Peygamberlere mahsus beş vasıftan birisi olan, Allah'tan (C.C.) aldıkları emir ve kanunları insanlara aynen bildirmeleri.
TEBLİL
Islatma. Islatılma.
TEBLİM
Çirkin yapmak, çirkinleştirmek.
TEBLİYE
Eskitme ve çürütme. köhneleştirme.
TEBN
(C.: Etbân) Saman.
TEBNÎ
Saman renkli.
TEBNİYE
Çok bina yapmak.
TEBRİC
Dışarı çıkarmak. * Hâlinden döndürmek.
TEBRİD
(Bürudet. den) Soğutma, soğutulma. * Mc: Ara açılma, soğuma.
TEBRİE
(Tebriye) Bir kimseyi şüpheden ve zan altından kurtarmak. Temizliğini ve suçsuzluğunu meydana çıkarmak. * Borçtan kurtarmak. * Nezahet, ismet. * Beraet ettirmek.
TEBRİH
(C.: Tebârih) İncitmek. Eza vermek.
TEBRİK
Bir kimseyi eriştiği bir iyilikten dolayı "Bârekellâh" diye sevincini bildirmek. Mübarekliğini, Cenab-ı Hakk'ın onu muvaffak kıldığını söyleyerek ta'ziz etmek.
TEBRİK
Gözlerini dike dike bir yere bakmak. * Günaha girmek. * Uzak bir yere sefer etmek. * Çetinlik, zorluk sebebi ile yorulmak. * Kadının süslenip püslenmesi. * Evi ziynetleyip süslemek.
TEBRİKÂT
(Tebrik. C.) Tebrikler. Tebrik etmeler.
TEBRİYE
(Bak: Tebrie)
TEBRİZ
Dışarı çıkarmak. * Tekebbürlenmek, gururlanmak. * Göstermek, izhâr etmek.
TEBSİR
İnsanın gözünü açacak şekilde tarif ve izah etmek ve kalbine basiret vermek.
TEBŞİR
Müjdelemek. Hayır haber vermek. Müjdelenmek.
TEBŞİRÂT
(Tebşir. C.) Müjdelemeler, müjde vermeler.
TEBTIE
(Bati. den) Yavaşlama, ağırlaşma.
TEBTİK
Kulak kesmek.
TEBTİL
Tamamen hakka yönelmek. * İyice ve tamamiyle kesmek. * Terbiye etmek. * Yemek. (Bak: Tebettül)
TEBTİT
Kesmek. * Dağıtmak. * Bitirmek.
TEBUK
Hicaz'ın kuzey tarafında Medine-i Münevvere'den Şam'a giden yolun ortasında bir yerdir ve Peygamber Efendimizin son gazvesinin yeri olmakla meşhurdur. Tebuk'te Peygamberimiz tarafından yaptırılan bir duvar bir hurmalık ve bir de çeşme var olduğu rivayet edilir.
TEBUK GAZVESİ
Hicretin dokuzuncu senesinde vuku bulmuştur. Şam'da bulunan Rumlar tarafından o civarın halkı, müslümanlara karşı ayaklandırıldığı Peygamberimiz tarafından duyulduğunda, onlara karşı asker hazırlayarak Tebuk'e gitmiş ve oranın ileri gelenleri Peygamberimize gelerek barışa çalışmışlardır. Tebuk'te on gün kadar kaldıktan sonra ne Rumlardan ve ne de müttefikleri olan Araplardan kimse harp için çıkmadığından tekrar Medine-i Münevvere'ye dönülmüştür.
TEBVİB
(Bâb. dan) Kısım kısım ayırma. Bablara ayırma.
TEBVİE
Bir kadını boş bir evde oturtma.
TEBYİN
Belirtme. Açıkça anlatma. * İsbat etme.
TEBYİZ
Temizce yazma. Müsveddeden daha iyice bir kâğıda yazma. * Ağartma, beyazlatma.
TEB-ZEDE
(C.: Teb-zedegân) f. Sıtmaya tutulmuş.
TEBZİL
Delme, yarma. Çok azimle bir şeye girişmek, adamak.
TEBZİR
Boş yere malını sarf etmek. * Serpmek. Dağıtmak. * İsraf etmek, lâyık olmayan yere malını sarfetmek.
TEBZİRÂT
(Tebzir. C.) İsraflar. * Tohum saçmalar.
TECA'CU
Yere düşmek.
TECADU'
Husumet etmek, düşmanlık etmek.
TECAFİ
Uzak olma. Yerinden bir tarafa ayrılma.
TECAHÜD
İnkâr etmek.
TECAHÜD
Kuvvetini sarfedip uğraşmak. Çalışmak.
TECAHÜF
Darbetmek, vurmak. * Üstün gelmek, galebe etmek.
TECAHÜL
Bilmezlikten gelme. Bilmiyor görünme.
TECAHÜL-İ ÂRİFANE
Edb: Bildiği bir şeyi bilmiyormuş gibi gösterme. Bilen bir kimsenin, bilmez gibi davranması.