B Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • BELAHET

    Ahmaklık. Düşüncesizlik. Ne yaptığını iyi bilmemek.
  • BELAK

    Ayakları alacalı at.
  • BEL'AK

    Yaşlı, zayıf. * Bir hurma cinsi.
  • BELÂKEŞ

    f. Belâ çeken. Sıkıntı içinde olan.
  • BELAKİK

    (Bülükka. C.) Sahralar, çöller. Düzovalar.
  • BELAL

    Islaklık. Islatış. Su gibi ıslatan.
  • BEL'AM

    Terbiyesiz, açgözlü, obur. * Hz. Musa (A.S.) hakkında, yalan ve fena söyleyerek Beni-İsrail'i kandıran Bel'am bin Baura adında birinin adı.
  • BEL'AME

    Yutmak.
  • BELAREK

    f. İyi su verilmiş kılıç, çelik. * Ok temreni, ok mahfazası.
  • BEL'AS

    Büyük karınlı dişi deve.
  • BELAT

    Döşenmiş taş. * Düzyer. * Köy adı.
  • BELAYA

    (Belâ. C.) Musibetler. Afetler. Beliyyeler. Belâlar.
  • BELÂ-YI NÂGÂH

    Ansızın gelen musibet. Habersiz gelen belâ.
  • BELÂ-YI SİYÂH

    Kara belâ. * Mc: Acı olan olaylar, kötü hâdiseler.
  • BELA-ZEDE

    f. Belaya uğramış, başına musibet gelmiş olan.
  • BELBAL

    (Belbele) Vesvese. Tasa. Telâş. Yürek yanması. Iztırab. * Tehyic ve tahrik eylemek.
  • BELBED

    Akılsız ve ahmak kimse ki, ne ettiğini bilmez.
  • BELBEL

    Tasa, kaygı. Yürek yanması.
  • BELBELE

    (C.: Belâbil) Vesvese vermek, gamkin etmek, kuruntu vermek.
  • BELBÛS

    f. Bir nevi haşhaş. * Yabani soğan. Dağ soğanı, sarmısak.
  • BELCA'

    Kaşları arası açık olan kadın. (Müz: Eblec)
  • BELDAH

    Kişinin kendini yere vurması.
  • BELDARAN

    Geçit yerleri muhafızlarının adı. Tanzimattan sonra bunlara zaptiye denmiştir. İkinci Meşrutiyetten beri jandarma olarak adlandırılırlar.
  • BELDE

    Memleket, şehir. * Büyük köy. * Yer, arz. * Göğüs, sadır. * İki kaş arasında kıl olmayıp açık olması.
  • BELDE-İ TAYYİBE

    Güzel ve hoş belde. Medine-i Münevvere.
  • BE-LEB

    f. Dudakta.
  • BELEC

    Zâhir ve rûşen olmak. Gözükmek.
  • BELED

    (Belde. C.) Beldeler. Memleketler.
  • BELED SÛRESİ

    (El-beled) Kur'an-ı Kerim'de 90. sure olup Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur.
  • BELEDÎ

    (Beled. den) şehir veya kasaba ahalisinden olan, şehirli. * Şehir ve kasabaya ait. * Belediye İdaresine mensub. * Mahallî, yerli.
  • BELEDİYE

    Bir şehir veya kasabanın temizliği, bayındırlığı ve nizamiyle ilgilenen daire.
  • BELEH

    Sersemlik, bönlük, ahmaklık, budalalık.
  • BELEL

    Yaşlık, rutubet, ıslaklık. * Zafer, galibiyet.* Mihnet, keder, üzüntü. * Mücadele, kavga. * Hastalıkdan iyileşen. * Düşkünlük.
  • BELEM

    Üzerinden yol geçen tepe.
  • BELEMUN

    Çakır dikeni.
  • BELENDAH

    Bodur, şişman kimse.
  • BELENDÎ

    Enli.
  • BELENSEM

    Katran.
  • BELES

    İncire benzer bir yemiştir ve Yemen'de çok olur.
  • BELEŞ

    (Arabça bilâşey'den galattır) Ücretsiz, bedava.
  • BELET

    Kesilmek, inkıtâ.
  • BELGE

    (Bak: Vesika)
  • BELGİN

    Belâ, zahmet, dâhiye.
  • BELH

    Bazan, sivâ (gayri) manasını ifâde eder.
  • BELHA'

    Bir gözüne sürme çekip, diğer gözünü unutan ve gömleğini ters giyen akılsız kadın.
  • BELHÂ

    Gönlü kibirli olan kadın.
  • BELHAM

    Nalbant. Baytar.
  • BELHAM

    Çiftçilikte kullanılan saban. Çift sürmeğe yarayan âlet.
  • BELİ

    f. Evet.
  • BEL'-İ LOKMA

    Lokmanın yutulması.