Birleştirme, ekleme. İstif. * Bir yere getirip ulaştırmak.
TELFİK-İ MEZAHİB
Dinî bir mes'elede, hak mezheblerin aynı o mes'ele hakkındaki zıd görüşleri cem'etmekle bir mezheb yapmak. Bu zıd görüşlerle amel etmeyi caiz görür. Fukaha ise bu tarzı caiz görmemişlerdir.Tevhid-i mezahib ise: Hak mezheblerin mes'eleleri arasında, tercih yoluyla bazı mes'elelerini alıp bir mezheb yapmaktır. (Sadreddin Yüksel)
(Lahd. dan) Mezar çukuru kazma. Kabire lâhid yapma. * Gömme.
TELHİF
(C.: Telhifât) Acınma, acıklanma.
TELHİH
Kavuşturmak.
TELHİM
(Lâhm. dan) Etlendirme, semirtme.
TELHİN
(C: Telhinât) Okurken kelime veya harf değiştirme. * Yanlışını çıkarma.
TELHİS
Kısaltma. Hülâsasını alma.
TELHİSÂT
(Telhis. C.) Kısaltmalar, hülâsalar, özetlemeler.
TELHİSEN
Kısaltılarak, hülâsaten, özet olarak, hülâsa tarzında.
TELHİYE
Gâfil olmak, gaflette bulunmak. * Meşgul olmak.
TELH-KÂM
f. "Damağı acı": Kederli, dertli.
TELH-NAK
f. Lezzeti acı olan, lezzeti hoş olmayan.
TE'LİB
Kandırmak.
TEL'İB
Oynatma, raksettirme.
TELİD
(Telide) (Veled. den) Yabancı memlekette doğduğu halde küçük yaşta İslâm diyârına getirilerek orada büyütülmüş ve oranın tâbiiyetini kabul etmiş olan kişi.
TE'LİF
Barıştırmak. Husumeti defetmek. Ülfet ve imtizac ettirmek. * Çeşitli şeyleri birleştirip karıştırmak. * Eser yazmak. * Noksan bir adedi bine çıkarmak.(Kâinatın te'lifinde öyle bir i'caz var ki; bütün esbab-ı tabiiyye, farz-ı muhal olarak muktedir birer fâil-i muhtar olsalar, yine kemal-i acz ile i'caza karşı secde ederek $ diyeceklerdir. M.)
(C.: Telkinât) Zihinde yer ettirmek. Fikir aşılamak. Zihinde yer etmiş düşünce. * Yeni müslüman olana İslâm esaslarını anlatmak. * Ölü gömüldükten sonra imam tarafından söylenen söz.(Telkini fenden almış,Medeniyetten taklid,Hürriyet tenkid vermiş,Gururdan dalâlet çıkmış.) (Lemeât)
TELL
(C.: Tilâl) Tepe, yığın, küme. * Düz yer üstüne yatırmak.