Uzun müddet dillerde destan olup kalan beliye ve dâhiye. * Bir milletin târihinde büyük bir değeri hâiz olan vak'a. * Fesahat ve belâgatı dolayısıyle benzeri söylenemeyen şiir. * Tarihte yüksek ve hâkim bir mevkide olan vak'aları veya büyükleri yaşatmak için yapılan bina. * Azametiyle, güzelliğiyle insanı hayrete uğratan mebani. (Süleymaniye ve Ayasofya câmileri gibi.) Uzun müddet yaşıyan edebî, ilmi, sinai eserler. * Geçmiş devirlerden kalma tarihi veya bedii kıymeti olan binalar, kaleler ve harabeleri. * Dikilmiş sütunlar ve bunların üzerindeki resimler, nakışlar, yazılar. * Abidenin arapçadaki manası bizdekinden başkadır: Kendisinden nefretle, haşyetle bahsolunan, uzun müddet dillerde destan olup kalan dâhiye ve beliyyeye denir. (Türk İslâm Ansiklopedisi)
A'BİDE
(Abd. C.) Köleler. Abid.
ABİDEVÎ
Abide gibi. Abideyi andıran, âbideye benzeyen şekilde.
ABİL
Koyun, at ve deve gibi hayvanlara iyi bakan. * Çayırda otlayarak suya muhtaç olmayan hayvan.
ABİLE
f. Su üzerindeki kabarcık. * Sivilce. Çıban.
ABİR
(Ubur'dan) Bir yerden geçen, giden yolcu. Geçen. * Hz. İbrâhimin (A.S.) dedelerinden birisinin adı.
ABİS
Denizlerdeki dokuzbin metreyi geçen derinlikler.
ABİS
Alaycı, saygısız.
ABİS
Asık suratlı, ekşi yüzlü kimse. * Arslan.
ABÎSE
(C: Abayis) Tarhana.
ABİST
f. Gebe, hâmile.
ABİSTEN
f. Gizli, gizleme. * Gebe. * Dişilik.
ABİSTENÎ
f. Hâmilelik, gebelik.
ABİŞHOR
f. Hayvan sulama yeri. * İçme kabı. * Dinlenmek için kısa bir duraklama, teneffüs. * Günlük yiyecek.
ABİŞTGÂH
f. Gizlenecek yer, gizli yer.
ABİY
Kısmet, nasib,
ABİYE
Örtü ile yüzünü örten, utangaç kız veya kadın.
ABKAME
f. Anadolunun bazı doğu illerinde ve Bağdat'da yapılan, turşu veya salataya benzer bir çeşit yiyecek maddesi. * Ekşi hamurdan pişirilerek sirkeye konulan ve turşu olarak kullanılan bir gıda maddesi.
ABKARÎ
Mutlaka kusuru olmayan. Kâmil. * Bir kavmin seyyid ve şerifi, efendisi. Beşer san'atı olmayan. * Çok güzellik. * Bir nevi döşek.(Abkari: Esasen abkar'e mensub demektir. Ebu Suud ve sair tefsirlerin beyanına göre Abkar: Arabın zu'münce bir Cin beldesinin ismidir ki, Arablar acib gördükleri her şeyi ona nisbetle tavsif ederek abkarî derler. Mu'cem-ül Büldan'da şu tafsil mezkûrdur: Abkar; dolu, yani buluttan inen donmuş sudur. Ve demişlerdir ki, cinnin sâkin olduğu bir arzdır. Meselde: "Keennehüm cinn-i abkar: sanki abkar cinni gibi" denilir...Bazıları da demiştir ki: Abkarinin aslı; vasfına hırs ile rağbet olunan her şeye sıfattır. Bunun da esası; çünkü Abkar'da döşeme ve saire nakışları yapılırdı. Onun için her iyi şey Abkar'a nisbet edilirdi.)
AB-KEND
f. Havuz, dere, su geçidi.
AB-KEŞ
f. Delikli kevgir. * Su çeken, sucu, saka. * Kadeh sunucu.