A Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • AŞKÛ

    f. Tavan; kat, tabaka. * Gökyüzü. Gök.
  • AŞNA

    f. Yüzücü. * Yüzme. * Tanıyan, yabancı olmayan. (Bak: Aşina)
  • AŞNAB

    f. Yüzen, yüzücü.
  • AŞNAGER

    f. Yüzücü. Yüzgeç.
  • AŞNAGERÎ

    f. Yüzme, yüzücülük.
  • AŞNA-YAN

    (Aşnayî. C.) f. Dostluklar, âşinalıklar, haberdarlıklar.
  • AŞ-PEZ

    f. Ahçı, aşçı.
  • AŞR

    (Aşir) On. * On adetten birisini almak. On etmek. * Kur'ân-ı Kerim'den on âyet mikdarı kısım.
  • AŞRA'

    Muharrem ayının onuncu günü. * On aylık vazife. * On aylık hâmile deve.
  • AŞREFE

    Bir cins misvak ağacı.
  • AŞR-İ ÂHİR

    Ist: Ramazan ayının son on günü.
  • AŞR-İ MİŞAR

    (Bak: Öşr-ü mişar)
  • AŞŞ

    Zayıf adam.* Az, kalil. * Kuş yuvası.
  • AŞŞAB

    (Aşşeb. den) Nebatları, bitkileri toplayarak ve misallerini kurutarak her biri üzerinde ilmî incelemeler yapan âlim.
  • AŞŞAR

    A'şar tahsildarlığı yapmış olan kimse. Öşürcü, ondalıkçı.
  • AŞŞE

    Yaprağı uzun ve ince olan hurma ağacı. * Zayıf vücutlu, uzun boylu kadın.
  • AŞTÎ

    f. Barışıklık, sulh.
  • AŞTÎ-HÛRE

    f. Barış ziyafeti.
  • AŞTÎ-PERVER

    f. Barış taraflısı, sulh.
  • AŞTÎ-PERVERANE

    f. Barış taraftarına yakışacak şekilde.
  • AŞTÎ-SÂZ

    f. Sulhsever, sulh taraftarı. Barışsever, barışçı.
  • AŞTÎ-SÂZÎ

    f. Barışseverlik, sulhseverlik.
  • AŞU

    Kör olmak. Görmemek. * Mc: Görmemezlikten gelmek.
  • AŞÛB

    f. Karıştırıcı, karıştıran mânalarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır.
  • AŞÛB-ENGİZ

    f. Karışıklığa medar olan, kargaşalığa sebebiyet veren.
  • AŞÛB-GÂH

    f. Gürültülü patırtılı yer. Kargaşalık ve karışıklık yeri.
  • AŞUG

    f. Bilinmiyen, meçhul, yabancı. * Serseri.
  • AŞUM

    Bir ot cinsi.
  • AŞURE

    (Aşurâ) Arabi aylardan olan Muharrem ayının onuncu günü. Aynı günde çeşitli hububat ve kuruyemişler katılarak yapılan tatlı.
  • AŞÜFTE

    f. Sevgiden kendinden geçen. Çıldırırcasına seven. * İffetsiz kadın.
  • AŞÜFTE-DİL

    f. Gönlü perişan olmuş.
  • AŞÜFTE-DİMAĞ

    f. Aklı perişan.
  • AŞV

    Kasdetmek.
  • AŞVA'

    Geceleyin gözü görmeyen kadın veya kız. * Önüne bakmayıp her ne olursa basan deve.
  • AŞVE

    Akşam karanlığı. * Akşam yemeği.
  • AŞVEZ

    (C.: Aşâviz) Sağlam yer. * Sağlam ve geçirimsiz yerlerde oluşan göl. * Sağlam, kuvvetli deve. * Çok et.
  • AŞY

    Akşam yemeği.
  • AŞYAN

    Akşam yemeği yiyen kişi.
  • AŞYERE

    Dayanmak. Sürçmek.
  • AŞZAN

    Ayağı kesilmiş gibi emekleyerek yürümek.
  • ATA

    Verme. Bağışlama. Bahşiş. Lütuf. İhsan.
  • ATA

    (İtyan. dan) Verdi, veren. Geldi, gelen (mânasına da olur, fiildir).
  • ATA

    t. Baba veya ecdaddan olan büyük. Önceden gelen. * Aynı soyun büyüğü.
  • ATA ENDER ATA

    Lütuf içinde lütuf, ihsan üzerine ihsan.
  • ATAB

    Mahvolma, ölme.
  • ATA-BAHŞ

    f. Bahşiş veren.
  • ATABEY

    (Atabek) Selçuklular devrinde şehzadelere mürebbilik eden şahıs, lala.
  • ATAD

    İşe yarayan âletlerin takımı. * Büyük kadeh. * Hazırlık.
  • A'TAF

    (Atf. C.) Meyiller. * Merhametler, şefkatler, lütuflar, ihsanlar.
  • A'TAF

    (Atf. dan ) En âtifetli. Pek müşfik, çok merhametli adam. * Boynuzları birbirine eğilmiş koyun. (Müe: Atfâ')