Ç Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • ÇAPKUN

    Seri ve yorulmaz neviden iyi bir at cinsi.
  • ÇAPLUS

    f. Dalkavuk, yaltakçı.
  • ÇAPÛL

    f. Yağma, saldırı.
  • ÇAPÛLCU

    Düşman toprağına atla hücum edip yağma eden. Akıncı, yağmacı.
  • ÇAR

    (Slavca) Eski Rus İmaparatorlarının ünvanları. * Bulgar kralı.
  • ÇÂR

    f. Dört. Cihâr.
  • ÇAR NAÇAR

    f. İster istemez, mecburiyetle.
  • ÇAR U YEK

    Dörtte bir.
  • ÇÂR-BÂLİŞ(T)

    f. Evvelce padişahların ve makamca büyük olanların üzerlerine oturdukları dört katlı şilte. * Dört unsur.
  • ÇÂR-CİHET

    Dört cihet. Cihat-ı erbaa.
  • ÇÂR-ÇEŞM

    Dört göz.
  • ÇÂR-ÇİZ

    Dört şey.
  • ÇAR-DEH

    f. Ondört.
  • ÇÂRE

    f. Neticeye varmak üzere maniaları kaldırmak için tutulması icabeden çıkar yol. Kurtuluş yolu. Tedbir, yardım, yol. * Hile. * Bir def'a. * Ayrılık.
  • ÇAR-EBRU

    Dört kaş. * Bıyığı yeni gelmiş delikanlı.
  • ÇÂRE-CU

    f. Çâre arıyan.
  • ÇARE-İ HALÂS

    Kurtuluş çaresi.
  • ÇAR-ERKÂN-I CUVANÎ

    Padişahın özel hizmetlerinde bulunan ve Enderun'un azamlarından olan dört kişi hakkında kullanılan bir tabirdir.
  • ÇÂRE-SÂZ

    f. Çâre bulan.
  • ÇAR-GÂH

    f. Dört taraf ki, bunlar; şark, garb, şimal, cenub'dur. * Dünya, küre-i arz, cihan. * Türk musikisinde bir makam adıdır.
  • ÇAR-GUŞE

    f. Dört köşe. Dört taraf. Dört yön.
  • ÇARH

    Çark, tekerlek. * Felek, gök, sema. * Ok yayı. * Elbisede yaka. * Tef.* Devreden, dönen. * Çakır doğan. * Talih.
  • ÇARHA

    f. Ordunun ilerisinde bulunan askerlerin yaptıkları tâlim. * Çıkrık gibi dönen yuvarlakça bir cins dolap.
  • ÇARH-I AHDAR

    Gök kubbe.
  • ÇARIYAR

    (Bak: Çaryâr)
  • ÇARİÇE

    (Slavca) Rus İmparatoriçesinin nâmı.
  • ÇARK

    f. (Çarh-Çerh) Dönen pervaneli tekerlek. * Vapur, değirmen ve dolap çarkı. * Bir makinenin dönen tekerleği, çok zaman bu tekerlek makineyi çalıştırır. Her çeşit tekerlekli makine. * Dönerek işleyen âlet. * Koz: Birbiri içinde dönen feleklerden mürekkeb kâinat, felek, eflâk. * Baht. Talih. şans.
  • ÇARK-I FELEK

    Bir makine veya dolaba benzetilen gökyüzü. * Mc: Tâlih, baht. * Yakıldığı zaman dönerek ateşler püskürten bir çeşit donanma fişeği. * Bir nevi sarmaşıklı nebat çiçeği.
  • ÇARMIH

    f. (Çar: Dört; Mıh: Çivi) Salib. Suçluyu haça germek için kurulmuş, haç şeklinde darağacı. * Geminin direkleri başından aşağıya inen kalın ipler.
  • ÇARPA

    f. Eşek, deve, koyun v.s. gibi dört ayaklı hayvanlar.
  • ÇARSU

    f. Dört taraf. Dört tarafı olan şey. * Çarşı, pazar.
  • ÇARŞAF

    Yatağın üstüne serilen veya yorgana kaplanan bez örtü. * Kadınların kullandığı baştan örtülen, pelerinli eteklikli sokak elbisesi. Kadınların örtünmesi farzdır. Bu maksatla çarşaf ucuz, pratik, hafif olması ve zengin fakir herkesin kolayca sağlıyabilmesi bakımından yaygın olarak kulanılagelmiştir. Çeşitli renklerde olabilir. Çarşaf kadar ucuz ve pratik İslâma uygun başka bir giyecek yapılmadığı için, çarşaf giyenleri kınamak çok haksızlıktır. Çarşaf zengin ve fakir ayrımını kaldırır. İç giyimi örttüğü için ailelerin birbirine özenerek israfa düşmelerini, gösterişi, çekememezlikleri ve bundan doğan huzursuzlukları önler. Ferâce, car, cilbab denen örtüler de, bu tarz örtü çeşitlerindendir. (Bak: Tesettür)
  • ÇAR-ŞEB

    f. Cilbab, ferace, çarşaf.
  • ÇAR-ŞENBİH

    f. Haftanın dördüncü günü. Çarşamba günü.
  • ÇARTA(RE)

    f. Dünya, âlem, küre-i arz. * Dört unsur. * Dört teli olan kemençe.
  • ÇAR-TAK

    f. Çardak. * Dört köşe çadır.
  • ÇÂRUB

    f. Süpürge.
  • ÇÂRUB-ZEN

    f. Süpürücü.
  • ÇARUĞ

    f. Çarık.
  • ÇARÜM

    f. Dördüncü.
  • ÇAR-YAR

    Dört dost. (Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali (R.A.) lerin nâmları.) Dört Halife, Hulefâ-i Erbaa veya Ashab-ı Güzin diye de ihtiramla anılırlar.
  • ÇAR-YARÎ

    f. Çar-yâra ait. Sünnîlik.
  • ÇAR-YEK

    f. Çeyrek, dörtte bir. * Saatin dörtte biri, onbeş dakika. * Mecidiye denilen gümüş sikkenin dörtte biri ki, beş kuruşluk bir gümüş sikkedir.
  • ÇAR-ZEBAN

    f. Geveze, çenesi düşük, lüzumsuz olarak konuşan.
  • ÇAŞ

    f. Tahıl yığını, hububat.
  • ÇAŞİT

    Casus.
  • ÇAŞNİ

    Çeşni, lezzet, tad. Yemeğin tadına bakmak için ağza alınan miktar, tadımlık.
  • ÇAŞT

    f. Kuşluk yemeği. * Kuşluk vakti.
  • ÇAVELE

    f. Güzel renkli bir cins gül. * Eğri büğrü, yamuk.
  • ÇAVUŞ

    Vaktiyle divanlarda hükümdarların hizmetinde bulunan yaver veya muhzır gibi subaylara denilirdi. Tanzimattan evvelki Osmanlı saray teşkilatında çavuşlar, padişahın yaverleri ve çavuşbaşı mabeyn müşiri idi. * Onbaşıdan üstte ve assubaydan alttaki derecede olan asker. * İşçilerin başları, şefleri.