Ü Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • ÜRCUZE

    (Recez. den) Edb: Mısraları kafiyeli, kısa vezinli nazım. (Bak: Kaside)
  • ÜRD

    f. Gibi, benzer.
  • ÜRDÜNN

    Uyuklamak. * Bir büyük ırmak.
  • ÜRK

    Mekân, mevki.
  • ÜRMULE

    (C.: Erâmil) Ergen delikanlı.
  • ÜRNE

    Taze peynir. * Keler tuzağı olan yer.
  • ÜRÜMEK

    f. Havlamak. (İt ürür, kervan yürür)Ürüyen köpek ısırmaz: Tehdit savuran, işi gürültüye boğan kimselerden yılmamak lâzım geldiğini anlatır.
  • ÜRVİYYE

    (C.: Ervâ-Erâvi) Dağ keçisinin dişisi.
  • ÜRYAN

    (Bak: Uryan)
  • ÜSAL

    Çok miktar mal.
  • ÜSAME

    Davar otlatmak. * Arslan.
  • ÜSAME BİN ZEYD (R.A.)

    Resül-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın azadlısı olan Zeyd bin Harise'nin oğludur. Meşhur sahabedendir. 128 Hadis-i Şerif rivayet etmiştir. 75 yaşında iken 54 yılında vefat etmiştir. (R.A.)
  • ÜSARA

    (Bak: Üsera)
  • ÜSARE

    (Bak: Usare)
  • ÜSBU'

    Hafta. Yedi günlük zaman.
  • ÜSBUBE

    (C.: Esâbib) Sövme, küfür.
  • ÜSBUÎ

    (Üsbuiyye) Haftalık.
  • ÜSERA

    (Üsârâ) Esirler. Harbde teslim alınanlar. * Köleler.
  • ÜSFİYYE

    (C.: Esâfi) Üzerine tencere koyup yemek pişirilen ocak taşı.
  • ÜSİR

    Yaranın iyi olduktan sonra kalan izi.
  • ÜSKUB

    Sıra ile dikilmiş olan ağaçlar. * Kunduracı. * Dökülmüş olan, akan su. * Demirci.
  • ÜSKUF

    (C.: Esâkife) Pabuç diken, kunduracı.
  • ÜSKUF

    (C.: Esâkıf) Kâfirlerin kadısı ve ruhbanları.
  • ÜSKUN

    Koruk halinde hurma salkımı.
  • ÜSKUTUSS

    (Rumcadan) Cevher, asıl, unsur, madde.
  • ÜSKÜDAR

    Mushaf cildi.
  • ÜSKÜFFE

    Eşik tahtası.
  • ÜSKÜR

    f. Kirpi.
  • ÜSLEM

    El arkasında hınsırla pınsır arasındaki damar.
  • ÜSLUB

    Tarz, yol. Biçim. İfade tarzı. Dizmek.
  • ÜSLUB-PERESTLİK

    Kelâmın mâna ve maksada uygunluğuna değil de, ifade tarzının güzelliğine önem vermek.
  • ÜSLUB-U ÂDÎ

    Alelâde ifade tarzı. İfadesinde hiçbir üstünlük bulunmayan tarz.
  • ÜSLUB-U ÂLÎ

    Edb: Üstün ifade tarzı. İfadenin yüksek ve nezih olanı.
  • ÜSLUB-U HAKÎM

    Edebî san'atlardan biridir. Sorulan bir suale, soranın halini nazara alarak başka bir sual gibi telâkki edip, ona göre cevab vermek demektir. Meselâ : Bazı Ashab Resulüllah'a (A.S.M.) hilâlin ince başlayıp, kalınlaşarak bedr şekline gelip, sonra yine başladığı şekle dönmesinin sebebini sordular. Bunun cevabı onlara lâzım olmadığı için, Kur'ân-ı Kerim o vaziyetin neticesine terettüb eden hikmeti, yani ayın takvimcilik yaptığını söylemiştir. Çünkü bu, soranlar için daha mühim ve anlaşılması daha kolaydır.
  • ÜSLUB-U MÜCERRED

    (Sade üslub) Bu üslupta tabiîlik, akıcılık, selâset, kısalık, mânâ ve maksada kifayet sıfatları vardır. Bu üslup, âlet ilimlerinde, ders kitablarında, konuşmalarda ve beşerî muamelelerde kullanılır.
  • ÜSLUB-U MÜZEYYEN

    (Ziynetli ve parlak üslub) Bu üslub tergib ve terhib (teşvik etme ve sakındırma) gibi hususları tazammun eder. Hitabiyat ve iknaiyatta kullanılır.
  • ÜSR

    Sidik tutulması, sidik zoru.
  • ÜSRE

    Cemaat, topluluk.
  • ÜSRE

    Seleften gelen şan şeref. * Söz veya hadis nakletmek.
  • ÜSRUŞ

    f. Güzel ses.
  • ÜSRÜB

    f. Kurşun.
  • ÜSS

    Esas, asıl. Kök, temel. * Askerlikte herhangi bir düşman hücumuna karşı esas dayanak olmak üzere önceden hazırlanmış yer. * Harb gemilerinin, noksanlıklarını tamamladıkları yer. * Mat: Bir sayının hangi kuvvete çıkarıldığını gösteren sayı.
  • ÜSS-ÜL ESAS

    Hakiki sağlam temel.
  • ÜSS-ÜL HAREKÂT

    Askerî harekâtın başlangıcına esas olan yer.
  • ÜST PERDEDEN BAŞLAMAK

    Ağız bozmak, sert konuşmak.
  • ÜSTAD

    (Üstaz) İlim veya san'atta üstün olan kimse. Usta, san'atkâr. Muallim, profesör. Bilgide veya san'atta veya amelde meharetli zât.
  • ÜSTADANE

    f. Üstâda yakışır surette. Ustaca.
  • ÜSTAD-I A'ZAM

    En büyük üstad. Muallimlerin en üstünü ve reisi olan.
  • ÜSTAD-I EZELÎ

    Cenab-ı Hak. Bütün ilim ve bilgilerin, marifetlerin öğreticisi. Alîm-i Mutlak ve Hakîm-i Ezelî.(... Hem maden-i kemalât ve muallim-i ahlâk-ı âliye olan o dellâl-ı vahdaniyet ve saadet kendi kendine söylemiyor, belki söylettiriliyor. Üstad-ı Ezelîsinden ders alır, sonra ders verir... M.)
  • ÜSTAD-I KÜLL

    Herkesin üstadı. Her çeşit ilimde çok ileri bilgisi olan.