T Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • TULA

    Çok uzun. Pek uzun.
  • TULA

    Boynun ön tarafı.
  • TULAN

    (Tul. den) Uzunluğuna, boyuna.
  • TULATILE

    (Talâtıla) (C.: Talâtıl) Hayvanları içeri koymak. Bel ağrısı. * Zahmet.
  • TULEN

    Uzunlukça. Uzunluk cihetinden. Boyca.
  • TULGA

    Kusmak.
  • TULHA

    Boz renk.
  • TULHE

    Azıcık su. * Azıcık ot. * İyi nesne.
  • TULHUM

    Lezzeti değişmiş olan su.
  • TULK

    Mutlak. Bağlı ve kayıtlı olmayan.
  • TULL

    Süt.
  • TULLAB

    (Talebe. C.) Talebeler.
  • TULLAB-I NUR

    Nur talebeleri, Kur'an şakirtleri.
  • TULLEB

    (Tâlib. C.) İstekliler, tâlibler, isteyenler.
  • TULME

    (C.: Tulum) Ekmek. * Havuz dibinde kalan su.
  • TULU'

    Doğma, doğuş. Birden zuhur etme. * Hücum etme. * Bir şeye vâkıf olup bilme.
  • TUL-U EMEL

    Bitmeyen istek. * Hiç ölmeyecek gibi dünyaya dalmak ve düşünmek. (Ey gafil Said! Bil ki: Galat-ı his nev'inden gayet muvakkat dünyayı lâyemut ve daimî görüyorsun. Etrafına ve dünyaya baktığın zaman bir derece sabit ve müstemir gördüğünden, fani nefsini de o nazar ile sabit telâkki ettiğinden, yalnız kıyametin kopacağından dehşet alıyorsun. Güya kıyametin kopmasına kadar yaşayacaksın gibi, yalnız ondan korkuyorsun. Aklını başına al. Sen ve hususi dünyan, daimî zeval ve fena darbesine maruzsunuz. Senin bu galat-ı hissin ve mağlatan şu misale benzer ki: Bir adam elinde olan âyinesini bir hâne veya bir şehre veya bir bahçeye karşı tutsa; misali bir hâne, bir şehir, bir bahçe o âyinede görünür. Edna bir hareket ve küçük bir tegayyür âyinenin başına gelse, o hayalî hâne ve şehir ve bahçede hercü merc ve karışıklık düşer. Hariçteki hakiki hâne, şehir ve bahçenin devam ve bekası sana faide vermez. Çünkü senin elindeki âyinedeki hâne ve sana ait şehir ve bahçe, yalnız âyinenin sana verdiği mikyas ve mizan iledir. Senin hayatın ve ömrün, âyinedir. Senin dünyanın direği ve âyinesi ve merkezi, senin ömrün ve hayatındır. Her dakikada o hane ve şehir ve bahçenin ölmesi mümkün ve harap olması muhtemel olduğundan, her dakika senin başına yıkılacak ve senin kıyametin kopacak bir vaziyettedir. Mâdem öyledir; sen bu hayatına ve dünyana, çekemedikleri ve kaldıramadıkları yükleri yükletme! L.)
  • TUL-U ÖMÜR

    Ömrün uzunluğu. Uzun ömür.
  • TULUAT

    (Tulu'. C.) Hazırlıksız olarak birden kalbe gelen mânalar, ilhamlar. Doğuşlar.
  • TULUK

    (Tuluka) Açık yüzlü ve hâli iyi olmak. * Cömert olmak.
  • TULYE

    (C.: Tulâ) Boyun önü. * Göğüs önü.
  • TU'M

    (Tu'me) Azık, yiyinti, yiyecek şey. * Tad, çeşni.
  • TUMA'NİNE

    İtminan. Emin olma, inanma, gönlü rahat olma.
  • TUMAR

    (C.: Tevâmir) Dürülüp yuvarlak yapılmış şey, tomar.
  • TUME

    Kadınlar topluluğu. Avretler cemaati.
  • TU'ME

    (Bak: Tu'm)
  • TUMEA'

    (Tâmi'. C.) Tamahkârlar.
  • TUMRUK

    Yarasa kuşu.
  • TUMRUS

    Sıcak külde pişmiş ekmek.
  • TUMTUMAN

    Peltek.
  • TUMTURAK

    Söylenişi ahenkli ve parlak olan ibare. * Gösteriş, debdebe.
  • TUMUH

    Yüksekteki bir şeye göz dikme, yüksek bir şeye göz dikerek bakma.
  • TUMUM

    Su baskını. * Saçını kırkıp tıraş etmek.
  • TUMUR

    Aşağı sıçramak. * Doldurmak. * Seyahat edip gitmek. * Defnetmek, gömmek.
  • TUMUS

    Bir şeyin mahvolması.
  • TUNB

    Nâhiye, cânip, taraf, yön.
  • TUNBURANİ

    (Tunburâni) Tanbur çalan.
  • TUNİ

    f. Sefih, alçak, rezil. * Külhanbeyi. * Hırsız.
  • TUNUB

    (C.: Etnâb) Ağaç kökleri. * Gövdenin siniri. * Süngü eğriliği. * Çadır ipleri.
  • TUR

    Dağ. * Had ve mikdar.
  • TUR SURESİ

    Kur'an-ı Kerim'in 52. Suresidir. Mekkîdir.
  • TURA

    (Aslı: Tuğra) t. Topuz gibi yapılmış mendil, kuşak gibi oyun âleti. Kös, davul, trampet gibi şeylere vurmaya mahsus ip veya çomak. * Kamçı, örme kırbaç. * Demet, bağ, paket. (Bak: Turra)
  • TU-RA

    f. Seni, sana, senin.
  • TURAB

    Toprak, toz.
  • TURAME

    Dişte olan kamaşma.
  • TURAN

    Eski İranlılar tarafından Türkistan ve Tataristan taraflarına verilen isimdir. Turan, eskidenberi Türklerin oturduğu yerlere denirdi. "Türk" ile "Tur" kelimeleri arasındaki benzerlik de bu iki ismin bir asıldan ibaret olduğunu gösteriyor.
  • TURBUŞ

    Takke, külah. Başa giyilen örtü. Fes.
  • TURFANDA

    Mevsiminden önce yetiştirilen meyve veya sebze.
  • TURFE

    Görülmemiş, tuhaf, yeni şey. Şaşılacak şey.
  • TURFE

    (C.: Etrâf) Nâziklik, yumuşaklık. * Nimet. * Güzel yemek. * Zarif, iyi nesne. * Üst dudağın ortasında fazlalık olarak yumru et olması. (O kişiye "etref" derler.