(C. A'tâl) Vücudun örtüsüz yeri, bilhassa ense. * Bir kişinin güzelliği. * Vücudun tamamı. * Boyuna asılan gerdanlığı kaybetmek.
ATALET
(Utlet) Boş durma. Tembellik. İşsizlik. Hurma salkımı.(En bedbaht, en muztarib, en sıkıntılı işsiz adamdır. Zirâ, atâlet, ademin birâderzâdesidir. Sa'y, vücudun hayatı ve hayatın yakazasıdır. M.)
ATALET KANUNU
Fiz: Duran bir cisim, bir kuvvetin etkisi olmadan hareket edemez; ve hareket hâlindeki bir cisim, bir kuvvetin etkisi olmadan hızını ve yönünü değiştiremez.
ATAM
(Utum. C.) Yüksek binalar, köşkler, hisarlar.
ATAN
(C.: Atân) Kovası el ile çekilen kuyu. * Kuyunun ve havuzun etrafında deve çekip duracak yer. * Su kenarı. * Kokmak. * Dibâgat etmek.
ATANİB
(İtnâbe. C.) Kısa ipler. * Uzun ipler. Sicimler. * Sâyebanlar.
ATARAKSİYA
yun. Tesirlere (etkilere) karşılık göstermeme, durgunluk hâli. * (Fels.) Ruhun sükunete ulaşması, arzu ve ihtiraslardan uzak kalma. Eski çağ felsefesi, hayatın gayesi, saadet olarak duygusuzluk halini gösteriyordu. İnsan arzuları sonsuz, düşmanları sonsuzdur, (mikroptan kuyruklu yıldıza kadar) ama iktidarı hiç denecek kadar az, zayıf bir mahluktur. Allah'ı tanımaz ve Onun kudretine dayanmazsa işte böyle saçmalıklara düşer. Devekuşu gibi başını kuma sokmakla kurtulacağını umar. Kurtuluş ise ancak İslâm'da ve Allah'a imandadır.
(Tıb'. C.) Akarsular, çaylar, dereler, kanallar, sel yatakları.
ATBAK
(Tabak. C.) Tabaklar. Kapaklar.
ATBAL
(Tabl. C.) Davullar.
ATBAN
Tek ayak üstüne sıçramak. * Davarın üç ayak üstüne yürümesi.
ATEBAT
(Atebe. C.) Eşikler, basamaklar.* İranlıların mukaddes ziyaret yeri.
ATEBE
(C. Atebât) Basamak, eşik.
ATEBE-İ FELEK-MERTEBE
Osmanlı Padişahlarının sarayı.
ATEH
Bunama, bunaklık. (Ateh getirmiş bir ihtiyar)
ATEH KABL-EL MİÂD
Erken bunama.
ATELE
(C.: Utül) Rende. * Kalın ve büyük asâ. * Fârisi yayı. * Doğurmamış dişi deve.
ATEME
Gecenin ilk üçte bir bölümü. Yatsı namazı vakti. * İşsizlik, tembellik, atalet, üşengeçlik. * Akşam vaktine kadar hayvanın memesinde bâki kalan süt.
ATER
Arap kadınlarının misk ve başka güzel şeylerle yoğurup, boyunlarına taktıkları gerdanlık.
ATEŞ
f. Odun vs. gibi maddelerin yanmasından hasıl olan hâl. Od, nâr. * Kızgınlık, hararet. * Hiddet, gazab, şiddet. * Hayvanın çevik, hareketli ve oynak olması. * Yangın. * Gözyaşı. * Hastalık. * Harb, savaş.(Ateş unsuru, kâinatın bütün kısımlarını istilâ etmiş pek büyük bir unsurdur. Bir damar gibi kâinatın yaratılışından başlayarak her tarafa dalbudak salıp gelen şu şecere-i nâriyeye nazar-ı hikmetle dikkat edilirse, bu şecerenin başında, yani sonunda büyük bir meyvenin bulunduğu anlaşılır. Evet, toprağın içinde büyük ve uzun bir damarı gören adam, o damarın başında kavun gibi bir meyvenin bulunduğunu zannetmesi gibi, âlemin her tarafında damarları bulunan şu şecere-i nâriyenin de Cehennem gibi bir meyvesinin bulunduğuna bilhads yani sür'at-i intikal ile hükmedebilir. İ.İ.)
ATEŞ-BÂR
f. Ateş yağdıran.
ATEŞ-BÂZ
f. Ateşle oynayan. Hokkabaz.
ATEŞ-BESTE
f. Hâlis altın, kırmızı altın.
ATEŞ-DÂN
f. Mangal, ocak.
ATEŞ-DİDE
f. Ateş görmüş, ateşten geçmiş. * Mc: Büyük ıztırab çekmiş ve tecrübe geçirmiş adam.
ATEŞ-DİL
f. Sözü dokunaklı olan. * Her gördüğü güzeli seven. * Pek zeki adam.
ATEŞ-EFRÛZ
f. Ateş yakan, ateş tutuşturan.
ATEŞ-EFŞÂN
f. Ateş saçan.
ATEŞEK
f. Küçük ateş. * Ateş böceği. * Frengi. * Berk, şimşek.
ATEŞ-ENGİZ
f. Dağlama aleti. * Mc: Fesatçı, ifsad yapan.
ATEŞ-FÂM
f. Ateş renkli, kırmızı.
ATEŞ-GEDE
f. Mecûsilerin tapındıkları yer. Mecusi mabedi.
ATEŞ-GİRE
f. Çıra. * Maşa.
ATEŞ-GÛN
f. Ateş gibi kıpkırmızı.
ATEŞ-HÂR
f. Keklik. * Merhametsiz, şefkatsiz ve zalim adam.