E Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • EVLİYA-İ UMUR

    İş başında bulunanlar, işleri idâreye vazifeli olanlar.(Ey evliya-i umur! Tevfik isterseniz, kavânin-i Âdetullaha tevfik-i hareket ediniz. Yoksa tevfiksizlik ile cevab-ı red alacaksınız. Zira, mâruf umum Enbiyanın memâlik-i İslâmiye ve Osmaniyeden zuhuru, Kader-i İlâhinin bir işaret ve remzidir ki; bu memleket insanlarının makine-i tekemmülâtının buharı diyanettir. Ve bu Asya ve Afrika tarlasının ve Rumeli bostanının çiçekleri, ziya-yı İslâmiyet ile neşv ü nema bulacaktır. H.)
  • EVN

    Yab yab yürümek. * Vakarlı, sessiz ve ciddi olmak. * Heybenin bir gözü. * Denk.
  • EVRA

    f. Hisar, kal'a, kale.
  • EVRAD

    Virdler. (Bak: Vird)
  • EVRAK

    (C: Vuruk) Sivri ve uzun dişli. * Yüzü renkli güvercin. * Siyahı beyazına galip olan at ve deve. (Müe: Vürka)
  • EVRAK

    (Vakar C.) Sahifeler. Yapraklar.
  • EVRAK-I HAVÂDİS

    Cerideler, gazeteler.
  • EVRAK-I NAKDİYYE

    Kağıt paralar.
  • EVRAM

    (Verem. C.) Veremler, vücudda hasıl olan yumrular, şişler.
  • EVRAN

    Biçme, ölçü, mikyas, tahmin, keşif, biçim, endam, tenasüb.
  • EVRE

    Ahmak kimse.
  • EVRE

    f. Elbisenin dış yüzü.
  • EVREK

    f. Çocukların ağaca ip takmak suretiyle yaptıkları salıncak.
  • EVRENCEN

    f. Kadın bileziği.
  • EVREND

    f. Hile, aldatma, hud'a, oyun. * Nam, şan, şeref. * Serir, erike, taht.
  • EVRENG

    f. Taht, evrend. * Şan, şeref, nâm. * Zinet, süs. * Akıl, irfan. * Ağaç kurdu. * Hoş hâllilik, hâlin hoşluğu. * Hile, desise, hud'a, aldatma, oyun. * Yakışıklılık.
  • EVRENG-NİŞİN

    f. Tahtta oturan, hükümdar.
  • EVRENG-ZİB

    f. Tahtı süsleyen. Hükümdar, padişah.
  • EVRİDE

    (Verid. C.) Vücudun her tarafından kalbe kanın gitmesini temin eden damarlar. Siyah kan damarları.(Sâni-i Hakîm, beden-i insanı, gayet muntazam bir şehir hükmünde halketmiştir. Damarların bir kısmı telgraf ve telefon vazifesini görür. Bir kısmı da, çeşmelerin boruları hükmünde, âb-ı hayat olan kanın cevelânına medardırlar. Kan ise; içinde iki kısım küreyvât halkedilmiş. Bir kısmı küreyvât-ı hamrâ tâbir edilir ki, bedenin hüceyrelerine erzak dağıtıyor. Ve bir kanun-i İlahî ile hüceyrelere erzak yetiştiriyor. (Tüccar ve erzak memurları gibi). Diğer kısmı küreyvât-ı beyzâdırlar ki; ötekilere nisbeten ekalliyettedirler. Vazifeleri, hastalık gibi düşmanlara karşı asker gibi müdafaadır ki, ne vakit müdafaaya girseler Mevlevi gibi iki hareket-i devriyye ile, sür'atli bir vaziyet-i acibe alırlar. Kanın hey'et-i mecmuası ise: İki vazife-i umumiyyesi var. Biri: Bedendeki hüceyratın tahribatını tâmir etmek. Diğeri; hüceyratın enkazlarını toplayıp, bedeni temizlemektir. Evride ve şerayin namında iki kısım damarlar var ki: Biri sâfi kanı getirir; dağıtır, sâfi kanın mecralarıdır. Diğer kısmı enkazı toplayan bulanık kanın mecrasıdır ki, şu ikinci ise kanı, "Ree" denilen nefesin geldiği yere getirirler.Sâni-i Hakîm, havada iki unsur halketmiştir. Biri azot, biri müvellid-ül-humuza. Müvellid-ül-humuza ise: Nefes içinde kana temas ettiği vakit, kanı telvis eden karbon unsur-u kesifini kehribar gibi kendine çeker, ikisi imtizaç eder. Buhari hâmız-ı karbon denilen (Semli havaî) bir maddeye inkılâb ettirir. Hem hararet-i gariziyyeyi te'min eder, hem kanı tasfiye eder. Çünki: Sâni-i Hakîm fenn-i kimyada aşk-ı kimyevi tâbir edilen bir münasebet-i şedideyi, müvellid-ül-humuza ile karbona vermiş ki: O iki unsur birbirine yakın olduğu vakit, o kanun-u İlâhî ile, o iki unsur imtizaç ederler. Fennen sabittir ki: İmtizaçtan hararet hâsıl olur. Çünki imtizaç, bir nevi ihtiraktır. Şu sırrın hikmeti şudur ki: O iki unsurun, herbirisinin zerrelerinin ayrı ayrı hareketleri var. İmtizaç vaktinde her iki zerre, yâni onun zerresi, bunun zerresiyle imtizaç eder, birtek hareketle hareket eder. Bir hareket muallâk kalır. Çünki imtizaçtan evvel iki hareket idi. Şimdi iki zerre, bir oldu. Her iki zerre, bir zerre hükmünde bir hareket aldı. Diğer hareket, Sâni-i Hakîm'in bir kanunu ile hararete inkılâb eder. Zaten "hareket, harareti tevlid eder" bir kanun-u mukarreredir. İşte bu sırra binaen beden-i insanîdeki hararet-i gariziyye, bu imtizac-ı kimyeviyye ile temin edildiği gibi, kandaki karbon alındığı için kan dahi sâfi olur. İşte nefes dahile girdiği vakit, vücudun hem âb-ı hayatını temizliyor. Hem nâr-ı hayatı işal ediyor. Çıktığı vakit, ağızda, mucizat-ı kudret-i İlâhiyye olan kelime meyvelerini veriyor. $ S.)
  • EVS

    Bahşiş vermek. * Kurt.
  • EVSA'

    Daha geniş. Çok vasi'.
  • EVSÂF

    (Vasf. C.) Vasıflar, sıfatlar.
  • EVSÂF-I CEMİLE

    Güzel vasıflar. İyi hasletler.
  • EVSÂF-I NİSBİYE

    f. Ölçü ve kıyasa göre olan vasıflar. (Sıcaklık, soğuklukla bilindiği, karanlık derecesi aydınlıkla görüldüğü gibi.)
  • EVSAH

    (Vesah. C.) Pislikler, murdarlıklar, kirler.
  • EVSAK

    En çok inanılan, ziyade sağlam. Daha çok vüsuk sahibi.
  • EVSAL

    (Vasl. C.) Vücuttaki mafsallar, oynaklar.
  • EVSAM

    (Vasm. C.) Arlar, hayâlar, utanmalar.
  • EVSAN

    (Vesen. C.) Putlar. Sanemler.
  • EVSAT

    Ortada olmak. * Vasatta olan. Orta. Orta hâlli.
  • EVSÂT

    (Vasat. C.) Ortalar. Vasatlar.
  • EVSÂT-I MUFASSAL

    Kur'ân-ı Kerimin 86. suresi olan Tarık Suresinden 98. sure olan Beyyine Suresinin sonuna kadar olan surelerdir.
  • EVŞAB

    Aşağılık kimse, âdi ve rezil kişi. Ayak takımı.
  • EVŞAL

    (Veşl. C.) Damla damla akan su. * Birbiri ardınca katar gibi peşpeşe gelen kimseler.
  • EVŞAZ

    Yardımcılar, tarafdarlar. Aşağılık ve ayak takımı olan kişiler. * Vücuttaki mafsallar, oynak yerler.
  • EVŞEN

    Yaltakçı, dalkavuk.
  • EVŞENG

    f. Sicim. İnce ip.
  • EVTAD

    (Veted. C.) Direkler. Kazıklar. * Ricâlullahtan birine verilen isim.
  • EVTAD-ÜL ARZ

    Tepeler. Dağlar. Arzın direkleri.
  • EVTAF

    Kirpikleri uzun ve kaşı kıllı olan kimse.
  • EVTAN

    (Vatan. C.) Vatanlar, insanın doğup büyüdüğü ve sevdiği memleketler, hatta uğrunda can verilen topraklar.
  • EVTAR

    (Vatar. C.) İhtiyaçlar.
  • EVTAR

    (Veter. C.) Tek, eşi olmayan (harf). * Saz telleri. Yay.
  • EVTAR-I ÂCİLE

    Acil ihtiyaçlar.
  • EVTAS

    Arap Yarımadasında, Hevâzın ilinde bir derenin ismi olup, Peygamberimizin (A.S.M.) Huneyn Vak'ası bu vâdide vuku bulmuştur.
  • EVVAB

    (Evb. den) Rücu' eden. Geri dönen. * Günahlardan tevbe edip hakkı kabul eden.
  • EVVABÎN

    Tevbe edip günahlardan dönenler.
  • EVVAH

    Kusurunu bilerek, ah, vâh ederek yalvarmak. * Çok âh edip duâ eden. * Merhametli. Sağlam imanlı. Yakin ilim sahibi. Dinde çok âlim olan. Hz. İbrahim Aleyhisselâmın bir vasfı.
  • EVVEL

    İlk. İbtida.
  • EVVELA

    İlkönce, birinci olarak, herşeyden önce.