E Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • EBDAL

    (Bedil veya Bedel. C.) Evliyâdan, ziyâde nuraniyyet kazanmış olanlar. Evliyâ zümresinden bir cemaat. Arapçada halkın lüzumlu işlerinin tasarrufuna memur bir cemaata denir. (Mâsivâ alâkasından mücerret ve Cenab-ı Hakk'ın muhabbetinde fâni ve müstağrak olan zâtlar. O.S.)
  • EBDAN

    (Beden. C.) Bedenler. Tenler.
  • EBDAN

    f. Kavim, aşiret, kabile. * Şayeste, lâyık, münâsib, muvafık, uygun.
  • EBECC

    Patlak gözlü adam.
  • EBED

    Ebedîlik. Zevalsizlik. Sonu olmamak. (Bak: Beka)Aklın bir hizmetkârı ve tasvircisi olan "kuvve-i hayâliye"ye denilse ki: Sana bir milyon sene ömür ile saltanat-ı dünya verilecek, fakat âhirde mutlaka hiç olacaksın. Tevehhüm aldatmamak, nefis karışmamak şartıyla "Oh" yerine "Ah" diyecek ve teessüf edecek. Demek, en büyük fâni, en küçük bir âlet ve cihazat-ı insaniyeyi doyuramıyor. İşte bu istidattandır ki, insanın ebede uzanmış emelleri ve kâinatı ihâta etmiş efkârları ve ebedî saadetlerinin envaına yayılmış arzuları gösterir ki: Bu insan ebed için halk edilmiş ve ebede gidecektir. Bu dünya ona bir misâfirhanedir ve âhiretine bir intizar salonudur. S.)(İnsanın fıtrat-ı zişuuru olan vicdanı saadet-i ebediyeye bakar, gösterir. Evet, kim, kendi uyanık vicdanını dinlerse, "Ebed!... Ebed!" sesini işitecektir. Bütün kâinat o vicdana verilse, ebede karşı olan ihtiyacının yerini dolduramaz. Demek o vicdan, o ebed için mahluktur. Demek bu vicdanî olan incizab ve cezbe, bir gaye-i hakikiyenin ve bir hakikat-ı câzibedârın yalnız cezbi ile olabilir. S.)
  • EBEDD

    Gövdeli, iri cüsseli kimse. İki uyluğunun arası geniş ve etli olan kimse.
  • EBEDEN

    (Ebedâ) Devamlı olarak. Kat'â ve aslâ. Hiçbir vakit.
  • EBEDGÂH

    f. Kabir, mezar.
  • EBEDHANE

    f. Kabir, mezar.
  • EBEDÎ

    Sonsuza ve ebediyete âit. Ebediyete dâir ve müteallik.(Kur'ân bize bu âlemin fâni, geçici olduğunu, herşeyin devamlı değiştiğini ve takdir edilen bir zaman sonunda sona erdiğini ve ereceğini belirtiyor. Madde âleminin bir başlangıcı ve sonu olduğunu bundan da anlıyoruz. Kur'ân, bize ebedî âlemin varlığını da haber veriyor, bu dünya hayatının ebediyet âlemine geçiş için bir hazırlık, tekâmül ve geçiş dönemi olduğunu, ebediyet âlemindeki hayata uygun bir varlık olmak için bu dünyada Allah'ın emir ve kanunlarına uygun yaşamak gereğini hatırlatıyor ve emrediyor.)
  • EBEDİYYEN

    Ebedî olarak, ilel-ebed. * Hiç bir vakit, hiç bir zaman.
  • EBED-ÜL ÂBİDÎN

    Ebediyyen, sonsuz olarak.
  • EBED-ÜL-ÂBÂD

    Tükenmez, ebedî hayat. Sonsuzluk. * Cennet.
  • EBELET

    Çok yemekten gelen ağırlık, hazımsızlık.
  • EBEN

    Töhmetli, kabahatli kişi. * Adâvet, düşmanlık.
  • EBEN AN-CEDD

    Babadan, dededen.
  • EBER

    Hurmanın budaklanması ve ıslah edilmesi. * Akrep sokması.
  • EBERR

    Çok faziletli, şerefli. Çok sâdık ve dindar. Çok iyilik sever. * Şenlikten uzak, bedevi.
  • EBES

    Çok süt içmekten dolayı midede ve karında meydana gelen şiş. $
  • EBEVEYN

    Ana ile baba. (Eb ile ümm.)
  • EBGAZ

    Çok fazla buğzedilen, hiç sevilmeyen, nefret edilen.
  • EBH

    Unutulan şeyi hatırlatmak.
  • EBHAK

    Bir gözlü.
  • EBHAL

    (Buhl. den) En hasis, çok cimri, daha tamahkâr. * Büyük gözlü.
  • EBHAR

    Nefesi ve ağzı fena kokan adam.
  • EBHÂR

    (Bahr. C.) Bahirler, deryalar, denizler.
  • EBHÂR-I VÂSİA

    Geniş denizler.
  • EBHAS

    Gözlerinin üstünde veya altında bir miktar yumruca et parçası olan kişi.
  • EBHEKAN

    Kuzu kulağı adı verilen ot.
  • EBHEL

    Ardıç ağacının yemişi. * Ardıç ağacının bir nevi
  • EBHEM

    Söz söylemeye muktedir olmayan. Konuşmaya iktidarı bulunmayan adam.
  • EBHER

    En bâhir, en âşikâr. En parlak, daha çok zâhir. * Temiz kanı yürekten bedene dağıtan büyük bir damar.
  • EBHİRE

    (Buhâr. C.) Dumanlar, buğular.
  • EBHUR

    (Bahur. C.) Buharlar. Buğular.
  • EBHUR

    (Ebhar) (Bahr. C.) Denizler, bahrlar.
  • EBİ

    (Bak: Ebu)
  • EB-İ MÜŞFİK

    şefkatli baba, merhametli peder.
  • EBİB

    İri taneli yağmur.
  • EBİH

    Yüzünden örtüyü kaldırmayan tesettürlü kadın.
  • EBİL

    Nasârâ rahibi ve ekâbiri.
  • EBİL

    Devenin hâllerinden anlıyan kimse.
  • EBİ-L BENÂT

    Kızların babası.
  • EBİL-ÜL EBİLÎN

    İsa Peygamber (Aleyhisselâm)
  • EBİYE

    İmtinâ edici, çekinen kadın.
  • EBKA

    Ağlattı (mânasında mâzi fiili. Bak: İbkâ)
  • EBKA'

    Alaca karga.
  • EBKÂR

    (Bikr. C.) Bekârlar. * Mc: Evvelce kimsenin söylemediği sözler.
  • EBKÂR-I EFKÂR

    Evvelce söylenmemiş olan fikirler.
  • EBKEM

    (Bükm. den) Dilsiz. Konuşamıyan.
  • EBKEM Ü LÂL

    Cevapsız bırakmak. Susmak. Dilsiz gibi sükût etmek.