(C.: Dümâ) Oyun. * Ağaçtan yapılmış nakışlı suret. Sanem.
DÜNB(E)
f. Kuyruk.
DÜNBAL(E)
f. Kuyruk.
DÜNBEK
f. Bekçi davulu. * Dümbelek.
DÜ-NİM(E)
f. İki parça, ikiye yarılmış, bölünmüş ikiye ayrılmış.
DÜNU'
Horluk, hakirlik.
DÜNÜVV
Ulaşmak, yakın olmak.
DÜNYA
(Müz: Ednâ) (Denâet veya dünüvv. den) En yakın, en aşağı. * Şimdiki âlemimiz. (Ahirete veya ölüme en yakın olmasından bu isim verilmiştir.) (Dünyâ, âhiretin tarlasıdır. Bir kitab-ı Samedanîdir. Hem bir mezraadır. Hem birbiri arkasında dâim gelen geçen âyineler mecmuasıdır. Hem seyyar bir ticaretgâhtır. Hem muvakkat bir seyrangâhtır. Hem bir misafirhânedir.)(Ehl-i dalâletin vekili der ki, ehadisinizde dünya tel'in edilmiş. "Cife" ismiyle yâdedilmiş. Hem bütün ehl-i velâyet ve ehl-i hakikat, dünyayı tahkir ediyorlar. "Fenadır, pistir" diyorlar. Halbuki: Sen bütün kemalât-ı İlâhiyyeye medar ve hüccet, onu gösteriyorsun ve âşıkane ondan bahsediyorsun?Elcevap : Dünyanın üç yüzü var: Birinci Yüzü : Cenab-ı Hakk'ın esmâsına bakar. Onların nukuşunu gösterir. Mâna-yı harfiyle, onlara ayinedarlık eder. Dünyanın şu yüzü, hadsiz mektubât-ı Samedaniyyedir. Bu yüzü gayet güzeldir. Nefrete değil, aşka lâyıktır.İkinci yüzü : Âhirete bakar. Âhiretin tarlasıdır. Cennet'in mezraasıdır. Rahmetin mezheresidir. Şu yüzü dahi, evvelki yüzü gibi güzeldir. Tahkire değil, muhabbete lâyıktır.Üçüncü yüzü: İnsanın hevesatına bakan ve gaflet perdesi olan ve ehl-i dünyanın mel'abe-i hevesâtı olan yüzdür. Şu yüz çirkindir. Çünkü: Fânidir; zâildir, elemlidir, aldatır. İşte hadiste varid olan tahkir ve ehl-i hakikatın ettiği nefret bu yüzdedir.Kur'ân-ı Hakim'in kâinattan ve mevcudattan ehemmiyetkârane, istihsankârane bahsi ise; evvelki iki yüze bakar. Sahabelerin ve sair ehlullahın mergub dünyaları, evvelki iki yüzdedir. Şimdi dünyayı tahkir edenler dört sınıftır:Birincisi : Ehl-i mârifettir ki, Cenab-ı Hakk'ın mârifetine ve muhabbet ve ibadetine sed çektiği için tahkir eder.İkincisi : Ehl-i âhirettir ki ya dünyanın zaruri işleri onları amel-i uhreviden men'ettiği için veyahut şuhud derecesinde imân ile Cennetin kemalât ve mehâsinine nisbeten dünyayı çirkin görür. Evet Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm'a güzel bir adam nisbet edilse yine çirkin göründüğü gibi; dünyanın ne kadar kıymetdar mehâsini varsa, Cennetin mehâsinine nisbet edilse, hiç hükmündedir.Üçüncüsü : Dünyayı tahkir eder. Çünkü; eline geçmez. Şu tahkir, dünyanın nefretinden gelmiyor; muhabbetinden ileri geliyor.Dördüncüsü : Dünyayı tahkir eder. Zira dünya, eline geçiyor. Fakat durmuyor gidiyor. O da kızıyor. Teselli bulmak için tahkir eder. "Pistir" der. Şu tahkir ise; o da, dünyanın muhabbetinden ileri geliyor. Halbuki, makbul tahkir odur ki; hubb-u âhiretten ve mârifetullah'ın muhabbetinden ileri gelir.Demek makbul tahkir, evvelki iki kısımdır. Cenab-ı Hak, bizi onlardan yapsın. Âmin. S.) (Bak: Alessevri velhut)
DÜNYADÂR
f. Dünya işleriyle uğraşan, mal ve mülk sahibi olan. Dünya hayatına fazla meyilli olan.
DÜNYALIK
t. Zenginlik, para ve mal.
DÜNYAPEREST
f. Dünyaya tapacak derecede ehemmiyet verip âhiretini düşünmeyen. Maddiyatı çok seven.
DÜNYEVÎ
(Dünyeviye) Bu âleme mensub ve müteallik. Dünyaya âit ve dünya ile alâkalı.
DÜ-PA
İki ayaklı.
DÜR
(Bak: Dürr)
DÜRAHİS
Katı nesne. * Gövdesi etli olan insan veya hayvan.
DÜRAMİH
Yürürken sallanan kişi.
DÜRB
(Bak: Derb)
DÜRBE
Âdet. Haslet. * Cür'et ve mümareset. Tecrübe.
DÜRBÎN
Uzaktan gören, dürbün.
DÜRC(E)
Kutu, kutucuk, küçük kutu. * Mücevherat kutusu. * Hokka gibi olan ağız, biçimli ağız.
DÜRC-İ ZER
Altın kutusu.
DÜRD(E)
f. Tortu, çöküntü, posa, işe yaramayan kısım.
DÜRDAKIS
Başla boyun arasında olan kemik.
DÜR-DANE
f. İnci tanesi. * Mc: Çok güzel ve sevimli çocuk.
DÜRDÎ
f. Çöküntü, tortu.
DÜRDÜR
Dişin kök yeri. * Çocukların dişlerinin çıkıp bittiği yer.
DÜRECE
Süllem, merdiven. * Bağırtlak kuşu. (Kanatlarının içi siyah ve dışı boz olan bir kuş.)
DÜRER
(Dürr. C.) f. Büyük inciler.
DÜRER-BÂR
İnciler yağdıran. * Mc: Çok kıymetli ve güzel sözler söyleyen.
DÜRER-İ SEMAVÎ
Aslı vahiy ile gelen, parlak hakikatlı mânalar. Semâvi inciler.
DÜRHAMİN
Belâ. Zahmet, meşakkat.
DÜRNUK
(C.: Derânik) Bir cins döşek.
DÜRR
(Dürdâne, dürre) f. İnci. İnci tanesi.
DÜRRACE
(C.: Derrâc) Türac denilen kuş.
DÜRRAE
(C.: Derâri) Ferâce, kaftan, elbise.
DÜRRAT
(Dürre. C.) Büyük, iri inci taneleri.
DÜRR-DANE
(Bak: Dürdâne)
DÜRR-EFŞAN
f. İnci serpen. Söylediği sözler inci olan ağız.
DÜRRE-İ BEYZÂ
f. Parlak, büyük inci.
DÜRRÎ
Dürr'e mensub, inci ile ilgili.
DÜRR-İ CÂN
f. Canın incisi. Çok sevgili.
DÜRR-İ DIRAHŞÂN
Parlak inci.
DÜRR-İ MEKNUN
Mahfazalı parlak inci.
DÜRR-İ MİSÂL
f. Misâlin incisi. İnci misâlinde, misâlin parlağı.
DÜRR-İ NÂB
Beyaz, parlak inci.
DÜRR-İ ŞİRAB
İri, büyükçe inci.
DÜRR-İ YEGÂNE
Eşi ve benzeri bulunmayan tek inci.
DÜRR-İ YEKTA
f. Benzeri olmayan, tek inci. * Mc: Hz. Peygamber (A.S.M.)
DÜRR-İ YETİM
f. Sadef içinde tek olan inci. * Mc: Hz. Peygamber Muhammed (A.S.M.)