İtl. Hakareti tamir için iki kişi arasında hususan Avrupa'da ve şâhitler önünde yapılan silâhlı çarpışma.
DÜF
(C.: Düfuf) Def.
DÜF'A
(C.: Difâ) Çok çabuk akan su.
DÜFAK
Bir şeyin dolu olması.
DÜFFA'
Büyük sel.
DÜFN
Gömülmüş kuyu.
DÜFUK
Atılmak. * Dökülmek.
DÜ-GANE
f. İki adet, iki tane, ikiz. Çift.
DÜ-GİTİ
f. İki âlem. Dünya ve âhiret.
DÜHAT
Akıllılar. Akılda çok ileri olanlar. Dehâ sâhibi. Son derece anlayışlı ve zekâ sahibi olanlar.
DÜHDÜN
Bâtıl nesne.
DÜHDÜR
Bâtıl nesne.
DÜHME
Siyahlık, karalık.
DÜHN
Ot, yemiş veya çiçekten çıkarılan yağ.
DÜHRİYY
Yaşlı, ihtiyar, müsinn.
DÜHÛR
Devirler, zamanlar. Dünyalar.
DÜHÜL
f. Davul.
DÜKA'
Deve öksürüğü.
DÜKAS
Uyuklamak.
DÜKNE
Siyâha benzer bir renk.
DÜLAKE
Davar emziğinde kalan süt bakiyesi.
DÜLBE
(C.: Düleb) Çınar ağacı.
DÜLBENT
f. Tülbent.
DÜLCE
(Delce) Gece vakti bir yere gitmek.
DÜLDÜL
Fahr-i Kâinat (A.S.M.) Efendimize mahsus bir katır ki, sonradan Hz. Ali (R.A.) Efendimize bahş buyurulmuştur.
DÜLFİN
Denize düşenlere yardım edip, onları kurtaran bir balık.
DÜLKE
Küçük bir canavar.
DÜLU'
Huruç etmek, çıkmak.
DÜLUK
Batma, güneş batması.
DÜLUK-UŞ ŞEMS
Güneşin batışı.
DÜ'LUL
(C.: Dâlil) Belâ, zahmet, dâhiye.
DÜM
f. Kuyruk.
DÜMA
(Dümye. C.) Suretler. Küçük putçuklar.
DÜMA'
Hastalık veya ihtiyarlık sebebiyle gözden akan yaş. * Bahar günlerinde üzüm çubuğundan akan su.
DÜMAC
Çok sağlam nesne. * Gizli örtülü olan şey.
DÜMAN
Yemişin çürüklü olması. * Ekine su düşüp, kesilmek.
DÜMASİR
(Demser) İnişi yumuşak olan yer. * Etli, büyük deve.
DÜM-BÜRİDE
f. Kuyruğu kesik.
DÜM-ÇE
f. Kısa kuyruk, kuyrukçuk.
DÜMDAR
f. Askerlikte arttaki emniyeti te'minle vazifeli, geriden gelen ve askeri tâkib eden birlik. Ordunun geriden emniyet kuvveti. * Mc: Son zamanlarda gelen büyük evliyâullah.