İsbatı tasdik etmemek. Şek, hükümsüzlük. İman hükümlerini lâkaydlıkla karşılamak, nefy ve inkâr etmek, kabul etmemek, göz kapamak gibi câhilâne bir hükümsüzlük. Bir terk, bir cehl-i mutlak. (Kabul etmemek başkadır. İnkâr etmek başkadır. Adem-i kabul, bir lâkaydlıktır, bir göz kapamaktır ve câhilâne bir hükümsüzlüktür. Bu surette, çok muhal şeyler onun içinde gizlenebilir. Onun aklı, onlarla uğraşmaz. Amma inkâr ise: O adem-i kabul değil, belki o kabul-ü ademdir, bir hükümdür. Onun aklı, hareket etmeye mecburdur. M.) (Bak: Kabul-i adem)
ADEM-İ KİFÂYET
Kifâyet etmeme, kâfi gelmeme, yetmezlik.
ADEM-İ MERKEZİYYET
Bir idâri taksimattaki parçaların (vilâyet, belediye ve köy) muayyen hususlarda kendi kendilerine idare yetkileri. Bir yere bağlı olmaksızın veya bir yerden idare edilmeksizin olan muamele. Bütün kısım ve şubelerin kendi kendilerini idare tarzı.
ADEM-İ MES'ULİYET
Mes'uliyetsizlik, sorumsuzluk.
ADEM-İ MEVCUDİYYET
Yokluk. Olmama.
ADEM-İ MUVAFAKAT
Râzı olmayış, muvâfakat etmeme.
ADEM-İ MÜBÂLÂT
Dikkatsizlik.
ADEM-İ MÜDÂHALE
Karışmamazlık.
ADEM-İ MÜSÂADE
İzinsizlik, müsaadesizlik
ADEM-İ SALÂHİYET
Salâhiyetsizlik, yetkisizlik.
ADEM-İ SIRF
Yokluk. Mutlak yokluk.
ADEM-İ TAHAYYÜZ
Boşlukta yer kaplamamak. Mekândan münezzeh oluş. Yer ile bağlı olmamak. Hacmi olmayış.
ADEM-İ TAKAYYÜD
Kayıtsızlık. Bir şeye bağlı olmayış. Kıymet vermemek. Üzerine almamak.
ADEM-İ TA'KİB
Takibsizlik. * Huk: Muhakemeye lüzum görmemek.
ADEM-İ TE'DİYE
Borcunu ödememe.
ADER
Çok su.
ADER
Yel inmekle hayası şişen kimse.
ADES
(C. Adâs) Mercimek.
ADESE
Mercimek. * Mercek. Uzağı yakın veya yakını uzakta görmeğe yarayan dürbün veya mikroskop camı.
ADESE-İ AYNİYYE
Gözleme merceği.
ADESE-İ MÜTEKARİB
Yakınlaştıran mercek.
ADESÎ
Mercimeğe benziyen şey.
ADETÂ
Âdet olduğu üzere, her vakitki gibi, alelâde. Bayağı surette, âdi bir suretle. Düpedüz.
Hasım. * Arkadaş. * Isırma. Bir ısırımlık lokma. (Bak: Adûd)
ADİD
(Adide) Çok. Bir çok sayı. Çok şeyler. Müteaddid. Birinin dengi.
ADİD
Kesilmiş ağaç. * Tepesine el yetişen hurma ağacı.
ADİD
Ağaç kesmek.
ADİHE
Bühtan, yalan.
ADİL
Eş, denk, akran, benzeri. Ölçüde, miktarda eşit olan.
ADÎM
Mâlik ve sahib olmayan. Yok olan. Birşeyi olmayan. Fakir.
ADÎM-ÜL İMKÂN
İmkânsız. Olamaz.
ADÎM-ÜN NAZÎR
Eşi, benzeri olmayan. Eşsiz. Benzersiz.
ADK
Vurmak, darp.
ADL
Hakkaniyet. Adâlet üzere oluş. Cevr ve zulüm etmeyip nefislerde ve akıllarda istikameti kaim ve mâlum olan emir ve hâleti icra etmek. Doğruluk. * Her şeyi yerli yerince yapmak, beraber etmek. * Meyletmek. (Bak: Adâlet)(Hem istidâd lisanıyla, ihtiyac-ı fıtri lisanıyla, ıztırar lisanıyla sual edilen ve istenilen herşeye daimi cevap vermek; nihayet derecede bir adl ü hikmeti gösteriyor. S.)
ADL
Mâni olmak. Men etmek.
ADLA'
(Azla') (Dıl'. C.) Kaburgalar. * Mat : Geometrik şekillerin kenarları, sayı kökleri.
ADLÎ
Adâlete mensup, adâletle alâkalı, ilgili.* Sultan II. Bayezid'in şiirlerinde kullandığı mahlası.