu hizmeti yapmışlar, daha sonra Emeviye'nin son zamanlarında olduğu gibi bu hizmeti, Arap'tan Acem'e doğru geçmiş; hadis-i şerifin de delâlet ettiği üzere Fars milleti manen ve maddeten İslâmiyete pek büyük hizmetler yapmış, sonra bunlar da aynı hale gelmiş; bu defa da Allah Türkleri göndermiş. Arapların, Farslıların, kıymetini bilemeyip zâyi' ettikleri İslâm devletini ele alarak İstanbul'a ve oradan dünyanın her tarafına yaymışlar. Demek ki onlar da bu nimetin kıymetini bilmez, küfr ü küfrâna giderlerse mevkilerini, Allah'ın göndereceği diğer bir kavme terketmeğe mecbur olacaklardır. Ve kim bilir vâsi ve alim olan Allah Teâla, kıyamete kadar daha ne kavimler gönderecektir. Binaenaleyh, ey mü'minler! Dininizin kıymetini biliniz, hiç bir kavme inhisar kabul etmeyen bu vâsi' feyz-i hakkı, bu fazl-ı İlâhîyi, bu yüksek hürriyeti bırakıp da başkalarının muvalâtı arkasına düşmeyiniz. E.T.)
TÜRKÂN
(Türk. C.) Türkler.
TÜRKCUŞ
f. Yarı pişmiş et.
TÜRKİSTAN
f. Türklerin anayurdu olan ve Hive, Fergana, Taşkent, Buhara, Semerkant ve Kırgız şehirlerini içine alan büyük bölge.Doğu Türkistan bugün Çin'de, Güney Türkistan ise Afganistan'da, büyük parçası olan Batı Türkistan ise Rusya'da kalmaktadır.
TÜRKİYYAT
Türklerin dil, edebiyat, tarih ve ırki hususiyetlerini tedkik eden ilim.
TÜRKTAZ
f. Koşup saldırarak yağma etme. * Çapul, çapulcu.
TÜRKÜ
(Aslı: Türkî) Türk halk musikîsi.
TÜRNUK
Sel yolunda arta kalan balçık.
TÜRR
Yapı üstüne çekilen ip.
TÜRRA'
Kapıcı.
TÜRRAS
Kalkancı.
TÜRRE
(C.: Terârih) Bâtıl, herze söz.
TÜRREHAT
(Türrehe. C.) Saçma sapan sözler.
TÜRREHE
(C.: Terârih-Türrehat) Saçma sapan ve mânasız söz.