E Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • EVVEL-BAHAR

    Nevbahar. İlkbahar.
  • EVVEL-BE-EVVEL

    Herşeyden önce, ilk, evvelâ.
  • EVVEL-EMİRDE

    İşin başlangıcında, herşeyden önce.
  • EVVELEN

    Evvelâ, birinci, ilk olarak.
  • EVVELÎN

    Evvelkiler, ilkler.
  • EVVELÎN Ü ÂHİRÎN

    İlkler ve sonlar. Evvelkiler ve sonrakiler.
  • EVVELİYAT

    Başlangıçlar. Mukaddemat. İlk öndekiler. İbtidaki cihetler. * Her akıllının tereddütsüz tasdik ve kabul edeceği hususlar. * Man: Mücerred mevzu ve mahmulleri arasındaki nisbet tasavvur edilince aklın kat'iyyetle teslim ve tasdik ettiği kaziyeler.
  • EVVELİYET

    Evvel oluş. (Bak: Mecaz)
  • EVVEL-ÜL-EVÂİL

    Evvellerin evveli. * Hâdiselerin başlangıcı.
  • EVY

    Bir nesne yerine gelmek.
  • EVZA'

    (Vaz'. C.) Haller. Durumlar.
  • EVZAH

    Daha açık. Pek âşikâr. En vâzıh.
  • EVZA-I GARİBE

    Garip haller.
  • EVZAK

    İçinde su veya başka birşey biriken çukur yer.
  • EVZAN

    (Vezin. C.) Vezinler. Tartılar.
  • EVZAN-I ARUZİYYE

    Edb: Aruz vezinleri.
  • EVZAR

    (Vizr. C.) Ağırlıklar. Yükler. * Mc: Günahlar. * (Vezer. C.) Kal'alar, kaleler, hisarlar, sığınılacak yerler. * Üstünlükler, galebeler. * Dağlar.
  • EVZAYİŞ

    f. Çoğalış, artış.
  • EY

    (Arabçada) "Bak, dinle, dikkat et, yahut, demektir ki" mânalarına gelir. Bir ibareyi tefsir için kulanılır. Türkçede: Yakın nidâ içindir.
  • EYA

    f. Acaba mânasına nidâdır. "Hey, ey" gibi çağırma, nidâ, seslenme edatı olarak da kullanılır.
  • EYADİ

    (Eydi) (Yed. C.) Eller. * Mc: Sebepler. Nimetler.
  • EYADİ-İ KESİRE

    Çok eller. Çok sebebler.
  • EYALAT

    (Eyâlet. C.) Valilerin idareleri altında olan memleketler, vilâyetler.
  • EYALET

    (C: Eyâlât) Vilâyet. Bir vâlinin idaresinde olan memleket, şehir.
  • EYAMA

    (Eyyim. C.) Bekârlar, evli olmayanlar.
  • EYAMİN

    (Eymen. C.) Pek hayırlı, uğurlu olanlar. En yümünlü.
  • EYAZİ

    f. Kadınların yüzlerine örttükleri peçe, örtü.
  • EYBE

    Rücu' etmek. * Gurub etmek, batmak.
  • EYD

    Rücu' etmek. * Avdet etmek.
  • EYD

    Kuvvet.
  • EYDA'

    Za'feran.
  • EYDİ

    (Yed. C.) Eller. * Mc: Kuvvetler. (Daha çok Eyâdi şeklinde kullanılır.)
  • EYDİYE

    (Yed. C.) Nimet. * Eller.
  • EYHEM

    Sağır. * Bahadır.
  • EYHEMAN

    Ateş ve sel.
  • EYHUKAN

    Maydanoz otu.
  • EYİD

    Kuvvetli, şiddetli kimse.
  • EYİR

    Sıcak yel.
  • EYKE

    Sık ve birbirine karışmış ağaç. * Yumuşak. * Ağaç bitiren bataklık. (Bak: Ashab-ı Eyke)
  • EYKER

    İlâç yapılan bir ot.
  • EYM

    (C: Üyum) Yılan.
  • EYMAN

    (Eymün) (Yemin. C.) Andlar. Yeminler. Kasemler. * Fık: Zevcesi ölmüş er. * Sağ taraflar. Sağlar.
  • EYMAN-I SÂDIKA

    Doğru yeminler.
  • EYMEN

    En meymenetli. En uğurlu. Sağ taraf.
  • EYMEN VÂDİSİ

    Musa'nın (A.S.) tecelliye mazhar olduğu Tûr Dağı'ndaki vadi.
  • EYNE

    Nere? Nerede? Nereye? (mânasına sual için söylenir ve zarf-ı mekândır). * Zaman. An. * Yorgunluk (mânâsında da kullanılmıştır.)
  • EYNEL MEFER

    (Eyn-el mefer) Nereye gidilebilir? Nereye kaçılabilir? Kaçacak yer var mı?
  • EYNESSERA-MİN-ES-SÜREYYA

    (İmkânsızlık bildiren bir tâbirdir ki) Yer nerede, Süreyyâ nerede?.. Süreyyâ ile yer bir olur mu? (meâlindedir ve birbirlerine zıt ve uzak olan şeyler için söylenir.)
  • EYNİYET

    Mekânda bulunması sebebiyle birşeye ârız olan hâlet.
  • EYS

    Varlık. Vücud. Mevcud. * Kahir. Zulüm. * Zarar, ziyan. * Ümidsiz olmak. Ye'se düşmek. (Bak: Leys)