Mahkeme. Muhakeme işleriyle uğraşan daire. (Adliyede, adalet hakikatı ve müracaat eden herkesin hukukunu bilâ-tefrik muhafazaya, sırf hak namına çalışmak vazifesi hükmettiğine binaendir ki; İmam-ı Ali (RA), hilafeti zamanında bir yahudi ile beraber mahkemede oturup, muhakeme olmuşlar. Ş.)
ADL-PENAH
Adâletin barındığı yer, adâlete sığınan kimse.
ADM
(C: İdâm) Yay tutamağı. * Deve kuyruğu. * Saban eğiği ki, ucunda demiri vardır. * Harman savurdukları yaba.
Vatan tutmak ve mukim olmak. * Cennette bir makam adı. (Bak: Cennet)
ADRAHŞ
f. Yıldırım. * Gökgürültüsü. * Şimşek.
ADRAS
(Dırs. C.) Arka dişler, dişler.
ADREFUT
Kelerden büyük bir hayvan.
ADRENALİN
Fr. Tıb: Böbrek üstü salgısından çıkarılan bir hormon. Sentetik olarak da yapılır. Damar daraltmak ve kanamayı önlemekte kullanılır.
ADRENG
Fr. Keder, mihnet, sıkıntı.
ADRET
Kaşları olmayan kimse.
ADUB
Yardımcı.
ADUD
Zalim. Iztırab veren. Hunhar. * Bir lokma. * Isırıcı köpek veya at. * Yavuz kişi. * Dar ve derin olan kuyu. (Bak: Adîd)
ADUD
Pazı. Kolun omuzdan dirseğe kadar olan kısmı. * Mc: Yardımcı. İstinadgâh.
ADUDE
Yumuşaklık. Tazelik.
ADUDÎ
Pazı kemiği ile ilgili.
ADULÎ
Gemici, mellah.
ADÜVV
Düşman, hasım.
ADÜVV-İ CÂN
Can düşmanı.
ADÜVV-İ KADİM
Eski düşman.
ADÜVV-ÜD DİN
Din düşmanı.(Hem küfranınızla öyle bir Mâlik-i Zülcelâl'in memleketinde isyan ediyorsunuz ki, ibâdından ve cünudundan öyleleri var ki, değil sizin gibi küçücük âciz mahlukları, belki farz-ı muhal olarak dağ ve arz büyüklüğünde birer adüvv-ü kâfir olsaydınız arz ve dağ büyüklüğünde yıldızları, ateşli demirleri, şuvazlı nühasları size atabilirler, sizi dağıtırlar. Hem öyle bir kanunu kırıyorsunuz ki, o kanun ile öyleler bağlıdır, eğer lüzum olsa arzınızı yüzünüze çarpar, gülleler gibi küreniz misillü yıldızları üstünüze yağdırabilirler. S.)
ADV
Yelmek. Seğirtmek. * Hazırlamak.
ADVA
Hastalık başkasına bulaşmak.
ADVAN
Çok koşan kimse.
ADYA'
Boynuzu ufak koyun. * Nebiyyi Zişân Aleyhisselam Efendimizin devesinin adı.
ADYE
Koğuculuk, dedikoduculuk. * Yalan söylemek. * Sövmek.
AFA'
Eşek sıpası.
AFAF
(Afâfet) Temiz olma. Masumiyet. Günahsızlık.
AF'AF
Devedikeni ağacının yemişi.
AFAİF
Namus, ırz ve iffet sahibi, şerefli kadınlar.
AFAK
Ufuklar. Yerle göğün birleştiği gibi görünen uzak dâire. * Etraf. Cihetler. * Mc: Görüş ve dönüş sınırları. (Zıddı: Enfüs'dür.)
AFAKGİR
Ufukları tutmuş, âleme yayılmış, şâyi, çok meşhur.
AFAKÎ
Kâinat ve içindeki hâdiselere âid. Nefsin haricindeki âleme dair. * Kıymetsiz sözler ve meseleler. (Enfüsinin zıddı.) (Objektif)
AFAR
Arap diyarında çok olan bir yeşil ağaç. * Hurma ağacını islah etmek. * Katıksız ekmek yemek.
AFARET
İfritçe, şeytanî, kötü niyet.
AFARİT
(İfrit. C) Şeytanlar. İfritler.
AFAROZ
(Bak: Aforoz)
AFAT
Afetler. (Bak: Afet)
AFAT-I SEMAVİYE
Semavi âfetler. Allah tarafından insanları ikaz ve ceza için verilen belâ ve musibetler.
AFAZÎ
Fr. Tıb: Organlarda bir işleme bozukluğu olmadığı halde, fikri kelime ile anlatamamak hâli.
AFEN
Çürüme, pörsüme. Yemeğin kokması. (Bak: Ufunet)
AFEND
f. Harp. Kavga.
AFER
Toprak. Yer. Arz. * Ekin suladıkları vaktin evveli.
A'FER
Pek beyaz. * Beyazı kırmızılığına galip olan geyik.
AFERCA
Yaramaz huylu.
AFERİDE
(C: Aferidegân) f. Yaratılmış, mahluk.
AFERİN
f. Beğenmek, alkış, yaşa, varol. * Yaratan, yaratıcı.