(Bedil veya Bedel. C.) Evliyâdan, ziyâde nuraniyyet kazanmış olanlar. Evliyâ zümresinden bir cemaat. Arapçada halkın lüzumlu işlerinin tasarrufuna memur bir cemaata denir. (Mâsivâ alâkasından mücerret ve Cenab-ı Hakk'ın muhabbetinde fâni ve müstağrak olan zâtlar. O.S.)
EBDAN
(Beden. C.) Bedenler. Tenler.
EBDAN
f. Kavim, aşiret, kabile. * Şayeste, lâyık, münâsib, muvafık, uygun.
EBECC
Patlak gözlü adam.
EBED
Ebedîlik. Zevalsizlik. Sonu olmamak. (Bak: Beka)Aklın bir hizmetkârı ve tasvircisi olan "kuvve-i hayâliye"ye denilse ki: Sana bir milyon sene ömür ile saltanat-ı dünya verilecek, fakat âhirde mutlaka hiç olacaksın. Tevehhüm aldatmamak, nefis karışmamak şartıyla "Oh" yerine "Ah" diyecek ve teessüf edecek. Demek, en büyük fâni, en küçük bir âlet ve cihazat-ı insaniyeyi doyuramıyor. İşte bu istidattandır ki, insanın ebede uzanmış emelleri ve kâinatı ihâta etmiş efkârları ve ebedî saadetlerinin envaına yayılmış arzuları gösterir ki: Bu insan ebed için halk edilmiş ve ebede gidecektir. Bu dünya ona bir misâfirhanedir ve âhiretine bir intizar salonudur. S.)(İnsanın fıtrat-ı zişuuru olan vicdanı saadet-i ebediyeye bakar, gösterir. Evet, kim, kendi uyanık vicdanını dinlerse, "Ebed!... Ebed!" sesini işitecektir. Bütün kâinat o vicdana verilse, ebede karşı olan ihtiyacının yerini dolduramaz. Demek o vicdan, o ebed için mahluktur. Demek bu vicdanî olan incizab ve cezbe, bir gaye-i hakikiyenin ve bir hakikat-ı câzibedârın yalnız cezbi ile olabilir. S.)
EBEDD
Gövdeli, iri cüsseli kimse. İki uyluğunun arası geniş ve etli olan kimse.
EBEDEN
(Ebedâ) Devamlı olarak. Kat'â ve aslâ. Hiçbir vakit.
EBEDGÂH
f. Kabir, mezar.
EBEDHANE
f. Kabir, mezar.
EBEDÎ
Sonsuza ve ebediyete âit. Ebediyete dâir ve müteallik.(Kur'ân bize bu âlemin fâni, geçici olduğunu, herşeyin devamlı değiştiğini ve takdir edilen bir zaman sonunda sona erdiğini ve ereceğini belirtiyor. Madde âleminin bir başlangıcı ve sonu olduğunu bundan da anlıyoruz. Kur'ân, bize ebedî âlemin varlığını da haber veriyor, bu dünya hayatının ebediyet âlemine geçiş için bir hazırlık, tekâmül ve geçiş dönemi olduğunu, ebediyet âlemindeki hayata uygun bir varlık olmak için bu dünyada Allah'ın emir ve kanunlarına uygun yaşamak gereğini hatırlatıyor ve emrediyor.)
EBEDİYYEN
Ebedî olarak, ilel-ebed. * Hiç bir vakit, hiç bir zaman.
EBED-ÜL ÂBİDÎN
Ebediyyen, sonsuz olarak.
EBED-ÜL-ÂBÂD
Tükenmez, ebedî hayat. Sonsuzluk. * Cennet.
EBELET
Çok yemekten gelen ağırlık, hazımsızlık.
EBEN
Töhmetli, kabahatli kişi. * Adâvet, düşmanlık.
EBEN AN-CEDD
Babadan, dededen.
EBER
Hurmanın budaklanması ve ıslah edilmesi. * Akrep sokması.
EBERR
Çok faziletli, şerefli. Çok sâdık ve dindar. Çok iyilik sever. * Şenlikten uzak, bedevi.
EBES
Çok süt içmekten dolayı midede ve karında meydana gelen şiş. $
EBEVEYN
Ana ile baba. (Eb ile ümm.)
EBGAZ
Çok fazla buğzedilen, hiç sevilmeyen, nefret edilen.
EBH
Unutulan şeyi hatırlatmak.
EBHAK
Bir gözlü.
EBHAL
(Buhl. den) En hasis, çok cimri, daha tamahkâr. * Büyük gözlü.
EBHAR
Nefesi ve ağzı fena kokan adam.
EBHÂR
(Bahr. C.) Bahirler, deryalar, denizler.
EBHÂR-I VÂSİA
Geniş denizler.
EBHAS
Gözlerinin üstünde veya altında bir miktar yumruca et parçası olan kişi.
EBHEKAN
Kuzu kulağı adı verilen ot.
EBHEL
Ardıç ağacının yemişi. * Ardıç ağacının bir nevi
EBHEM
Söz söylemeye muktedir olmayan. Konuşmaya iktidarı bulunmayan adam.
EBHER
En bâhir, en âşikâr. En parlak, daha çok zâhir. * Temiz kanı yürekten bedene dağıtan büyük bir damar.