Kuyruk sokumu. "Us'us" denilen küçük kemik. Her şeyin kuyruk dibi ve nihâyeti. Fâtiha-i hilkat olan küçük kemik.Acb-üz zeneb diye Hadis-i Şerifte ismi geçen ve insanın kuyruk sokumundaki en küçük kemik.(Kur'ân-ı Kerim'de "Sure: 30. âyet: 27" Yani: "Sizin haşirde iâdeniz, dirilmeniz, dünyadaki hilkatinizden daha kolay, daha rahattır." Nasıl ki bir taburun askerleri istirahat için dağılsa, sonra bir boru ile çağrılsa, kolay bir surette tabur bayrağı altında toplanmaları, yeniden bir tabur teşkil etmekten çok kolay ve çok rahattır. Öyle de bir bedende birbiri ile imtizaç ile ünsiyet ve münasebet peydâ eden zerrat-ı esasiyye, Hz. İsrâfil'in (A.S.) suru ile Hâlik-ı Zülcelâlin emrine "Lebbeyk" demeleri ve toplanmaları aklen birinci icaddan daha kolay, daha mümkündür. Hem bütün zerrelerin toplanmaları belki lâzım değil. Nüveler ve tohumlar hükmünde olan ve hadisde "Acb-üz zeneb" tâbir edilen ecza-i esasiyye ve zerrât-ı asliyye ikinci neş'e için kâfi bir esastır, temeldir. Sâni-i Hakim beden-i insanîyi onların üstünde bina eder. S.)(Arkadaş! Zâhire nazaran, haşirde, ecza-yı asliye ile ecza-yı zâide birlikte iade edilir. Evet, cünüb iken tırnakların, saçların kesilmesi mekruh ve bedenden ayrılan herbir cüz'ün bir yere gömülmesi sünnet olduğu ona işarettir. Fakat tahkike göre, nebatatın tohumları gibi "Acb-üz-zeneb" tâbir edilen bir kısım zerreler, insanın tohumu hükmünde olup, haşirde o zerreler üzerine beden-i insanî neşvü nema ile teşekkül eder. İ.İ.)
ACC
Yüksek sesle haykırma, * Gürültü çıkarma. Deveyi döğme.
ACC(E)
Kalabalık.
ACCAC
Fırtınalı, rüzgârlı. * Gürültülü.
ACEB
Taaccüb, şaşma, hayret. * Garib, hoş, lâtif ve nâdir-ül vücud olduğundan bir şey için inkâr ve istiğrab etme hâli.
A'CEB
Çok acâyib. Pek tuhaf olan.
A'CEB-ÜL ACÂİB
Çok acib ve gülünç olan.
ACED
Kuru üzüm.
A'CEF
İnce, zayıf.
A'CEL
Daha acele, en çabuk. * Acele eden kişi.
ACELE
Çabuk, çabukluk. Bir işi çabuk yapmaya ve çabuk bitirmeye çalışma, ivedilik.
ACEM
İranlı. Yabancı. * Arapça konuşmayanlar. Arab olmayanlar. * Çekirdek.
ACEMÂNE
f. Acemlere yakışır suret. Yabancı gibi.
ACEMCEME
(C: Acemcemât) Kuvvetli, muhkem deve.
ACEME
(C: Acemât) Çekirdek. * Çekirdekten biten hurma ağacı. * Sert ve sağlam taş.
ACEMÎ
Tecrübesiz. * Yabancı. * Yeni. Mübtedi.
A'CEMÎ
Aceme mensub. * Arapçayı iyi konuşmayan. Dilsiz. * Beceriksiz.
ACEMİSTAN
f. İran ülkesi.
ACEMİYAN
f. (Acemi. C.) İranlılar. Acemler. * Acemiler, tecrübesizler.
ACENTE
(Acenta) ing. Bir vapur şirketinin her iskeledeki memuru. * Bir şirket veya idarenin diğer memleketteki vekili. * Memur veya vekilin memuriyeti ve idarehanesi.