E Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • EZB

    Anasından yeni doğmuş hayvan.
  • EZBAD

    (Zebed. C.) Paslar. * Dörtte birler, çeyrekler. * Köpükler.
  • EZ-CÜMLE

    f. Bu cümleden, meselâ, bunun gibi.
  • EZDAD

    Zıdlar. Mukabil ve muhalif olan şeyler. Birbirinin tersi veya zıddı olanlar.(Şu kâinata dikkat edilse görünüyor ki: İçinde iki unsur var ki, her tarafa uzanmış, kök atmış: Hayır şer, güzel çirkin, nef zarar, kemâl noksan, ziya zulmet, hidayet dalâlet, nur nâr, imân küfür, tâat isyan, havf muhabbet gibi âsârlariyle, meyveleriyle şu kâinatta ezdad, birbiriyle çarpışıyor. Daima tagayyür ve tebeddülâta mazhar oluyor. Başka bir âlemin mahsulâtının tezgâhı hükmünde çarkları dönüyor. Elbette o iki unsurun birbirine zıd olan dalları ve neticeleri, ebede gidecek; temerküz edip birbirinden ayrılacak. O vakit, Cennet - Cehennem suretinde tezahür edecektir. Madem âlem-i beka, şu âlem-i fenâdan yapılacaktır. Elbette anasır-ı esasiyesi, bekaya ve ebede gidecektir. Evet, Cennet - Cehennem; şecere-i hilkatten ebed tarafına uzanıp eğilerek giden dalının iki meyvesidir ve şu silsile-i kâinatın iki neticesidir ve şu seyl-i şuunatın iki mahzenidir, ve ebede karşı cereyan eden ve dalgalanan mevcudatın iki havzıdır ve lütuf ve kahrın iki tecelligâhıdır ki; dest-i kudret bir hareket-i şedide ile kâinatı çalkaladığı vakit, o iki havuz, münasip maddelerle dolacaktır.Şu remizli nüktenin sırrı şudur ki:Hakîm-i Ezeli, inayet-i sermediyye ve hikmet-i ezeliyyenin iktizası ile, şu dünyayı, tecrübeye mahal ve imtihana meydan ve esmâ-i hüsnâsına âyine ve kalem-i kader ve kudretine sahife olmak için yaratmış. Ve tecrübe ve imtihan ise neşvünemaya sebeptir. O neşvünema ise, istidatların inkişafına sebeptir. O inkişaf ise, kabiliyetlerin tezahürüne sebeptir. O kabiliyetlerin tezahürü ise, hakaik-ı nisbiyenin zuhuruna sebeptir. Hakaik-ı nisbiyyenin zuhuru ise, Sâni-i Zülcelâl'in esmâ-i hüsnâsının nukuş-u tecelliyatını göstermesine ve kâinatı mektubat-ı Samedaniyye suretine çevirmesine sebeptir. İşte şu sırr-ı imtihan ve sırr-ı teklif iledir ki: Ervâh-ı âliyenin elmas gibi cevherleri, ervâh-ı sâfilenin kömür gibi maddelerinden tasaffi eder, ayrılır.İşte, bu mezkur sırlar gibi daha bilmediğimiz çok ince, âli hikmetler için, âlemi bu surette irade ettiğinden şu âlemin tegayyür ve tahavvülünü dahi o hikmetler için irade etti. Tahavvül ve tegayyür için zıtları birbirine hikmetle karıştırdı ve karşı karşıya getirdi. Zararları menfaatlara mezcederek, şerleri hayırlara idhal ederek, çirkinlikleri güzelliklerle cem ederek, hamur gibi yoğurarak şu kâinatı tebeddül ve tagayyür kanununa ve tehavvül ve tekâmül düsturuna tâbi kıldı. Vaktaki meclis-i imtihan kapandı. Tecrübe vakti bitti, esmâ-i hüsnâ hükmünü icra etti. Kalem-i kader, mektubatını tamamiyle yazdı. Kudret, nukuş-u san'atını tekmil etti. Mevcudat, vezaifini ifa etti. Mahlukat, hizmetlerini bitirdi. Herşey, mânasını ifade etti. Dünya âhiret fidanlarını yetiştirdi. Zemin, Sâni-i Kadirin bütün mu'cizat-ı kudretini, umum havarik-ı san'atını teşhir edip gösterdi. Şu âlem-i fena, sermedi manzaraları teşkil eden levhaları zaman şeridine taktı. O Sâni-i Zülcelâl'in hikmet-i sermediyyesi ve inayet-i ezeliyyesi; o imtihan neticelerini, o tecrübenin neticelerini, o esmâ-i hüsnânın tecellilerinin hakaikını, o kalem-i kader mektubâtının hakaikını, o nümûne-misâl nukuş-u san'atının asıllarını, o vezaif-i mevcudatın faidelerini, gayelerini, o hidemat-ı mahlukatın ücretlerini ve o kelimat-ı kitab-ı kâinatın ifade ettikleri mânaların hakikatlarını ve istidat çekirdeklerinin sünbüllenmesini ve bir mahkeme-i kübra açmasını ve dünyadan alınmış misali manzaraların göstermesini ve esbab-ı zâhiriyenin perdesinin yırtmasını ve herşey doğrudan doğruya Hâlık-ı Zülcelâline teslim etmesi gibi hakikatları iktiza etti ve o mezkur hakikatları iktiza ettiği için, kâinatı dağdağa-i tagayyür ve fenadan tahavvül ve zevalden kurtarmak ve ebedileştirmek için o zıtların tasfiyesini istedi ve tegayyürün esbabını ve ihtilâfatın maddelerini tefrik etmek istedi. Elbette kıyâmeti koparacak ve o neticeler için tasfiye edecek. İşte şu tasfiyenin neticesinde cehennem, ebedî ve dehşetli bir suret alıp, taifeleri $ tehdidine mazhar olacak. Cennet ebedî, haşmetli bir suret giyerek ehil ve ashabı $ hitabına mazhar olacak. Hakîm-i Ezelî, şu iki hanenin sekenelerine, kudret-i kâmilesiyle ebedi ve sabit bir vücut verir ki; hiç inhilâl ve tagayyüre ve ihtiyarlığa ve inkıraza mâruz kalmazlar. Çünki inkıraza sebebiyet veren tagayyürün esbabı bulunmaz. S.)
  • EZDER

    f. Münâsib, muvâfık, yaraşır, lâyık.
  • EZ-DİL

    Gönülden.
  • EZDİLİ CAN

    (Ez-dil-i cân) Candan ve gönülden.
  • EZEB

    Leim kimse. * Kısa boylu.
  • EZEBB

    f. Saçları uzun ve kaşlarının kılları çok olan adam.
  • EZEC

    (C.: Azec) Süleyman Aleyhisselâm'ın yaptığı bir bina adı.
  • EZECC

    Uzun ve ince kaşlı.
  • EZEL

    İbtidası ve başlangıcı olmayan, her zaman var olan.
  • EZELÎ

    Ezele mensub ve müteallik. Devamlı var olup varlığının başlangıcı olmayan.
  • EZELİYYE

    Ezele mensub, ezel ile ilgili, ezelîlik.(S - Bütün silsilelerin Hâlik'ın vücub-u vücuduna kat'i şehadetleri göz önünde olduğu halde, bazı insanların madde ile maddenin hareketinin ezeliyeti cihetine zâhib olmakla dalâlete düştüklerinin esbabı nedendir?C - Kasd ve dikkatle değil, sathi ve dikkatsiz bir nazarla, muhal ve bâtıla, mümkin nazarıyla bakılabilir. Meselâ:Bir bayram akşamı, gökte ay ve hilâli arayanlar içinde ihtiyar bir zat da bulunur. Bu zat, gökteki hilâli görmek için bütün kasıd ve dikkatiyle nazarını göğe tevcih edip hilâli araştırmakla meşgul iken, gözünün kirpiklerinden uzanan ve gözünün hadekası üzerine eğilen beyaz bir kıl nasılsa gözüne ilişir. O zat derhal "Hilâli gördüm." der. "İşte bu gördüğüm Ay'dır." diye hükmeder.İşte sathî ve dikkatsiz nazarlar bu gibi hatalara düştükleri gibi, yüksek bir cevhere ve mükerrem bir mahiyete mâlik olan insan, kasdı ve dikkati ile daima hak ve hakikatı ararken, bazan sathî ve dikkatsiz bir nazarla batıla bakar. O batıl da; ihtiyarsız, talebsiz, dâvetsiz fikrine gelir. Fikri de, çar-naçar alır saklar, yavaş yavaş kabul ve tasdikine de mazhar olur. Fakat onun o batılı kabul ve tasdiki, bütün hikmetlerin mercii olan nizâm-ı âlemden gaflet etmesinden ve madde ile hareketinin ezeliyete zıt olduğuna körlük gösterdiğinden ileri gelmiştir ki, şu garip nakışları ve acib san'at eserlerini esbab-ı câmideye isnad etmek mecburiyetiyle o dalâletlere düşmüşlerdir. İ.İ.)
  • EZELL

    Çok zelil. Çok alçak ve rüsvay olan.
  • EZELL

    Kurtla sırtlandan doğan hayvan. * Oturak yerinin iki yanları arık ve yeyni olan.
  • EZELL-İ NÂS

    İnsanlar içinde en rezil ve aşağılık olan adam.
  • EZEM

    Ağzını yumup oturmak. * Sabretmek. * Yemekten ve içmekten men'etmek. * Isırmak. * Gayret etmek. * Bükmek.
  • EZFAR

    Tırnaklar. * Tırnakbahuru denilen tıbbi bir koku. * Şimal kutbunda bulunan küçük yıldızlar.
  • EZFELÎ

    Cemaat-ı kalile. Az cemaat. Ufak topluluk.
  • EZFER

    Uzun tırnaklı.
  • EZFER

    Güzel kokulu şey.
  • EZFİLE

    Cemaat, topluluk, güruh, bölük.
  • EZFİR

    Çok iyi kokulu nesne.
  • EZGEHAN

    f. Tembel adam. İşi gücü olmayan kimse.
  • EZHAB

    (Zeheb. C.) Yumurta sarıları. * Altunlar.
  • EZHAN

    Zihinler. Müdrikler. Anlamayı meydana getiren duygular.
  • EZHAR

    (Zehre. C.) Çiçekler. Zehreler. şukufeler.
  • EZHAR (AZHÂR)

    (Zahr. C.) Satıhlar, yüzler. * Sırtlar, arkalar. Binek hayvanının sırtları.
  • EZHAR-I NEV-BAHÂR

    Bahar çiçekleri.
  • EZHAR-I REBİÎ

    Bahar çiçekleri.
  • EZHEL

    Gafil kimse. Gaflette bulunan kişi. * Pek dalgın.
  • EZHER

    Pek beyaz ve parlak. * Ay, kamer, * Saf ve parlak olan. * Cuma günü. * Vahşi sığır.
  • EZHERAN

    (Ezhereyn) Ay ile güneş.
  • EZHER-ÜL VECH

    Yüzü nurlu olan.
  • EZİB

    Rezil, âdi ve aşağılık kimse. * Kıble rüzgarı. * Riyh-u cenub ile Sâbâ arasında esen yel. * Sevinmek, ferah ve neşat.
  • EZİKKA

    (Zukak. C.) Yollar, sokaklar.
  • EZİLLE

    Zeliller, alçaklar.
  • EZİMME

    (Zimam. C.) Yularlar. Bağlar.
  • EZİMME-İ UMUR

    İşlerin idâresi.
  • EZİN

    Söz dinlemek. * İşitmek.
  • EZİN

    Kefil.
  • EZİR

    f. Haykırma, bağırma.
  • EZİYET

    İncinme. Sıkıntı çekme.
  • EZKA

    En temiz. En pâk. Ziyade dindar. Pâkize.
  • EZKA

    En anlayışlı. En zeki.
  • EZ-KADİM

    f. Eskiden, önceleri.
  • EZKAN

    (Zakn. C.) Çeneler.
  • EZKAR

    (Zikr. C.) Zikirler.
  • EZKAT

    f. Kötü düşünceli kişi.