C Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • CEM'İYET-İ MUHAMMEDÎ

    (Bak: İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti)
  • CEM'İYYAT

    (Cemiyet. C.) Cemiyetler.
  • CEM'İYYET

    (Cemiyet) Topluluk, birlik. Hey'et. * Bir yere cem' olma. * Mânevi birlik teşkil eden cemaat. * Huk: Kazanç paylaşmaktan başka bir maksadla, ikiden ziyade şahsın ilim ve mâlumâtlarını ve faaliyetlerini devamlı bir şekilde birleştirmek suretiyle bir esas nizamnameye müsteniden ve hükmî şahsiyyeti hâiz olarak kurdukları teşekkül. (T.H.L.) * Tas: Zihnin yalnız Cenab-ı Hak ile meşguliyet hali. * Edb: Tenasübü veya tezadı dolayısıyla birbirine uyan kelimeleri veya zıd olan kelimeleri beraber aynı ifade içinde bulundurmak. (Edebiyat Lügatı'ndan bir misal:Bir tâir-i kudsîyi uçurdun yuvasından.Bir lâne-i sevdayı tebah eyledin ey mevt.Bir tûde türaba çevirip cism-i latifin.Bir haclegehi hâk-i siyah eyledin ey mevt."Tair, uçurdun, lâne, tûde, türab, hâk" lâfızları arasında tenasüb vardır."Bir tûde türab" ile "Cism-i latif" "haclegeh" ile "hâk-i siyah" arasında tezad vardır. Buna, sözün cem'iyyetli olması denilir.
  • CEM'İYYETGÂH

    f. Toplantı yeri, toplanılacak yer.
  • CEM'İYYET-İ AKVÂM

    (Milletler Cemiyeti) Birinci Dünya Savaşından sonra kurulan ilk Birleşmiş Milletler Cemiyetinin bizdeki adıdır.
  • CEM'İYYET-İ HATIR

    Zihin ve fikrin dağınık olmayıp toplu bulunması. Hasr-ı fikir etmek.
  • CEM'İYYET-İ KELÂM

    Kelâmın câmi olması. Müteaddid mânası bulunan kelâm, söz.
  • CEML

    Yağ eritmek.
  • CEMM

    Çokluk. Mecmu. * Kuyuda biriken su. * Hırs ve tama ile mal biriktirmek.
  • CEMMA

    Boynuzsuz koyun.
  • CEMMAL

    Deveci, deve süren, deve sürücüsü.
  • CEMMAZ

    Hızlı giden.
  • CEMMAZ-SÜVAR

    f. Hızlı giden bineğe binen kimse.
  • CEMM-İ GAFİR

    Büyük cemâat, insan kalabalığı. Ekseriyet. * Muhâfızlar.
  • CEMR

    İnsanların bir araya toplanması. * Atın sıçrayarak yürümesi. * Ateş ve küçük taş vermek. * Bir kimseyi def etmek, kovmak.
  • CEMRA

    Kuvvetli dişi deve.
  • CEMRE

    (C.: Cimâr) Şiddetli karanlık. * Ateşli kömür parçası, kor. * İlkbaharda suya, yere, havaya düştüğü söylenen sıcaklık. * Hacıların Mina Vâdisinde şeytan taşlamaları.
  • CEMRE-İ SÂLİSE

    Üçüncü cemre ki, toprağa düşer.
  • CEMRE-İ SÂNİYE

    İkinci cemre ki, suya düşer.
  • CEMRE-İ ULÂ

    Birinci cemre ki, havaya düşer.
  • CEMREVİYYE

    Divân şairleri tarafından bayramlar, baharlar gibi cemre sebebiyle, muasır olan büyük makamlı ve rütbeli kişiler için yazılan şiirler.
  • CEMR-ÜL GADA

    Ateşi çok devam eden ağacın ateşinin koru.
  • CEMŞ

    Saçı yolmak veya traş etmek. * Gizli ses. * Parmaklarının uçları ile çekmek. * Gazel söylemek. * Oynaşmak.
  • CEMŞASB

    f. Hz. Süleyman Peygamber. (A.S.)
  • CEM-UL CEVAMİ'

    Eski medreselerde okutulan Dört Hak Mezhebin fıkıh usûlünü içine alan, Usûl-i Fıkh'ın en son kitabı. Müellifi Şâfiî âlimlerinden İbn-üs Sübkî'dir.
  • CEMUM

    Yorga at. * Yürürken eşinen at.
  • CEM-ÜL CEM

    Gr: Bir defa cemi'olan kelimenin tekrar bir defa daha cemi olması. (Evliya; Evliyalar gibi.) * Tas: Vahdet-i vücuda dalmak. Bekabillah, Cenab-ı Hak'ta fâni olmak.
  • CENA

    Yemiş toplamak. * Cem'etmek, toplamak.
  • CENA'

    Arka yumruluğu. Kamburluk.
  • CENAB

    Büyüklük ifade etmek için, hürmet maksadı ile söylenir. Cenab-ı Hak, Cenab-ı Resül-i Kibriya (A.S.M.)... gibi.
  • CENAB

    (C.: Ecnibe) Evin etrafı, çevresi. * Cânib. * Nâhiye.
  • CENABET

    Pis. Gusletmesi lâzım gelen kimse. * Uzaklık.
  • CENAB-I HAKK

    Allah.
  • CENADİF

    Şişman, kısa boylu kimse.
  • CENAH

    Kanat, taraf, kısım. (Vicdanın ziyası ulum-u diniyyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacı ile hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassub, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder. Mün.)
  • CENAHEYN

    (Cenah. dan) İki kanat, iki yan, iki cenah. * İki hususiyetli.
  • CENAH-I TÂİR

    Kuş kanadı.
  • CENAH-I ZÜBAB

    Sinek kanadı.
  • CENAİB

    (Cenayib) (Cenibe. C.) Yedek hayvanlar, yedek binekler.
  • CENAN

    Gönül. Ruh. Kalb. Can.
  • CENANÎ

    Kalbe âit ve müteallik olan. Kalben duyulan. (Arabça müfred, birinci şahıs sigası ile "kalbim" mânasınadır.)
  • CENAZE

    (C.: Cenâiz) İnsan ölüsü.
  • CENB

    Yan taraf. Koltuk altının aşağısı. * Def'etmek, kovmak. * Müştak olmak. * Bir yere gitmek için bir yere inmek. * Birisinin sevdiğinden dolayı kararsız ve muztarib bulunmak. * Büyük ve çok olan. * Engin taraf. * Şetmetmek, söğmek. (L.R.)
  • CENBÎ

    Yan tarafa âit.
  • CENBİYYE

    Arapların kullandıkları bir cins eğri kamadır ki, yan taraflarına takarlar.
  • CENCENE

    Sözü burun içinden söylemek, genizden konuşmak.
  • CENDEL

    Nehirlerde bulunan ve büyükçe olan kaya.
  • CENDERE

    yun. Tazyik. Baskı, basınç. * Dar dere, boğaz. * Kalın oklava. * Çamaşır ütülemeye mahsus iki ağaç üstüvaneden ibaret alet. * Mc: Sıkı ve dar yer.
  • CENEB

    Susuzluktan böğrü ciğere yapışmak.
  • CENEDİL

    (C.: Cenâdil) Taşlı yer. * Yuvarlak taş.